Don Kişot yazarının sol elini bir Türk güllesi götürmüştü

Güncelleme Tarihi:

Don Kişot yazarının sol elini bir Türk güllesi götürmüştü
Oluşturulma Tarihi: Kasım 10, 2003 02:01

Yeldeğirmenleriyle savaşan şövalyenin romanını, yani Don Kişot'u hepimiz biliriz ama yazarı Miguel de Cervantes Saavedra'nın hayat hikáyesinden genellikle habersiz bulunuruz. İspanyol bir doktorun oğlu olan Cervantes Türkler'e karşı kurulan bir Haçlı Donanması'na asker olarak katılmış, 1571'deki İnebahtı Savaşı'nda bir Türk güllesi genç İspanyol'un sol elini götürmüş ve daha sonra Türk korsanların eline geçen Cervantes beş yıl boyunca Cezayir'de esaret hayatı yaşamıştı.

MIGUEL de Cervantes Saavedra'nın yeldeğirmenleriyle savaşan şövalyesinin romanını, yani Don Kişot'u hepimiz bilir, atı Rozinante'yi ve seyisi Sanço Pansa'yı hemen hatırlarız.

Ama eserin yazarı olan Cervantes'in hayatının ayrıntılarından, meselá İspanya'nın bu en meşhur yazarının 1571'de yenilgimizle sonuçlanan İnebahtı savaşına katıldığından, savaşta sol elini kaybettiğinden pek haberdar bulunmayız. Hatta daha sonra da Türkler tarafından yakalanarak beş yıl boyunca Cezayir zindanlarında esaret hayatı geçirdiği de bizde pek anlatılmaz.

1547'de doğan Cervantes bir doktorun oğlu idi. Baba Rodrigo Cervantes soylu olduğunu iddia ediyordu ama zengin değildi. Yedi çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğu olarak doğan Miguel de Cervantes'in hayatı, babasının alacaklılarından kaçmak için ailesi ile beraber şehirden şehire dolaşmakla geçti. Sevilla'da bir Cizvit okulunda okuduktan sonra Madrid'de üniversiteye gitti ama kavgada bir arkadaşını yaralayınca hayatının seyri değişti. Hakkında tutuklama kararı çıkartılınca da 1569'da İtalya'ya kaçtı.

Bu sırada Papa Beşinci Pius, Osmanlı Devleti'ne karşı yeni bir Haçlı Seferi düzenlemekle meşguldü. Bu iş için bir donanma hazırlandı ve gemiler Osmanlılar'ın elinde bulunam Kıbrıs'ı geri almak için yola çıktılar. Donanmadaki askerler arasında İtalya'da bulunan genç Cervantes de vardı ve İspanyol gemisi Marquesa ile kaderinden habersiz, Hristiyanlık aşkıyla Türkler'e karşı savaşa gitmekteydi.

Haçlı donanması, 7 Ekim 1571'de Yunanistan'ın Patrai körfezinde Türkler'in 'İnebahtı', Avrupalılar'ın 'Lepanto' dedikleri yerde Osmanlı donanması ile karşılaştı. Savaş birkaç saat sürdü ve Kapdan-ı Derya Müezzinzade Ali Paşa'nın hatası neticesinde Osmanlı donanması tamamen yokedildi. Savaşa Cervantes de büyük bir heyecanla katılmış ama göğsüne iki kurşun yemiş, sol elini de bir gülle götürmüştü. Bu yüzden ileride 'El Manco de Lepanto', yani 'İnebahtı'nın sakatı' diye anılacaktı.

Cervantes'in talihsizliği kolunu kaybetmekle bitmedi.

1575'te Akdeniz'de yine bir İspanyol gemisindeyken Türk korsanlar tarafından esir alındı ve Cezayir'de köle olarak satıldı. Defalarca kaçmaya çalıştı ama her defasında yakalandı ve zindana atılıp zincire vuruldu. Yine köle olarak İstanbul'a gönderilmek üzereyken ailesi kilisenin de desteğiyle toplanan fidyesini gönderdi ve Miguel özgürlüğüne kavuştu. Beş yıl Cezayir'de esir kalan Cervantes bu sırada Türk ve İslam kültürlerini yakından tanımış, Türkçe'yi de öğrenmişti. Esaret hayatı ve buradaki öğrendiklerinin tesirleri daha sonra yazacağı eserlerinde görülecekti.

Esaretten kurtulup ülkesine döndükten sonra 1585'te evlendi. İş bulamadığı için yazarlığa başladı ve ilk kitabını da evlendiği sene yayınladı. Ama geçim sıkıntısı içindeydi. Karısını ve evini bırakıp gezici vergi memurluğu yapmaya başladı. 1587'de halktan topladığı vergiyi bir bankere kaptırınca, hapse girdi ve iki sene hapiste kaldı. Daha sonra yeniden hapse düştü ama bu defa fazla yatmadı, aklandı ve 1605'te tekrar devlet memuru oldu ve en önemli eseri Don Kişot'u yayınladı.

Cervantes, Don Kişot'tan önce de kitaplar yazmış ama başarılı olamamıştı ama Don Kişot sayesinde sadece İspanya'da değil bütün Avrupa'da zirveye çıktı. Hatta, eserinin, o dönemde bile taklitleri yayınlandı. Cervantes, Don Kişot'un ikinci cildini henüz yazmadan isimsiz bir yazar sahte bir ikinci cilt yayınlayıverdi ama asıl yazar kitabın devamını ancak on sene sonra kaleme alabilecekti. 22 Nisan 1616'da Madrid'de öldüğünde artık şöhretinin zirvesindeydi.

Bir elini kaybettiği İnebahtı Savaşı'nın ve Cezayir'de esir olarak geçirdiği beş yılın hatıraları, Cervantes'in bütün eserlerini derinden etkiledi. Anlayacağınız, İnebahtı'da bıraktığı sol eli, ona dünya çapında ve asırlar boyunca devam edecek bir şöhret kazandırmıştı.


Sultan Abdülmecid


Tahta 1839'da geçen Sultan Abdülmecid, devlet işleri arasında hat sanatına da merak salarak devrin ünlü hattatı Mahmud Celáleddin'in öğrencisi Tahir Efendi'den altı çeşit yazı ve celi türü dersleri alarak yetişti. Önce Tahir Efendi'den, daha sonra da devrinin en büyük hattatlarından olan Kazasker Mustafa İzzet'ten de ikinci bir icazetname aldı. Sultan Abdülmecid, klasik Osmanlı celi yazısına aykırı bir ekol kuran Mahmud Celáleddin'in üslubunu izledi. Yazdığı levhalara tezhip yaptırıp genellikle vezirlerine hediye ederdi. Yazıda Üçüncü Ahmed ve İkinci Mahmud kadar mahir değilse de hat tarihinde önemli bir yere sahiptir ve İstanbul'daki bazı camilerde yazıları vardır.


Ezme tavuk çorbası


Tavuk ayıklanır, tencerede kaynatılır ve ilk kaynamadan sonra köpüğü alınır ve 1,5 saat boyunca pişirilir. Ateşten indirilip kemikleri ayıklanır, etleri iyice ezilir. Pirinçunu tereyağında kavrulduktan sonra azar azar tavuk suyu iláve edilir, telle karıştırılır ve ezilmiş tavuk eti bu suya iláve edilir. Bir tepsiye ufak kesilmiş ekmekler yerleştirilir, üzerlerine rendelenmiş kaşar serpilir, fırında on dakika kuruyacak şekilde pişirilir ve çorbayla beraber servis yapılır. İsteyen, çorbayı peynirli francalaları içine atarak da içebilir.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!