Güncelleme Tarihi:
"Sevgili oğlum,
Aramızdan ayrılışının tam dördüncü senesi doldu. Ben halen senin yokluğunu kabul edemiyor, hazmedemiyorum; içimde hiç bitmeyen büyük yangınsın. Seni kaybettiğimden beri çok mutsuzum; heyecanımı, ruhumu, ışığımı kaybettim. Her gün senin fotoğraflarına, videolarına bakıp avunuyorum. O kadar güzel, o kadar yakışıklı ve o kadar gençsin ki! O toprağın altında olman çok ağır geliyor...”
Mesleğini ortaokulda seçmiş
Ortaokulu bitirdiği yaz, Kapalıçarşı’da sadekârlık yapan amcasının yanında iki ay çalışmış. Yaz tatili bitince kazandığı Anadolu lisesine gitmek istemediğini söylemiş ailesine. “Şoke olduk” diyor Deniz Ergin; “Nasıl olurdu da okulu bırakırdı, dersleri çok iyiydi. Ağladım, üzüldüm ama çaresiz dediğini yaptık.” “Göreceksiniz mesleğimin en iyisi olacağım, benimle gurur duyacaksınız” demiş. Olmuş da. Askerden döndüğünde artık o atölyenin ustası olmuş. Amcası yetiştirdiği yeğeninden memnun, ABD’ye gitmiş Batuhan’a teslim edip dükkânı.
“Öleceği yeri de bilmiş gibi...”
Yakın askerlik arkadaşı İzmirli Kadir ile cenazeden sonra tanışmış Deniz ve Ahmet Ergin... Kadir anlatmış Batuhan’ın şehit olma isteğini: “Bir şehit töreninde Batuhan ile yan yanaydık. Ağlıyordum, Batuhan sordu: ‘Kardeşim ne görüyorsun?’ ‘Ne göreceğim... Çok zor çok, Allah ailesine sabır versin’ dedim. Batuhan dedi ki ‘Ben orada yatan kardeşimizde büyük bir gurur görüyorum. Allah bize de keşke nasip etse!’”
Deniz Ergin, “Evladım birçok şeyi bilmiş, hissetmiş, biz anlamamışız” diyor: “Mesela öldükten sonra defterlerinin arasında buldum, askerdeyken Boğaz Köprüsü’nün resmini çizmiş. Öleceği yeri de biliyormuş çocuğum.”
Bir de evlenme hayali varmış Batuhan’ın. Romantik biri, gece üçte gidip sevgilisinin camına çiçek bırakan bir çocuk. Mektup yazan...
En büyük isteği bir ev almak, evlenip çocuk sahibi olmak. Babası Ahmet Ergin, Batuhan’ı kaybettikten sonra buldukları bir ses kaydını anlatıyor: “Arkadaşıyla konuşurken çekmiş; ‘Ya Murat’ diyor, ‘Düşünsene, akşam eve geliyorum, karım beni karşılıyor... Beraber yemek yiyoruz, sonra kanepede sarılıp ‘Titanic’i izliyoruz. İnşallah hayırlı bir kısmetimiz çıkar’. Telefonundaki bu ses kaydını onu kaybettikten sonra bulduk. Hâlâ dinler dinler ağlarız.”
Askerden gelince, ilk iş hep hayalini kurduğu o beyaz motosikleti almış, plakası 15 Temmuz günü çıkmış: “Arkadaşı Murat’la Sarıyer’e gideceklerdi. ‘Plakası takıldı, ‘Gezsin tabii’ dedim, ‘Hakkıdır’. Zaten 12 ay zor askerlikten sonra abisi Berke ile beraber tatile göndermiştik Bodrum’a.
“Ünlü olayım, herkes beni tanısın derdi, işte oldu”
Bir de ünlü olmak istermiş Batuhan. Çok komik bir çocuktu diye anlatıyor annesi: “‘Keşke tiyatrocu olsan’ diyordum. ‘Anne çok meşhur olmak istiyorum’ diyordu. ‘Aman iyi bir şey değil, sokakta yürüyemezsin’ diyordum. Bugün o iyi yerlere ulaştı, ünlü oldu, birçok insan onu tanıyor. İçine doğmuş aslında.”
O gece birden köprü kapanınca Batuhan’ı aramışlar: “Oğlum eve dön!”, “Anne Muratlarda televizyon seyrediyoruz” cevabını duyunca rahatlamışlar. Hatta şarjı bitiyor, ailesi merak eder diye eve dönmek istemiş. Evde Murat’ın dedesi de varmış ve Murat sormuş “Dede darbe nedir?” diye. Dedesi de “Vatan elden gidiyor! Mahvolduk evlat” demiş. İşte Batuhan’ı ateşleyen de bu olmuş: Vatan elden gidiyor!
“Niye eve gidiyoruz? Vatan elden giderse ben sabah uyandığımda anamın-babamın, baba olduğumda çocuklarımın yüzüne nasıl bakarım? Bunlardan mı korkacağız Muro! En fazla şehit oluruz” demiş...
Çocukluk arkadaşı Muro ile yola çıkışları böyle. İnsanların marketlerden alışveriş yaptığını, para çektiğini görüp içerlemiş. Attığı son snap’te yazmış zaten: “Eve erzak almaya değil, devletimize sahip çıkmaya geldik.”
Her gün kabristandayım, gece yarısı da gidiyorum
Ahmet Ergin: 21 yaş çok erken, çok erken kaybettik. Tam Batuhan’ı yaşamaya başlamıştık. Batuhan’la arkadaş gibi hayatı paylaşmaya, dertleşmeye başladık, gitti. Her akşam yanıma uğrardı dükkâna. Bir kanadım kırıldı. Ortaköy’de kabristanı. Evim de işim de orada. Batuhan’a uğramadan dükkâna gitmiyorum artık. Eskiden o bana gelirdi. Bazen gece yarısı aklıma düşüyor, gidiyorum yanına. Ağabeyi Berke de en iyi arkadaşını kaybetmiş gibi, çok iyi anlaşan, birbirinden ayrılmayan iki kardeşti onlar. Biz anne-baba olarak Batuhan aklımıza düştü mü hüngür hüngür ağlıyoruz, Berke içine atıyor. Bizden gizliyor acısını. Acım hiç azalmadı, yokluğuna alışamam. Hâlâ iki çocuğum var diyorum tanıştığım kişilere... Biz ona doyamadan gitti. Doya doya sarılamadan.
Adını okula verdiler, çocukların ‘Deniz Anne’siyim artık
Deniz Ergin: Hayallerimiz doğurduğumuz çocukların büyümesi, mürüvvetlerini görmek değil mi? Hayattaki başarısı, sevdikleriyle mutluluğu... Bunları görmek ister bir anne. Tam ‘Büyüttük artık’ dedik, kaybettim. Her sene doğum gününü kutluyoruz mezarında. Beylikdüzü’nde bir okula adını verdiler. Şehit Batuhan Ergin Anadolu Lisesi. Onların da ‘Deniz Anne’siyim. Öğrenciler geliyor, pasta kesip doğum gününü kutluyoruz. İstiklal Marşı okunuyor, dua ediyoruz. Kafamda yaşıyor, yaşatıyorum. Bunaldığımda onunla konuşuyorum. Ruhu bizimle iletişimde. Bırakmayacağım. Ben ona rahmetli bile diyemiyorum, ‘Batuş’um
o benim. Özel bir ilişkimiz vardı, yan yana görseniz anlardınız.