Güncelleme Tarihi:
ZAMANLAMA MESELESİ
Barzani nasıl böyle radikal bir karar alabildi?
Yaşamda olduğu gibi siyasette de en önemli mesele zamanlamadır. Barzani bölgesel siyasi iklime baktığında bundan daha uygun bir zamanın bir daha hiç gelmeyeceğini düşünüyor gibi geliyor bana. Kendisi açısından haklı da olabilir. Barzani, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (KBY) içinde otoritesi daha fazla sarsılmadan Kürtlerin devlet kurucu lideri olma hevesinde.
Barzani’nin önünde hangi fırsatlar var ki?
IŞİD yeniliyor. ABD ilgisi -ki KBY’nin yaşamına devamının bu koşullarda en önemli garantörü olduğuna kuşku yok- bu noktadan sonra zayıflayabilir. Dahası Trump yönetimiyle gerilen ABD-İran ilişkileri de KBY’ye bu ikisini bir diğerine karşı oynama ve her iki ülkeden de destek alma imkânı veriyor. İlerleyen zamanın bu noktada ne getireceği, geçmişte olduğu gibi KBY’nin başka pazarlıkların konusuna -yeni dengelerin kurulması için harcanacak bir koza- dönüşmesi mümkün, diye de düşünüyordur. Irak merkezi yönetimi de, IŞİD sonrasında dengelerin değişecek olmasının neticesinde, KBY’ye ilişkin olarak uluslararası toplumla pazarlık yapmakta daha güçlü bir ele sahip olacaktır. Barzani bunu da istemez.
Peki ya Türkiye’yle olan ilişkilerinde?
Bu noktada da bugünün siyasi ortamında daha önce olmadığı kadar kolaylaştırıcı bir hava seziyor olduğunu anlıyorum. Ayrıca iç siyasette de sıkışıyor Barzani. Nihayetinde KBY’yi bugün olduğu noktaya getirmekteki en önemli unsur Barzani ve partisi KDP. Ama bir asrı saadet yaratmayı becerdiği de söylenemez. Ekonomik olarak bağımlı. Petrol kaynaklarını da karmaşık bir sistemle, adeta Bağdat’ın elinden kaçırarak ihraç ediyor. Irak merkezi yönetiminin uyguladığı ekonomik ambargo elini kısıtlıyor. Ve bu ortamda Goran Hareketi’nin ve bir biçimde Talabani’nin PUK’unun temsil ettiği muhalefet de güçleniyor. KBY nüfusuna bekledikleri ‘hediye’yi vererek artık ‘egemen’ bir devletin siyasi dengelerinin merkezine oturmak ve kaynaklarını kontrol altına almak ister. Zaman Barzani’ye yaramayacaktır.
2003’TEN BERİ BELLİ
Ve bugünleri, ‘amaç için son zamanlar’ olarak görüyor…
Evet. Şu anda fiilen Kerkük’ü de elinde bulunduruyor. Irak Anayasası’nın ‘tartışmalı’ bölgelerde referandum öngören 140. maddesini kendi öncelikleri doğrultusunda manipüle etmek için bundan daha elverişli koşulları da bir daha yakalayamayacağını değerlendiriyordur yüksek ihtimalle.
Beklemesini tavsiye eden tarafların hesabı ne?
Bu aktörler iki kategoriye ayrılıyor. Bunların birinci bölümü, bugün de açıkça bu karara karşı. İkinci bölümü de bugün çok yüksek sesle karşı değil ama ya ABD gibi, burada öncelik verdikleri işleri bitince “Bana ne” diyecekler ya da sözü edilen istikrar kurulunca olası bir KBY referandumunu ve sonuçlarını engellemek için daha kuvvetli bir pozisyondan hareket edecekler. Onlar da doğru zamanlamayı bekliyorlar bir anlamda. Muhtemelen bu da KBY’yi, en azından bir tarafın tam patronajını kabul etmeden, kazanma şansı pek olmayan bir silahlı çatışmaya sürükleyebilir. Elbette Barzani bunu da istemez. ABD’nin temelde KBY’nin bağımsızlığına karşı olduğunu düşünmüyorum. Sadece kendi öncelikleri bakımından “suyun bulanmasını” istemiyorlar. Öte yandan bu referandum anının geldiği 2003’ten beri belli. Olan biten bu manada kimse açısından sürpriz değil.
