Güncelleme Tarihi:
TARLABAŞI’NDA ARTIK HERKES MUTSUZ
BEYOĞLU Tarlabaşı’ndaki yüzyıllık binalar bir bir yıkılıyor. Kimi fırtınaya dayanamıyor, kimi kendiliğinden çöküyor. Enkazların altından ise yaşarken kimsenin görmediği -görmek istemediği- insanların hikâyeleri çıkıyor. Suriyeliler, Romanlar, Doğu’dan göç edenler, kartoncular, midyeciler, işportacılar... Fırtınalı havalarda ‘hayatta kalmak için’ uyumayan insanlar onlar. Bitirim gençleri, bıçkın abileri, güngörmüş teyzeleri, neşeli genç kadınları, kedileriyle filmlere, kitaplara konu olan ve artık ‘nevi şahsına münhasır’ o özellikleri giderek kaybolan Tarlabaşı’nda olan biteni mahallenin tanınmış işportacısı Hıdır Binkay özetliyor: “Fırtına çıktığında duvarları, pencereleri tutuyoruz. Önceden Çukur’dan Beyoğlu’na seyyar arabamla çıktığımda sokaklar cıvıl cıvıldı. Beyefendi insanlar vardı. Çocuklar meyve veya tatlı alırdı. Beyoğlu’na çıktığımızda dünyamız değişirdi. Şimdi üzerimizde kara bir bulut var. Herkes mutsuz ve hasta. Kimse kimseye selam vermiyor. Her gün kavga, her gün bir olay. Uyuşturucu satıcıları her köşede. Sanırım ben ölmeden Çukur Mahallesi tahtalı köyü boylayacak.”
ÇATI YERİNDE Mİ BİLMİYORUM
BÜLBÜL Mahallesi’nde tavanı damlayan, camları kırılmış, duvarları boyasız evde 73 yaşındaki Zeliha Kurtuluş yaşıyor. Bir çocuğu evlenip başka bir mahalleye taşınmış. Diğer çocuğu ise şizofreni hastası.
20 yıl önce Giresun’dan İstanbul’a taşınmışlar. Eşi kaldığı evi aldıktan bir yıl sonra hayatını kaybetmiş. Şimdi komşularının yardımıyla yaşıyor. 27 Temmuz’daki dolu Kurtuluş’un evinde büyük zarara neden olmuş. Camları kırık evinde, ‘yıkılır mı’ korkusuyla yaşıyor: “Kadın başına yaşamamın yanında bir de oturduğumuz mahallenin çilesini çektim.
Hırsızlık, uğursuzluk çoktur buralarda. Başına her an bir bela gelebilir. Bunun için yıllarca korku içerisinde yaşadım. Çevredeki birçok ev, dayanamadı, yıkıldı. Benim evimin camları da son yağmurda zarar gördü. Çatı akıtıyordu, fırtınadan sonra çatı yerinde duruyor mu bilmiyorum. Her gün evin yıkılması korkusuyla yaşıyorum…”
HASTALIKLA BOĞUŞUYORUZ
KARANLIK gecelerde, sokak aralarında veya çöp karıştırırken görürüz onları. Hayatlarını, topladıkları kartonları satarak kazanırlar. Tarlabaşı’nda oturulmayacak kadar kötü olan binalarda kartoncular da yaşıyor.
Geceleri sokaklardan topladıkları kartonları kaldıkları harabe binalara depolayan kartoncuların en büyük sıkıntıları ise hastalıklar. Tarlabaşı ile Çukur Mahallesi arasında terk edilmiş bir binanın altını depo olarak kullanan Feramez Aslan, Van depreminde evleri yıkılınca eşiyle birlikte gelmiş İstanbul’a.
İş aramış, bulamayınca sokaklardan karton toplamış. Kendisi ve üç çocuğunun sürekli hasta olduğunu anlatıyor Aslan: “Yaşadığımız evde kışın duvarlar sürekli ıslanıyordu. Soğuktan yaşanmayacak haldeydi. Yazın ise havasızlıktan nefes alamıyorduk. Böcekler ve fareler her yerde dolaşıyordu. Çocukları ve eşimi Kağıthane tarafında bir yere taşıdım. Ben çoğu zaman burada yatıp kalkıyorum. Çöplerin içerisinde yaşıyoruz. Hastalıklarıyla boğuşuyoruz…”
‘EVLER GİBİ İNSANLAR DA KORUNMALI’
Mimar Korhan Gümüş (İnsan Yerleşimleri Derneği Başkanı): Tarlabaşı’nda 100 ya da 150 yıllık yapılar var. Bu tür yığma binaların sürekli bakımları yapılmalı. Dünyada Amsterdam, Marsilya gibi birçok şehirde benzer tekniklerle yapılmış 500 yıllık binalar var. Bu yapılar yerel yönetimlerce kontrol altında tutulduğu için ve bakımları yapıldığı için ayakta duruyorlar. Ülkemizde kâr odaklı bakıldığı için halkın önerileri ve ihtiyaçları dikkate alınmıyor. Belediye oluşturduğu kurul ile bu semtlerde yaşayanları yan yana getirmelidir. STK’lardan destek alınmalı. Binalar gibi içerisinde yaşayan insanlar da korunmalıdır. Geçtiğimiz yıllarda bir Avrupa Komisyonu Projesi’nde Fener-Balat’ta yaşayan mülk sahipleri evlerinin restorasyonu bitene kadar kiraları ödenerek başka yerlere gönderildi. Çalışmalar bitince geri döndüler. Ancak bu projeler diğer bölgelerde uygulanmadı. Mülk sahibi gibi, bu yapılarda oturan kiracıların da hakları korunmalı. Terk edilmiş evlerde yaşayan işgalci pozisyonunda insanlar var. Bunlar toplumun en alt katmanı. Tüm haklardan mahrum bırakılan bu kişiler zor şartlarda yaşıyor. Bu kişilerin statüsü dahi yok. Yaşadıkları harabe evlerde yardıma muhtaç şekilde kalıyorlar. Kaldıkları yerler yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya. Bu gruplar için de komisyonlar kurulmalı ve topluma kazandırılmalıdırlar.”
