Güncelleme Tarihi:
1950’lerin İstanbul’undayız… Bakırköy’deki ünlü Veliefendi Hipodromu’na komşu Osmaniye mahallesinin çocukları sağanak yağmura rağmen sokaklardalar. Ellerindeki kibrit çöplerini su birikintilerine bırakıp yarıştırmaya başlıyorlar. Bir yandan da heyecan içinde bağırıyorlar; “Haydi Ekrem, haydi Kazım, haydi Mümin!” Bu isimler, o dönemin en meşhur jokeyleri… Kibrit çöplerini yarıştıran 6-7 yaşlarındaki çocuklardan biri de 60’ların sonunda yıldızı parlamaya başlayan ve 1970’den itibaren star olan Türkiye’nin en meşhur jokeylerinden, ‘İmparator’ lakaplı Süleyman Akdı! Jokeyliğe başladığı 1963 yılından 2008’deki emekliliğine kadar 13 bine yakın yarışa katılan, bunların yaklaşık 4 bin 500’ünü kazanan Süleyman Akdı’nın çocukluğunun, atçılığın mabedi olan Veliefendi Hipodromu’na komşu geçmesi de elbette bir tesadüf değil… Ancak asıl hikaye İzmir’de başlıyor. Aile kökenleri, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Afrika’dan gelen siyah kölelere dayanıyor… Dedesi, amcaları ve diğer bütün aile fertleri Salihli bölgesine yerleşiyor. Burada Fevzi Lütfü Karaosmanoğlu’nun çiftliğinde kalıyorlar. Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle azat ediliyor ve kendi tarlalarında çiftçilik yapmaya başlıyorlar. Babası Davut Akdı atlara meraklı… Bu merak, bölgede atçılık yapan ‘Koşucu Bekir Efendi’nin dikkatini çekiyor. 15 yaşındaki genç Davut’u alıp yanında jokey olarak yetiştiriyor. Öyle başarılı oluyor ki, koyu ten renginden esinle ‘Doru Jokey’ lakabıyla ünleniyor.
YARIŞLARDA GALETA SATARDIM
Süleyman Akdı, Davut Bey’in Drahma göçmeni eşi Refika Hanım ile üçüncü çocuğu olarak 1949 yılında, o sırada babasının yarışlara katıldığı Ankara’da doğuyor. Aile, Süleyman bir yaşındayken İstanbul’a, Veliefendi Hipodromu’nun hemen yanındaki Osmaniye mahallesine taşınıyor. Beş çocukları daha oluyor. Ancak ‘Doru Jokey’in işleri pek iyi gitmiyor. Sekiz çocuklu aile büyük bir yoksulluğun içine düşüyor. Sekiz yaşlarındaki Süleyman Akdı, bunun üzerine bir yandan Osmaniye İbni Sina İlkokulu’na devam ederken bir yandan da Veliefendi’deki yarış günlerinde galeta satıyor… Tanesi 10 kuruştan 300 adet sattığı galetaların kazancıyla ailenin karnını doyurmaya çalışıyor. İşte ta o zamandan kafasına koyuyor; ilkokulu bitirecek, ‘büyük jokey’ olacak ve ailesine bakacak! Akdı, “Atlarla temasım zaten çok küçük yaşlarda başlamıştı” diye başlıyor anlatmaya: “Kasım, aralık aylarında taylar geldiğinde hafif olduğumdan ilk beni bindirirlerdi. Ben de hiç korkmazdım. Babamın baktığı ‘Bacı’ isimli bir at vardı. Dokuz yaşımdan itibaren ona binmeye, çalıştırmaya başlamıştım.”
İLK YARIŞTA HEYECANDAN AĞLADIM
İlkokulu bitirdikten sonra 11 yaşında Burhan Karamehmet’in ‘eküri’sinde işe başlar... Hocası, kendi deyimiyle ‘jokey fabrikası gibi çalışan’ Burhan Şenemgen’dir. Akdı anlatıyor: “Beni ata binerken görüyorlardı, kabiliyetliydim. 250 lira maaş bağladılar. O zaman ev kiraları 100 liraydı. Ailem bir anlamda kurtuldu… 12 yaşımda lisansımı aldım. Osmaniye’de ‘jokey pantolonu’ dediğimiz beyaz yarış külotu yapan terzide formamı da yaptırdım. Ayağıma uygun çizmelerle şapkamı da alınca her şeyim hazırdı. Yalnız ne zaman yarışa katılacağımı bilmiyordum. Nihayet bir hafta sonra hocam geldi; ‘Haftaya biniyorsun!’ dedi. İlk yarışıma 13 yaşında çıktım. Sene 1963’tü. Atın adı Miçiko’ydu. 36 kilo bir çocuk! Benim yaşımda yarışa çıkan yoktu. Daha çok 16 yaşında katılırdı aprantiler yarışlara. Hipodrom Müdürü Reha Eken bana bir buket yaptırmıştı. Verirken, ‘Sen şampiyon jokey olacaksın’ dedi. Çok hislendim, başladım ağlamaya… Yarışın nasıl geçtiğini hatırlamıyorum. Tek bildiğim üçüncü olduğumdu…” Akdı’nın bu ilk yarıştan unutamadığı bir diğer şeyse çocukken kibrit çöplerini yarıştırırken ismini haykırdığı, Gazi Koşusu’nu dokuz kez kazanıp rekoru elinde bulunduran efsane jokey Mümin Çılgın’la aynı sahada olmasıydı!
