Doktorluk da yapamayız, kapıcılık da

Güncelleme Tarihi:

Doktorluk da yapamayız, kapıcılık da
Oluşturulma Tarihi: Aralık 10, 1997 00:00

Faruk BİLDİRİCİ
Haberin Devamı

Türk-İtalyan ortak yapımı olan ‘‘Hamam’’ filmi çok tartışıldı biliyorsunuz. İyi miydi, kötü müydü, Türk filmi miydi, Oscar'a o mu yoksa Eşkiya mı aday olmalıydı... Böyle uzadı gitti tartışmalar. Hamamcılar Derneği başka bir nedenle kıyameti kopardı: Hamamda eşcinsel ilişki gösteriliyor, dolayısıyla meslekleri küçük düşürülüyordu! Bu tartışmalar sırasında senaryonun bir yanı gözlerden kaçtı. Acaba bir İtalyan, Türkiye'de bir hamam işletebilir mi?

Türklerle evli Alman kadınların kurduğu ‘Köprü’ Derneği'nin Başkanı Uschi Akın'a göre, hayır! Akın, ‘‘Türkiye'deki bir Alman olarak’’ ‘‘yabancılara yasak meslekleri’’ gayet iyi biliyor. Çünkü daha birkaç gün önce Hazine Müsteşarlığı'ndan çalışma izni isteğine ret yanıtı almış. Türk eşinin gıda şirketinde Halkla İlişkiler görevlisi olarak çalışmak istiyormuş. Akın, bu örneği verdikten sonra yakınıyor: ‘‘Biz 50'ye yakın meslekte çalışamayız. Biz doktorluk da yapamayız, kapıcılık da, müteahhitlik de. 1932'de çıkan kanunlar bunları yasaklıyor. Üstelik bu hükümler uygulamada daha da katılaştırılıyor.’’

Hazine, yetkilileri de Akın'ı doğruluyor. 11 Haziran 1932 tarihli ‘Türkiye’deki Türk vatandaşlarına tahsis edilen sanat ve hizmetler hakkındaki' yasanın yürürlükte olduğunu söylüyorlar. Gerçekten de 2007 sayılı bu yasa, ‘Türk vatandaşı olmayanlara’ yasak meslekleri sıralıyor:

‘‘Seyyar satıcılık, çalgıcılık, fotoğrafçılık, berberlik, mürettiplik, simsarlık; elbise, kasket ve kundura üreticiliği, borsalar, tekel ürünleri satıcılığı; turistlere tercümanlık ve rehberlik; inşaat, demir ve ahşap sanayi işçilikleri, telekomünikasyon işlerinde işçilik; nakliyat işleri, şoförlük ve muavinliği; amelelik; han, otel ve şirketlerde bekçilik, kapıcılık, odabaşılık; otel, han, Hamam, kahvehane, gazino, dansing ve barlarda kadın ve erkek hizmetçilik (garson ve servant); bar oyunculuğu ve şarkıcılığı.’’

OTUZ YIL SONRA RET

Ve 1997 Türkiyesi'nde bu yasa yürürlükte. Hazine yetkililerine göre, bu yasanın istisnaları ‘Yabancı Sermayeyi Teşvik Yasası’ ile düzenlenmiş. Bazı yasakları, sadece büyük Alman şirketleri aşabiliyor. Küçük bir şirketin ya da Alman bir ‘gelin’in, şirket kurmak için bir Türk ortak bulması ve en az 50 bin doları bloke etmesi gerekiyor. Bu da çoğu zaman mümkün değil.

Türkiye'deki yabancılar, hergün yasal engellerle mücadele etmek zorunda. Anlattıkları o kadar çok örnek var ki! İstanbul'daki Alman Hastanesi'nde yaşananlar bunlardan biri. Önce hastaneye Alman bir başhekim getirme isteği kabul edilmemiş; ‘‘Almanya'dan gelecek doktor Türk uyruğuna geçsin, öyle izin verelim’’ denmiş. Türk vatandaşlığına geçmek için de beklemesi gereken beş yıllık süre dolmak üzereyken yine problem çıkmış. Bunun üzerine Alman doktor ülkesine dönmüş; hastane de İstanbul Lisesi Vakfı'na hibe edilmiş.