Referandumun en ateşli savunucusu İsrail Başbakanı Netanyahu...
İsrail açısından Arap olmayan, Batı ile yakın olmaya eli mahkûm, yalnız bırakılırsa İran’a yakınlaşması muhtemel, ama eğer yanında bulunulursa İran’a karşı, kısıtlı da olsa, bir ileri karakol imkânı sağlayacak, tarihsel olarak, hatta etnik-dinsel, kökenleri bakımından etki dairesinde bir Kürt devleti satranç tahtasında yeni bir imkân demek. 1960-1970 döneminde Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani İsrail ile yakın ilişkilere sahipti. 1975’te bu ilişkiler, zamanın İran Şahı’nın baskısıyla -ki o dönemde İran, İsrail’in yakın bir ‘iş ortağı’ydı, o kadar ki İran ve İsrail’in birlikte ortak oldukları bir petrol taşıma ve ticaret şirketleri bile bulunuyordu- ve 1990’larda Türkiye-İsrail ortaklığıyla, ‘saman altına’ ittirildi. Mesut Barzani de bu durumu temkinli biçimde devam ettiriyor.
‘2. İSRAİL DEVLETİ’
Netanyahu “Kürtler bizimle aynı değerleri paylaşan bir halk” diyor. Bunu nasıl yorumlarsınız?
Batı’da zaten yaygın olarak var olan KBY imajını kuvvetlendirmeye çalışıyor. Bu anlatı KBY’yi göreceli olarak daha demokratik bir istikrar adası ve laik bir siyasi aktör olarak konumluyor. Böylelikle, bağımsızlık kararı alınırsa ki alınacağı yüksek ihtimal, bu durumun yaratacağı sonuçların KBY tarafından yönetilebilir ölçekte kalmasını sağlamayı hedefliyor. Elbette İsrail’in KBY ile ilişkilerini de bunları söyleyen bir lider olarak güçlendiriyor
‘Türkiye 2. İsrail Devleti ile komşu olacak’... Bu görüş de eski Milli Savunma Bakanı Genel Sekreteri Ümit Yalım’ın… Katılır mısınız?
Sayın Yalım az önce anlattıklarıma dikkat çekiyor olmalı. Ayrıca, İsrail devletinin kurulmasına ilişkin ülkemizde ve bu bölgede genel kabul gören bir anlatının da, en azından görünüşte, tekrarlandığına ilişkin kanaatini dile getiriyor sanki. Arap olmayan ve Batı ile yakınlığı itibarıyla bu bölgede Batı’nın ‘ileri karakolu’ olarak işi görecek bir siyasi aktörün, zorlayıcı siyasi ve demografik koşullar yaratılarak bölgeye dayatılması şeklinde özetleyebiliriz bu anlatıyı.
MUSUL-KERKÜK ROMANTİK HEZEYANDIR
Ankara’dan Barzani’ye ‘hak ettiği yanıtın verilememesi’ üç nedene bağlanıyor: 1- Doğalgaz ihtiyacı… 2- Türkiye’deki Kürt seçmenler... 3- İran’a karşı Sünni kalkan...
Birinci etmen Türkiye’nin enerji ihtiyacı bakımından anlamlı değil. Bu noktada son iki yılda geliştirilen strateji Türkiye’nin doğalgaz meselesini bu tür bir ihtiyacın zorlayıcılığının dışına taşıdı. Üçüncüyü düşünenlerin ise bu bölgenin siyasetini hiç kavrayamamış olduğunu, ‘hâlâ’ kaydıyla düşünürüm.
Ya Türkiye’deki Kürt seçmenler…
Bunun rolü olduğu muhakkak. Barzani KBY referandumunun baş sponsoru ve siyasi geleceği de büyük ölçüde “evet” çıkmasına bağlı. Malum Türkiye’de seçimlerde de neredeyse mitinge katılmışlığı var. Onun güçlü kalması kaygısı ile KBY referandumu birbirine hiç bağlı değil denemez. Ama başka etmenler de söz konusu.
Nedir onlar?
