Güncelleme Tarihi:
İHSAN DOĞRAMACI'NIN FOTOĞRAFLARI
AYTEN GÖKÇER DOĞRAMACI'YI ANLATTI
95 yaşında hayatını kaybeden eski YÖK Başkanı Prof. İhsan Doğramacı, babası Doğramacızade Ali Sami Paşa’nın vasiyeti üzerine yaptırdığı Türkiye’nin ilk “çok dinli” camiinde yaptırılan “anıt mezar”a pazar günü defnedilecek. Buna ilişkin Bakanlar Kurulu kararının ise Prof. Doğramacı ölmeden önce ailenin yaptığı başvuruyla alındığı ortaya çıktı. Devlet töreni düzenlenmesi için de kararname çıkarılıyor.
Doğramacı’nın oğlu ve Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Doğramacı, “Bu caminin yanında, onun ebedi istirahatgâhı olarak Bakanlar Kurulu daha önce bir karar almıştı. Birkaç yıl oluyor galiba. O zaten eskiden alınmış bir karardı. Defin buraya yapılacak” dedi. Prof. Doğramacı için kurduğu ve bir dönem rektörlüklerini yürüttüğü Hacettepe ile Bilkent üniversitelerinde yarın, YÖK’te ise pazar günü tören düzenlenecek. Prof. Doğramacı cenazesi, öğle namazından sonra defnedilecek.
Doğramacı’nın Bilkent’te bulunan konutu da dün taziye dileklerini iletmek üzere gelenlerin akınına uğradı. Doğramacı’nın vefatı üzerine Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan ailesini aradı, başsağlığı mesajları yayınladı.
Hem Hacettepe ve Bilkent’in hem de YOK’ün mimarıydı
İHSAN Doğramacı, üniversite camiasında “Son Osmanlı” olarak bilinen bir isim. Bunda 1915’de dünyaya gelmesi kadar, doğum yerinin o devirde Osmanlı sınırları içinde yer alan Erbil olması da etkili olsa gerek. Kendisinden sonra biri kız beş kardeşi daha olmakla birlikte, ilk çocuktur Doğramacı.
İlkokula başladığı yıl, Musul ve Kerkük’le birlikte Erbil’in de İngiliz desteğindeki Irak hükümetine bırakılması kaderini değiştirir. Çünkü, bu yüzden Türkçe başladığı öğrenimini Arapça sürdürmek zorunda kalacaktır. Erbil, şiir ve müzik kültürü üzerinde de etkili olacaktır Doğramacı’nın. Özellikle Fuzuli’nin mısraları dilinden düşmeyecektir uzunca bir süre.
Evlilik vakit kaybı
Ortaokul ve lise için Beyrut’taki Amerikan Koleji’ndedir genç Doğramacı. Beyrut yıllarında, İngilizce ve Almanca öğrenmekle kalmayacak, Batı ve Batı kültürüyle de yakından ilgilenecektir. Yüksek öğrenim içinse İstanbul Tıp Fakültesi’ndedir. Ancak, “denklik” sorunu çıkmıştır karşısına. Bağdat’taki üç yıllık tıp eğitimi yok sayılmış ve yeniden imtihana girmek zorunda kalmıştır.
Çocuk alanındaki ihtisasını ise Ankara Numune Hastanesi’nde Prof. Albert Eckstein’in yanında yapmış, daha sonra da ABD yollarına düşmüştür. Ancak, ABD’ye gitmeden önce Erbil’e uğramış, burada Yıldırım Orduları Komutanı Mahmut Şevket Paşa’nın yeğeni Ayser Hanım’ı görüp beğenmiştir. “Doğrusu” diyecektir yıllar sonra, “hekim olduğum zaman hiç evlenmeyeceğimi düşünmüştüm. Evlilikler vakit kaybıdır. Benim kafamda başka çalışmalar vardı. Ayser Hanım’la tanıştıktan sonra kararım değişti. Evlenmeden önce altı ay arkadaşlık yaptık. 16 Nisan 1942 yılında Bağdat’ta evlendik. Bir yıl sonra Bağdat’ta doğdu ilk çocuğumuz Şermin. Onu kucağımda götürdüm Amerika’ya.”
Artık ABD’de Harvard ve Washington Üniversiteleri’ndedir Doğramacı.
Çocuklara hizmet için
Biri Boston’da, biri Ankara’da doğan iki çocuk sahibi daha olan Doğramacı’nın asıl hedefi, “Yakınında çocukların devam edeceği ilk ve ortaokul bulunan küçük bir kasabada çocuk doktorluğu yapmaktır” aslında. Ancak, “Çocuklara hizmet etmek istiyorsan üniversitede çalış” diyen hocalarının ısrarı üzerine üniversite çatısı altına girmek zorunda hissedecektir kendisini. Üniversite çatısı altında ilk yaptığı işlerden birisi ise sonradan Hacettepe Üniversitesi’ni teşkil edecek olan Çocuk Sağlığı Ensitütüsü’nün temellerini atmak olacaktır. Oğlu Osman’ı, “Sen ortanın çok üstünde bir hayat geçirdin. Türkiye’nin gerçeğini yaşaman gerekli. Vatandaşlarımızın büyük çoğunluğuyla bir arada bulunman senin için büyük bir eğitimdir” tavsiyesiyle er olarak iki sene askere göndermesi ise bir başka ilginç tarafıdır.
27 Mayıs’tan 12 Eylül’e
ASKERİ darbelerin İhsan Doğramacı’nın hayatında özel bir yeri olacaktır hep. 27 Mayıs’tan sonra ihtilâlin lideri Orgeneral Cemal Gürsel, Doğramacı’yı arayıp Sağlık Bakanı olmasını istemiştir söz gelişi. 1965’te başbakanlık teklif edilecektir. Her iki teklifi de reddeden Doğramacı, 12 Eylül döneminde Kenan Evren tarafından YÖK başkanlığına atanmış, o da, “Darbelere karşı olduğunu” söylemesine rağmen Paris’teki işlerini bırakıp Türkiye’ye gelmiştir. 1983 seçimlerini kazanan ANAP lideri Turgut Özal ise kendisine Dışişleri Bakanlığı görevini teklif etmiş, Doğramacı ise bunu da kabul etmeyerek YÖK’teki görevini sürdürmüştür.
YÖK’ün ilk işlerinden birisi ise Prof. Sencer Divitçioğlu, Prof. İdris Küçükömer, Prof. Mete Tunçay, Prof. Rona Aybay, Prof. Hüseyin Hatemi, Prof. Bülent Tanör gibi, akademik dünyada birbirinden önemli olan bilim insanlarının işine son vermek olacaktır. Manzaranın en çarpıcı tarafı ise herhalde şudur: İhsan Doğramacı, YÖK ile üniversitelere getirdiği sıkı düzenin aksine, kendi kurduğu Bilkent Üniversitesi’nde son derece modern bir sistem uygulamaktadır.
Gazeteci Devrim Sevimay’ın bir sorusu üzerine YÖK’ü değerlendirirken, 1933’te yapılan üniversite reformu ile kıyaslamış, “Benim en büyük başarım YÖK’tür” demiştir Doğramacı.