Güncelleme Tarihi:
PETROL DEĞİL ADALET
“Mahkeme salonlarımızın duvarlarında yazan ‘Adalet Mülkün Temelidir’ sözü, devletin adalet üzere ayakta durduğunu ifade eder. Dikkat ediniz, Hazreti Ömer’e atfedilen bu söz, devletin orduyla değil, parayla değil, petrolle doğalgazla değil, sanayiyle-ticaretle değil, adaletle yaşadığını belirtiyor. Çünkü adaleti tam manasıyla tesis ettiğinizde, diğer her şey zaten kendiliğinden gelişecek, yaşayacak, ülkeyi ve toplumu kuşatacaktır.
MODERN SÖMÜRGECİLİK
Suriye’den Libya’ya kadar fiilen sahada olduğumuz her yerde, aynı inanç ve taleple çalışmalarımızı yürütüyoruz. Doğu Akdeniz’deki, Ege’deki faaliyetlerimizin de özünde hak ve adalet arayışı vardır. Türkiye’yi, 780 bin kilometrelik devasa büyüklüğüne bakmadan, 10 kilometrekarelik bir ada üzerinden kıyılarına hapsetme girişimi, haksızlığın ve adaletsizliğin en açık ifadesidir. Çevresindeki her ülkenin hakkı olan Akdeniz’in zenginliklerinin üzerine adeta çökme çabası, tam bir modern sömürgecilik örneğidir. Tarih boyunca hep başkalarının arkasına saklanarak varlığını sürdürmüş bir devleti önümüze atarak, kendi gizli emellerini gerçekleştirmeye çalışanların yaptıkları da en büyük adaletsizliktir.
KOMİK KAÇMAYA BAŞLADI
Biz artık bu gölge oyunundan bıktık. Kendine bile hayrı olmayan bir devleti, Türkiye gibi bölgesel ve küresel bir gücün önüne atıp yem etmeye çalışmak, artık komik kaçmaya başladı. Asırlardır Afrika’dan Güney Amerika’ya kadar sömürmedik yer, katletmedik toplum, zulmetmedik insan bırakmayanların devri sona eriyor. Ne yaparlarsa yapsınlar, bu adalet uyanışını durduramayacaklardır.
DOSTLUĞA EVRİLECEĞİNDEN ŞÜPHE DUYMUYORUZ
Husumet cepheleri ne kadar birleşirse birleşsin, bu yükselişi durduramayacaklardır. İstiklal Marşı ‘korkma’ diye başlayan ve ‘Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal’ diye biten bir milleti yolundan döndürebilecek hiçbir güç tanımıyoruz. Türkiye’nin dostluğunun kıymetini bilenlerin, her geçen gün çoğalacağından eminiz. Yeter ki biz kendi içimizde sağlam duralım. Yeter ki biz millet olarak birliğimize, beraberliğimize sahip çıkalım. Yeter ki biz tüm kurumlarımızla devletimizi hak ve adalet üzere ayakta tutalım. Yeter ki biz alameti farikamız olan değerlerimizden taviz vermeyelim. Yeter ki medeniyetimize ve tarihimize sıkı sıkıya sarılalım. Gerisinin kendiliğinden geleceğinden, zorlukların kolaya döneceğinden, düşmanlıkların dostluğa evirileceğinden şüphe duymuyoruz.
YENİ BİR DÖNEME GİRDİK
Gelişmiş ülkelerin en büyük atılımlarını yaptıkları dönemlerde, biz kendi iç çekişmelerimiz ve kavgalarımızla uğraştığımız için, pek çok fırsatı kaçırdık. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, yasama, yürütme ve yargı arasındaki güçler ayrımını, modern demokrasilerdeki netliğe kavuşturdu. Milli iradenin tecellisine aykırı hiçbir güç temerküzüne izin vermeyen yeni yönetim sistemimiz, herkesin kendi işine odaklanmasını sağladı. Darbe dönemlerinde çok büyük tartışmalara yol açan görüntülerin ve uygulamaların tarihe karıştığı yeni bir döneme girdik. Bu yeni dönemin hasılasını, siyasi, ekonomik, askeri her türlü saldırıya ve baskıya, hiç olmadığımız kadar mukavemetli hale gelerek, daha da önemlisi, gerçek gücümüzü kullanma imkânı bularak toplamaya başladık. Hiç şüphesiz bu tabloda, son 18 yıldır her alanda kesintisiz bir şekilde hayata geçirdiğimiz reformların büyük etkisi vardır. Yargı, bu reformların en yoğun ve etkin şekilde yaşandığı alanların başında geliyor.”
AVUKATLIKTAN TERÖRİSTLİĞE UZANAN YOLU KESECEĞİZ
Erdoğan, İstanbul Barosu’na asılan pankartla ilgili de şu mesajları verdi:
“Adaletin tüm kurum ve kurallarıyla işlemesini temin için yaptığımız reformları, önümüzdeki dönemde de sürdüreceğiz. Ancak, bu noktada, yargı sistemimizin en önemli unsurlarından olan avukatlarımız ve onların meslek örgütleri olan barolarla ilgili bir rahatsızlığımı da ifade etmek istiyorum. Şehit savcımız Mehmet Selim Kiraz’ı katleden terör örgütü mensuplarına destek için açlık grevine giden avukatları bu kararlarından vazgeçirmek için, devlet üzerine düşeni yapmıştır.