BİNDİĞİM ÜÇ ATTAN BİRİ BİRİNCİ OLDU
Akdı, ilk başladığı sezon İstanbul’da yarış kazanamadı. Ancak hocası ona güveniyordu. Bir sonraki yarış dönemi için Ankara’ya gitti. Buradaki performansından sonra yıldızı parladı: “Ankara’da ‘Tuğra’ diye bir ata biniyordum. İlk yarışımı onunla kazandım. O sene üç, dört yarış kazandım. Olağanüstü bir duyguydu. 16 yaşımda 50 yarışı kazanarak ‘apranti’likten jokeyliğe geçtim. Karamehmet ekürisinde Sedat Okumuş’un yanında ‘ikinci jokey’ oldum. 1967’de, Ekrem Kurt’tan sonra en çok yarış kazanan jokey bendim. 1968’de de şampiyon jokeylik unvanına kavuştum. Aynı sene Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı kazanınca namım büyüdü. Bu tempo emekli olduğum 2007’ye kadar devam etti. Toplam 12 bin 800 yarışa katılmış, 4 bin 500’ünü kazanmışım. Yani, bindiğim her üç attan biri birinci olmuş!”
SENE 1966: Sahada tatlı rekabetler! Yandaki Tınay Adışen...
“Jokeyler arasında sıkı rekabet tabii ki var. Benim en büyük rakibim son dönemde Halis Karataş’tı. Onun jokeyliğinin yerine yenisini koymak zor.”
ŞAMPİYON JOKEY NASIL OLMALI?
BOY 1.50’Yİ, KİLO 50’Yİ GEÇMEMELİ
Jokeylerde aranılan özellik nedir? Hocaları Süleyman Akdı’yı görüp ‘şampiyon jokey’ olacağını nasıl anlamış? Akdı, “Öncelikle boyunuz 1.50’yi, kilonuz 50’yi geçmeyecek” diye yanıtlıyor: “Tabii çocuk yaşta kilonuzun olup olmayacağı anlaşılmaz ama benim ailem de ufak tefek olduğundan fiziksel özelliklerimin sorun olmayacağı belliydi. Nasıl başardığımı anlatması zor; Allah’ın verdiği yetenek...”
ATLARIN DİLİNİ KULAKLARINDAN ANLARDIM…
Arada ufak kazalar da olurmuş… Akdı, bu kazaların sonunda atların dilini konuşmaya başladığını anlatıyor: “Atlar kulaklarıyla konuşur. Kulaklarını diktiğinde bir şeyden korkmuş demektir, oynatırsa dönecektir, dönerse seni düşürebilir. Bunlara dikkat etmek gerekir. Bazı ata binersiniz kazık gibi durur. Seyisi de çekerse kaldırır kendini yere vurur. O zaman hemen inmeniz lazım. Yürürken binmelisiniz… Bu bir deneyim. Bir zaman sonra onların psikolojisini anlamaya başladım.”
ARAP ATI SONRADAN AÇILMAZ
Akdı, bugüne kadar binmeyi en sevdiği atın, 90’ların sonu ve 2000’li yıllarda büyük başarılara imza attığı ve hemen her büyük yarışı kazandığı ‘Trapper’ olduğunu söylüyor: “Yarışta konuşurduk. O benim ne dediğimi, ben onun ne dediğini anlardım. William Giraud, Şadi ve Sadık Eliyeşil, Burhan Karamehmet gibi büyük atçılar daha çok İngiliz atı koştururdu. Bir de Arap atçıları, atları vardı. İngiliz atları daha kolay, daha süratli koşar. Arap atları ise sürekli teşvik ister. Hiç de o meşhur deyimdeki gibi sonradan açılmazlar! Sen yorulursan Arap atı üzerinde, teşviği kesersen, o da yarışı seninle bırakır.”