Türkiye ve Barzani arasında bölgesel siyaset konusunda Suriye, PYD/PKK vs gibi, Türkiye açısında beka meselesi teşkil eden konularda, ciddi ölçekte bir görüş uyuşması var. Beşinci etmen ise aradaki -gaz ve petrol ötesi- ekonomik ilişkiler olabilir. Ancak bunun etkisi Türkiye’yi şu veya bu tavrı almaya mahkûm edici değildir. Neticede o noktada daha fazla veren pozisyonunda Türkiye var. Bugün o bölgedeki en büyük yatırımcı Türkiye. 1300’e yakın şirket var Türkiye’den. Bağdat yönetimi merkezi bütçeden verdiği yüzde 17’lik desteği kestiğinden beri bu daha da önemli, KBY’nin hayatiyetini sürdürmesi açısından. Ayrıca, Türkiye’nin resmi siyasetinin, tüm söylem bir yana, artık bu kararı ‘yaşamsal tehdit’ niteliğinde bulduğundan emin değilim. Neticede, son defasında, Barzani’yi KBY bayrağı ile karşılamakta bir sakınca görülmedi. Kamuoyunun haksız da olmayan hassasiyetleri başka bir konu elbette…
PKK - PYD referandum sonrası sınırlarımızda yeni oluşumlara kalkışır mı?
Sadece KBY bağımsızlığını ilan etti veya o yola girdiği içinse kasıt, hayır. Zaten bu referandumun sonucunda bağımsızlık ilanı yönünde bir karar çıkarsa bu hemen uygulanmayacaktır. Barzani’nin petrol, gaz, su, nihai sınırlar gibi birçok konuda konuşarak, adeta Brexit havasında bir çıkış planını zorlayacağından neredeyse eminim. Ama becerebilir mi, o ayrı konu…
Türkiye-Irak-İngiltere imzalı bir anlaşma var mı? ‘Bağımsız devlet kurulması halinde Musul ve Kerkük yeniden Türk toprağı olur’ maddesi var mı?
Bunlar romantik hezeyanlar maalesef. Anlaşmanın metni internette dahi var. Çok merak eden bakar. Bir de şu var. Bu yeni Irak Anayasası hazırlanırken 140. maddede ne yazıldığı belli. O zaman itiraz etmek mesnetsiz olurdu belki ama siyaseten bir mantığı da olurdu. Ya da esas, 2003 yılında farklı bir hareket tarzı benimsenebilirdi...
Bir de bu lakırdıları eden ve sayısı patlama yapmış amatör alternatif tarihçi güruhunun meşrebi meselesi var. Bunların büyük bölümü Sykes-Picot-Sazanov’dan şikâyet eder dururlar bir yandan da. Doğrudur, bu emperyalist bir bölüşümdür. Mamafih ciddi bir sosyoloji de yaratmıştır son yüzyılda. O da bir başka uzun tartışma. Bu konunun sınırları içerisinde bakarsak sözü edilen toprak bütünlüğü de işte o bekçisi olmayacağız denilen anlaşmanın ürünüdür. Şimdi ne olacak, birisi çıkıp “Siz bunu da diyordunuz” diye söyleyiverirse cevap ne? O nedenle ne diyeceğini yüz defa düşünerek ön almak lazım bu işlerde. Karşı olalım ama kendi kontrol edeceğimiz iklimi yaratalım önce.
Uluslararası ilişkiler akıllı düşünüp, sağlam durarak konuşmayı ve eyleme geçmeyi gerektirir.
IRAK İÇİN ZARLAR ÇOKTAN ATILDI
Iraklı Şii lider El Hakim ‘Kürdistan siyasi tsunami yaratır’ diye uyarırken İran adına mı konuşuyordu?
Tam değil. İranlılar “tavşana kaç, tazıya tut” oyununda ustadırlar. Oradan vururken diğer taraftan da KBY’ye siyaseten hâkim olmaya çalışıyorlar. İran bölgedeki hiçbir aktörü kendi boyunun ölçeğinin ötesinde seçimler yapmaya zorlamayacak kadar usta bir diplomasi yürütüyor. Verdiği mesaj bence daha pragmatik. “Benim düşmanlarımla işbirliği yaparsan seni rahat oturtmam” diyor Barzani’ye. El Hakim bu noktada kendi görüşünü anlatıyor daha ziyade. İranlılar da ona; “öyle değil de böyle de” dememişlerdir. Ama bu yeni gerçekliğe ilk uyum sağlayacaklardan olmayacakları anlamına gelmez. Ancak bu adaptasyonu kendi koşullarında sağlayacakları ortamı hazırlarlar. Unutmamak gerekir ki KBY’ye ağır silah, hatta doğrudan ateş gücü desteği de sağladı İran son dönemde. Dahası KBY iç siyasetini de etkiliyor daha önce söylediğim gibi…
Sonuçta, Irak’ın parçalanacağını ve artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını söyleyebilir miyiz?