Buna rağmen ısrarla açlık grevini sürdüren bir avukatın ölümü üzerine, İstanbul Barosu binasına asılan pankartın, şehidimizin kemiklerini sızlatmanın ötesinde anlamları olduğunu düşünüyoruz. Avukatların, teröristlerin bu kadar pervasızca yanlarında durabilmeleri, cübbeleriyle cenazesine katılabilmeleri, onları öven bildiriler yayınlayabilmeleri, kabul edilebilir davranışlar değildir. Bu yapılan işlemlerin, müvekkil-avukat ilişkisiyle uzaktan yakından alakasının olmadığı açıkça ortadadır.
BEDELİ OLMALIDIR
Diğer kurumlarda terör örgütleriyle böylesine içli-dışlı olan kişiler nasıl mesleklerinden men edilebiliyorsa, avukatlar için de böyle bir yöntemin gerekip gerekmediği tartışılmalıdır. Uyuşturucu baronunu savunan avukat uyuşturucu tüccarlığına, katili savunan avukat cana kast etmeye, hırsızı savunan avukat hırsızlığa kalkışmıyorsa, teröristin avukatlığını yapanın da teröristliğe soyunması mümkün değildir. Hâkimin, savcının, polisin, askerin yapamadığını, kamusal bir vazife icra eden avukat da yapamamalıdır. Şayet yaparsa, bunun bir müeyyidesi, sonucu, bedeli muhakkak olmalıdır. Dünyanın hiçbir ülkesinde, böyle çarpık bir duruma izin verilemez. Yargının hiçbir unsuru, herhangi bir ideolojinin emrine giremez. Yargının tek ideolojisi adalet olmak zorundadır. Bir adalet kurumu olması gereken kimi baroların, terör örgütlerinin arka bahçesi, propaganda aracı, yasa dışı faaliyetlerinin kılıfı haline dönüşmesi çok acıdır.
GEREKENİ YAPACAĞIZ
Çoklu baro sistemini getirmekteki amaçlarımızdan biri de, barolarımızı bu sorunlu yapıdan kurtarma umuduydu. Merhum Mehmet Selim Kiraz savcımızın katilleriyle ilgili gelişme, bu endişelerimizin ne kadar haklı olduğunu göstermiştir. İnşallah önümüzdeki dönemde avukatlıktan teröristliğe uzanan bu kanlı yolun önünü kesmek için gerekeni yapacağız.”
HUKUK DEVLETİ NİTELİĞİMİZİ GÜÇLENDİRECEĞİZ
"Amacımız, ‘güven veren ve erişilebilir bir adalet’ sistemini, tüm kurum ve kurallarıyla tesis etmektir. Attığımız her adımda demokrasinin güçlendirilmesini, hak ve özgürlüklerin geliştirilmesini hedefliyoruz. Bu vizyon ışığında hazırladığımız Yargı Reformu Strateji Belgemizi, geçtiğimiz yıl milletimizle paylaştık. Sadece bu tablo bile yeni yönetim sisteminin ülkemize kazandırdığı hızı, kaliteyi, kararlılığı göstermeye yeterlidir. Halen çalışmaları süren İnsan Hakları Eylem Planı’nı bu yıl içinde neticelendirmek istiyoruz. Hukuk devleti niteliğimizi güçlendirecek bu planın hayata geçmesiyle, ülke içinde ve uluslararası alanda maruz kaldığımız pek çok sıkıntıyı da çözeceğimize inanıyoruz."
YARGIDAN MESAJLAR
BAROLARDA YENİ DENGE
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu: 7 Temmuz 1969 tarihinde TBB’ni kuran Meclis iradesi, baroların eşitliğini esas almış, avukat sayısı fazla olan barolara çok sınırlı sayıda ilave delegelik vermişti. Yıllar içerisinde bu denge bozulmuştu. Üç-dört büyükşehir barosunun delegelerinin toplamı, diğer tüm baroların delegelerinin birkaç katı etmeye başlamıştı. 7249 sayılı Kanun’la yapılan düzenleme incelendiğinde, 1969 senesindeki kuruluş ayarlarının esas alındığı ve tahakküm ve vesayetin sona erdirildiği görülecektir.
SOSYAL MEDYA BASKISI
Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca: Yazılı ve görsel medyanın yanı sıra sosyal medyadan gelen baskılar, kamuoyu tepkisi, resmi veya gayri resmi sivil toplum örgütlenmeleri, hâkimlerin bağımsızlığını etkileme potansiyeli taşımaktadır. Dava veya soruşturmalar hakkında yapılan yanlı ve yanlış haberler halkın yargıya güvenini sarsmakta, yargının bağımsızlık, tarafsızlık ve dürüstlüğü konusunda kuşkuya neden olmaktadır. Bağımsızlığı zedeleyen bir diğer faktörse üstün hukukun sözcüsü gibi takdim edilen yabancı, çoğunlukla da Avrupa menşeli oluşumlar ve onların uzantılarıdır.
ALNINIZ AK, HÜKMÜNÜZ BERRAK OLSUN
Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) Başkanvekili Mehmet Yılmaz: Değerli meslektaşlarım, alnınız ak, yüreğiniz sıcak, hükmünüz berrak, adaletiniz tam olsun. Türk hâkim ve savcıları olarak iyi biliriz ki adalet duygusuyla biçimlenmiş, yasalara ve hukuka saygılı bir toplum ancak adalet hizmetinin aksamadan yürütüldüğü bir ortamda yeşerir. Adaletin dürüst, etkin ve süratli dağıtılması devletin varlığının da güvencesidir.