‘PELE’ İLE BAŞLADI, ‘İMPARATOR’LA BİTİRDİ…
Süleyman Akdı, ‘İmparator’ lakabını nasıl aldığını şöyle anlatıyor: “Başta, esmer tenim sebebiyle bana dönemin efsane futbolcusundan esinle ‘Pele’ diyorlardı. Sonra Portekizli yıldız ‘Eusebio’ oldum. Ardından da 1974’te Alman Milli Takımı Dünya Kupası’nı kazanınca kaptan Franz Beckenbauer’ın ‘İmparator’ lakabını aldım ve öyle kaldı. Benden sonra imparator olarak Fatih Terim ve İbrahim Tatlıses geldi. Şimdilerde ise dördüncü imparator var, onu da ben açıklayayım: Sergen Yalçın.”
7 CUMHURBAŞKANI, BİR KRALİÇE GÖRDÜM
Ömrünün 47 senesi at üstünde geçen Süleyman Akdı bugüne kadar yedi cumhurbaşkanının elinden ödül almış; Cevdet Sunay, Fahri Korutürk, Kenan Evren, Turgut Özal, Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer ve Rauf Denktaş... Hipodromdan unutamadığı anıları şöyle: “Beni takip eden, büyük yarışlarda ‘Bindir Sülo’yu Al Parayı! İmparator Süleyman’ diye pankart açan Mehmet Amcamız vardı.
ÖZAL: SEN BENDEN DE KISAYMIŞSIN!
80’lerde Özal’ın geldiği bir Başbakanlık Koşusu’nda bu pankart açılınca adamcağızı apar topar götürmüşlerdi. Rahmetli Özal bana Seren ile kazandığım Başbakanlık Kupası’nı verirken ‘Sen benden de kısaymışsın!’ demişti. Süleyman Demirel’e Türkiye Jokeyler Derneği olarak ‘İslamköylü’ isimli bir at hediye etmiştik. Birkaç yarış koştu, bir yarışta da ikinci oldu ama sonra sakatlandı… 1971’de Kraliçe II. Elizabeth, Ankara Hipodromu’nda adına koşulan kupalı yarış için gelmişti. Ekrem Ağabey Akkor ile kazanmış, ben Mücahit ile ikinci olmuştum. Kraliçe’nin yanında yalnızca önümüze bakmamız söylendiğinde çok garipsemiştim. Başımızı kaldıramamıştık.”
İZMİR YARIŞ KULÜBÜ’NDEN VELİEFENDİ’YE…
Türkiye Jokey Kulübü (TJK) kaynaklarına göre ülkemizde ilk at yarışları 23 Eylül 1856 tarihinde İzmir’de yapıldı. Dönemin İngiltere Başkonsolosu Mr. Patterson ve Evliyazade Refik Bey’in öncülüğünde kurulan Smyrna Race Club’da (İzmir Yarış Kulübü) yılda bir yarış düzenleniyordu. Osmanlı padişahları arasında spora düşkünlüğü ile ünlenen Abdülaziz de İstanbul Kağıthane’de at yarışları düzenletmişti. Yarış ve yetiştiriciliğin bir ‘jokey kulübü’ ile düzenlenmesi fikri sonucunda 1909’da ‘Osmanlı Jokey Kulübü’ kuruldu. İstanbul Veliefendi Hipodromu’nun yarış yeri olarak seçilmesiyse 1913’te Sipahi Ocağı Binicilik Kulübü ve Islahi Nefsi Feres Cemiyeti (At Soyunu İyileştirme Derneği)’nin kuruluşuyla oldu. 1920’lerde İstanbul’a iltica eden Beyaz Ruslar, Taksim’deki Topçu Kışlası’ndaki atletizm pistini geliştirerek tırıs yarışlar düzenliyorlardı. Taksim’de Arap atlarıyla da düz yarışlar yapılıyordu. Veliefendi’deki kum pist, buraların elverişsizliği sonucu Beyaz Rusların girişimiyle inşa edilmiş… Cumhuriyet döneminde, 1926 yılındaki Veliefendi yarışları Sipahi Ocağı’nın sınırlı olanaklarıyla gerçekleştirildi. 1927 yılında ilk kez düzenlenen Gazi Koşusu’nu Mustafa Kemal Atatürk, Ankara Hipodromu’nda izledi. O zamandan günümüze yılın en önemli yarış etkinliği olarak kabul ediliyor. 1950’de kurulan TJK çatısı altında bugün Türkiye’de dokuz hipodrom bulunuyor ve buralarda her daim yarışlar yapılıyor.