Bence orada zarlar çoktan atıldı maalesef.
ATEŞ VE KANDAN BAŞKA SONUÇ BEKLENMEZ
Kerkük İl Meclisi’nin referandum kararı Türkmen yurtlarının koparılması anlamına gelmiyor mu?
Böyle sonuçlanırsa evet. Ancak oradaki sorun sadece etnik kimlik olmayacaktır. Malum; önemli ölçüde Şii Türkmen var Irak’ta. Bunların bir kısmı da İran destekli Haşdi Şabi ile birlikte hareket ediyor ve silahlı.
Meclis kararına İran da öfkeliydi. Yeni krizler neler ve nasıl sonuçlar doğurur?
Yeniden silahlı çatışma elbette. Bu bölgede konuşarak anlaşmak ve karşılıklı tavizle bir denge, istikrar, barış tesis etmek kültürü oturmadı ne yazıktır… Herkesin birbirinden alacağı var ve tahsilatı kanla yapmak ilk akla gelen ‘çözüm’. Daha fazla ateş ve kandan başka bir sonuç beklenmez böyle bir durumda maalesef.
REFERANDUM SAVAŞ NEDENİ SAYILIR MI
MHP Lideri Devlet Bahçeli 25 Eylül için ‘Referandum savaş nedeni olur’ dedi… Başbakan ‘Savaş devletle yapılır’ diye cevap verdi. Hangisi doğru?
Savaş ilanı kolay bir karar değil. Siyasetçi siyasi sorumluluk taşımadığında daha kolay konuşuyor. Bu işlerde önce sizin çıkarlarınıza uygun iklimi yaratabiliyor musunuz, bu olmuyorsa sonuçları çıkarlarınız doğrultusunda yönetebiliyor musunuz, o da olmuyorsa o sonuçlarla yaşayabiliyor musunuz diye bakılır. Sayın Bahçeli’nin itirazını ve tonunu, siyasi görüşleri kadar, son dönemde iktidar ile ilişkilerine dair aldığı eleştiriler ve bu eleştirilerin partisi üzerinde yarattığı somut etkileri toparlamaya yönelik düşünmek mümkün.
Silahlı Kuvvetler tam da olması gereken yerde
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) sınırlardaki teyakkuz halini nasıl değerlendirmek lazım?
Türkiye’nin güney sınırlarında neler olup bittiği aşikâr. Uzun zamandır da hem siyasetin hem de toplumun Türkiye için bu bölgeden kaynaklı bir ‘beka’ sorunu algıladığı bir gerçek. Bu durumda TSK tam da olması gereken yerdedir. Kullanılan kapasite, imkân ve kabiliyetlerin geniş tutulması zorunlu. Zira tehditler hem asimetrik ve hem de çok katmanlı.
KİMDİR?
Ahmet Kasım Han, İstanbul’da Kadir Has Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi ve Rektör Danışmanı. İstanbul, Boğaziçi, Koç ve Harvard üniversitelerinde ekonomi, uluslararası ilişkiler, strateji, finans ve müzakere stratejileri konularında eğitim aldı. Birleşik Krallık St. Andrews Üniversitesi’nin Suriye Çalışmaları Merkezi ve Tel Aviv Üniversitesi Moshe Dayan Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Merkezi’nde misafir öğretim üyesi olarak bulundu. Ayrıca, ABD’nin önde gelen araştırma kuruluşlarından German Marshall Fund of the United States’in, ‘On Turkey’ dizisinin de yazarı. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı Güvenlik Araştırmaları direktörlüğü yaptı. Ahmet Kasım Han, Ekonomi ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi, İstanbul Ekonomi Danışmanlık ve İstanbul Ekonomi Araştırma’nın yönetim kurulu üyesi.