YA ‘DERTLİ’ KADAR ŞANSLI DEĞİLLERSE...
TARLABAŞI’nda en son 28 Temmuz’da Çukur Mahallesi’nde 4 katlı metruk bir bina çöktü. 100 yıllık binanın bodrum katını depo olarak kullanan Emrullah Menteş’in hayalleri de göçüğün altında kaldı. Menteş’in tek tesellisi ise ‘Dertli’ ismini verdiği tavşanın da hayatta olmasıydı. Emrullah ve ‘Dertli’ şans eseri kurtulmuştu ama o civarda aynı tehlikeyle yaşayan yüzlerce kişi var.
YAĞMUR YAĞINCA UYUMUYORUM
Tarlabaşı’da bir odalı, yaklaşık 100 yıllık bir evde kalan Suriyeli 52 yaşındaki Elif Hasan eşini savaşta kaybetmiş. Tek gözlü evde, birkaç parça yorgan, bir televizyon ve iki parça halıyla hayata tutunmaya çalışıyor: “Çocuklarım su sattı, kızım atölyelerde çalıştı. Ev kiraladık. Evin merdivenleri yıkılmak üzere, yürüdüğümüz zaman yerdeki tahtalar yerinden fırlayacak gibi… Tavan önceden damlatıyordu, şimdi her yağmurda suyla birlikte çamur ve tahta parçaları, evin içerisine akıyor. Her fırtına çıktığında, yağmur yağdığında uyanıp çocukların başında bekliyorum. Ev çökecek diye çok korkuyorum. Daha ne kadar burada dayanabileceğiz, bilmiyorum. Ölüm yanımızdan geçiyor. Maddi durumum düzelirse sağlam bir eve geçeceğim.”
YIKILMA TEHLİKESİ OLAN 350 BİNA VAR
Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, Tarlabaşı’nda kentsel dönüşüm projesinin son aşamasına yaklaşıldığını ve rehabilitasyonla birlikte sorunların ortadan kalkacağını söylüyor. Belediye bünyesinde Koruma Uygulama Denetim Bürosu’nun (KUDEP) projeleriyle 3 bine yakın binanın yenilendiğini söyleyen Demircan şunları anlatıyor: “Tarihi binaların önce boyası aşınıyor, sonra sıvası dökülüyor. En son ana taşıyıcı tuğlalar su çekiyor ve tutkal madde gevşiyor. Sonra bir tuğla düşüyor ve bina çöküyor. Tamiratla ayakta kalabilecek binalar var. Bir de müdahaleye ihtiyacı olanlar var. Yeni bir kanun çıkardık. Binaların dış cephelerini olduğu gibi koruyoruz, içten güçlendiriyoruz. Tarlabaşı ve çevresinde 650 yıkılma tehlikesi olan tarihi bina vardı. 300 tanesini kurtardık. Geri de 350 bina var. Bunlar için de teşviklerimiz var. Projeyle eski binalar onarılacak.
EVSİZLER KİLİTLERİ KIRIP İÇERİ GİRİYOR
Bülbül Mahallesi Muhtarı Mehmet Ali Bilir: “Mahallede 3 bin seçmen, yaklaşık bin konut var. Birçok bina eski ve yıkılma tehlikesi içinde. Eski binaları sahipleri ya kiraya veriyor ya da kapısına kilit vurulup gidiyor. Göçmenler de çoğaldı. Eski evler tarihi yapı statüsünde oluyorlar. Yıkım kararı çıksa da Anıtlar Kurulu onay vermiyor. Binalar kaderine teslim ediliyor. Bir doğal afette de yıkılıyor. Bekar evlerini de sayarsak 500 - 1000 kişi kalıyor bu evlerde.
Çukur Mahallesi Muhtarı Maşuk Çıvak: Kartoncular, midyeciler yıkılmak üzere olan binalarda kalıyor. Sahipleri uğraşmıyor. Kapısına kilit vurup gidiyor. Gariban insanlar da bu kilitleri kırıp evin içerisinde kalıyor. Oralarda yaşayan insanların hayati tehlikesi var.”