Başka bir sorun da çalışma izinlerinin kişilere değil de şirketlere verilmesi. O nedenle büyük şirketlerin getirip izin aldıkları Almanlar, o şirketten ayrılıp başka bir işe geçemiyorlar. Bir Alman şirket yöneticisinin sekreteri olarak 30 yıl Türkiye'de yaşayan bir kadının, emekli olduktan sonra ikamet isteği reddedilmiş.

Köprü Derneği, bir süre önce yabancılarla ilgili tüm yasalarda değişiklik içeren bir öneri metni hazırlayarak hükümet yetkililerine göndermiş. Bu metnin gerekçe bölümünde sorunlar anlatılıyor; ‘‘Bir Türkle evli ve çok uzun süreden beri de Türkiye'de yaşayan bir yabancı, mesleğini kural olarak icra edememektedir.’’ Hazırladıkları yasa önerisinde yasakları getiren 2007 sayılı yasanın tamamen kaldırılmasını istiyorlar. Oturma izni olan bir Alman kadının çalışabilmesini istiyorlar. Oturma izni için hazırladıkları madde, 8 yıl Türkiye'de kalan bir Alman kadının ‘Genel oturma izni’ alabilmesini öngörüyor. Bir madde de kadını, eşinin ölmesi ya da ayrılma durumunda koruyor:

OTURMA İZNİ

‘‘Eşinden dolayı oturma izni alan yabancı kadının genel oturma izni, Türkiye'de en az üç yıldır oturuyor olması ve eşinin ölmüş bulunması halinde bağımsız hale dönüşür.

‘‘Yabancı eşin Türkiye'de doğmuş ve Türk vatandaşlığını kazanmış bir çocuğunun bulunması halinde genel oturma izni şartlarının oluşup oluşmadığına bakılmaksızın oturma izni uzatılır.’’

Köprü Derneği’nin çalışmaları sonucunda Türkiye'deki Almanların sorunları, Almanya Parlamentosunda da sık sık gündeme geliyor. SPD Meclis Grubu, hükümeti bu konudaki sorularla sıkıştırıyor. SPD Meclis Grubu, ‘Göç Politikası' başlıklı broşürünün önemli bir bölümünde Türkiye'deki Almanların durumunu anlatıyor. Milletvekili Gerd Andres, bu broşüre yazdığı önsözde Almanya ve Türkiye karşılaştırması yapıyor:

1994’TEN BERİ

‘‘Bugün için AB üyesi ülkelerde yaşayan Türk vatandaşlarının ortaklık antlaşmasından doğan çalışma ve oturma izni gibi hakları büyük ölçüde güvence altına alınmıştır. Bu konuda alınan kararların kağıt üstünde kalmaması, uygulamada da bunlara uyulması gerekliliği, benim şahsen çok önem verdiğim bir konudur. Bu gelişmelere paralel olarak, 1994 yılından bu yana, Türkiye'de yaşayan Alman veya Avrupalı vatandaşların durumuna açıklık getirilmeye çalışılmaktadır. ’’

BAŞ AĞRITACAK

Andres, Türkiye'de yaşayan AB üyesi ülkelerin vatandaşlarının, AB üyesi ülkelerde yaşayan Türk vatandaşları ile aynı haklara sahip olmaları gerektiğini vurguluyor: Temmuz 1997'de çalışma grubu tarafından Federal hükümete, ‘Türkiye'de Türk ve Alman vatandaşları arasında yapılan evliliklerin ve bu evliliklerden doğan ve Almanca konuşan çocukların Türkiye'deki eğitim durumu' konulu bir soru yöneltilmiş. Bu soruya cevaben Federal Alman hükümeti, Ortaklık Antlaşması uyarınca Türkiye'de yaşayan ve çalışan Avrupalı vatandaşlar için öngörülen hakların Türkiye tarafından halen yerine getirilmediğini ifade etmiş. ‘‘Türkiye'de yaşayan Alman göçmenleri ve İstanbul, Ankara ve İzmir'deki göçmen gruplarının temsilcileri ile yaptığım görüşmeler sonucu, böyle bir tutumun kabul edilemez olduğu kanaatine varmış bulunuyorum’’ diyor Andres.

Bu ifadeler, ‘Alman gelinler' sorununun önümüzdeki günlerde Türkiye'nin başını epey ağrıtacağını gösteriyor. Alman gelinler, hükümetin değişmez bir gündem maddesi olma yolunda hızla ilerliyor...

AB'ye girmeye engel

Almanya Büyükelçiliği konsolosluk görevlisi Karin Lenz, ‘‘Haftada en az bir mektup alıyorum’’ diyor. Lenz, çeşitli kentlerdeki Alman kadınların sorunlarının çözümünde yıllardır bir ilerleme sağlanamamasından yakınıyor:

‘‘İki ülke arasındaki her görüşmede bu konu gündeme getiriliyor. Türkiye tarafı hep sözler veriyor. Her söz yeni umut kapısı açıyor. Ama uygulamada hiçbir değişiklik olmuyor. Türkiye'deki Alman vatandaşlarına AB normlarının uygulanmasını, çalışma yasaklarının kaldırılmasını bekliyoruz. Alman kadınlar, çalışma izni alamıyor. Alman vatandaşları Türkiye'de mağdur durumda. Bu şartlar altında Türkiye'nin AB'ye kabul edilmesi de zor. Meclis'te bekleyen ikamet yasası değişikliği geçerse olumlu yolda bir adım atılmış olacak.’’

Harçların da son derece yüksek olduğunu vurgulayan Lenz, Güney sahillerinde yaşayan ve çoğunluğu emekli olan Almanların da oturma izni almaktaki güçlükler nedeniyle, altı aylık turist vizesiyle kaldıklarını, bunun da Almanya'daki araçlarını getirmelerini önlediğini söylüyor. Lenz, Mesut Yılmaz hükümetinin, bu sorunların çözümünde ‘umut verdiğini' de sözlerine ekliyor.

En büyük grup Almanlar

Köprü Derneği, Frederich Ebert Vakfı, Yıldız Üniversitesi ve Avrupa-Türkiye Araştırmaları Enstitüsü, 26-29 Mart 1998'de İstanbul'da ‘Türkiye'deki Avrupalılar' konulu bir sempozyum düzenliyor. Sempozyumda, Türkiye'deki Avrupalıların sorunları tüm boyutlarıyla tartışılacak.

Almanlar'ın Türkiye'deki Avrupalılar içerisinde en büyük grup olduğu tahmin ediliyor. Kesin sayı bilinmemekle birlikte, Almanya Büyükelçiliği, bu sayının 25 bini aştığını tahmin ediyor. Tahminlere göre Türklerle evli Alman kadınların sayısı on binin üzerinde. On bin dolayında da Güney sahillerinde yaşayan emekli Alman bulunuyor. Teknik eleman olarak büyük şirketlerin getirdiği Alman sayısının da dört bini aştığı tahmin ediliyor. Almanya Federal Hükümeti, Türkiye'deki Almanların sayısına ilişkin bir soruya, ‘‘Bu sayının bilinemediği' yanıtını veriyor.

İçişleri Bakanlığı'na göre, Türkiye'de yasal oturma izni bulunan Avrupalı sayısı 131 bin 884. Bu kişilerin 20 bin 572'si çalışma, 21 bin 660'ı da öğrenim amacıyla Türkiye'de oturuyor. Oturma izni bulunan Alman sayısı ise 6455 olarak görünüyor.

Bu arada Almanya'daki Türk şirketlerinin sayısı 34 bin dolayında, Türkiye'de 1954 yılından beri faaliyet gösteren Alman şirketlerinin sayısı ise 784.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!