Güncelleme Tarihi:
DİYARBAKIR'DA NE KONUŞACAK?
Van'da bugün miting yaptığı anımsatılarak, “BDP'nin bölge halkına boykot çağrısı var. 3 Eylülde Diyarbakır mitinginiz var. Sizden bu boykot çağrısını kırmak ve bölge halkını sizin istediğiniz yönde oy vermesi için birtakım politikalar açıklayacağınız bekleniyor. 3 Eylülde Diyarbakır'da yeni bir açılım olacak mı?” sorusu üzerine, Erdoğan, BDP'nin bu tavrının yeni olmadığını, parlamentoda başladığını söyledi. Parlamentoda kendi milletvekillerinin iradesine ipotek koyduklarını, bunu CHP'nin de yaptığını kaydeden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İkisi de milletvekillerinin iradesine, vekillerin iradesine ipotek koydular. Niye, olur ki vicdanını sesini dinler, 'hayır' demez de 'evet' der. Bunu parlamentoda yaptılar. Şimdi asıllara çağrı yapıyorlar, 'Ey halkım, biz her ne kadar vekiller olarak gitmediysek, şimdi de siz sandığı boykot edin. Biz her ne kadar vekilsek de sizin iradenize ipotek koyuyoruz'.Demokrasilerde halkın iradesine ipotek koymak olmaz. Tam aksine halk teşvik edilir sandığa gitsin, iradesini sandığa yansıtsın, bu istenir. Gider, gitmez, o vatandaşın kendi bileceği bir iştir. Burada dayatma olmaz, silahlar, tehditler olmaz.”
Erdoğan, 2011'de normal seçimlere gidileceğini belirterek, “O seçimde zaten partilerimiz yarışacaklar. Birbirimizin programları üzerinde her türlü şeyi konuşabiliriz, eleştirilerimizi yaparız, ne yaptık, ne yapmadık bunları konuşuruz ama şimdi 26 maddeyi konuşalım” dedi.
Diyarbakır mitingi için özel bir konuşma hazırlanıp hazırlanmayacağı sorusuna Erdoğan, şu yanıtı verdi:
“Neyi söyleyeceğimi bugün açıklamam ters düşer. Bölgeye yönelik, bölgenin diline, nabzına yönelik tabii ki bir hazırlanmam olacak. Bugün Van'da yaptığım konuşmada da farklılıklar vardı ama bizim şu andaki bu paketimizin, şu 26 maddenin ana çerçevesi bir defa Türkiye'nin genelinedir. Çünkü biz genel seçim yapmıyoruz. Bir genel seçim yapsak, Güneydoğu Anadolu'da ne yapacağız, bunu söylerim ama benim Kürt kökenli vatandaşım sadece Güneydoğu'da, Doğu'da yaşamıyor ki. Ankara'da, İstanbul'da, İzmir'de, Adana'da yok mu? Dolayısıyla Güneydoğu'dan belki bu mesaj çok daha farklı bir şekilde ortaya konulabilir ama biz bunu kalkar da sadece Diyarbakır'a yönelik bir şey olarak ifadelendirirsek yanlış yaparız.”
“Yani Diyarbakır'da özel bir konuşma olacak?” denilmesi üzerine Erdoğan, “Tabii ki... Yapamayacaklarımızın istenmesi yanlış bir şey. Biz hiçbir zaman ne aldatan, ne aldanan olacağız dedik. Dolayısıyla yapamayacaklarımızı da tabii ki dile getireceğiz. Aslında bunu biz geçmişte söyledik zaman zaman bunları dile getirdik. Yine dile getireceğiz. Ben burada sadece bir mesaj vereyim, biz kalkıp da Türkiye'de bayrağımızın yanında bir ikinci bayrağı istemeyiz. Böyle bir şeyi dalgalandıramayız çünkü bu bayrakla benim Kürt kökenli kardeşim de Türk kökenli kardeşim de kucak kucağa mücadeleyi verdiler. Oradaki kan, onların müşterek kanıdır zaten, oradaki hilal, oradaki yıldız onların müştereğidir. 780 bin kilometrekarelik vatan toprakları böyle oluştu.”
Erdoğan, “her zaman söyledikleri gibi yine tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek devlet diyeceklerini” vurguladı.
“DAHA LİGİN BAŞINDAYIZ”
Trabzonspor futbol takımının Fenerbahçe'yi yendiği ve üç büyük takımın bu hafta mağlubiyet aldığı anımsatılarak futbolda bir değişim yaşanıp yaşanmadığı sorusu üzerine Erdoğan, Fenerbahçe-Trabzonspor maçının ilk yarısını izleyebildiğini kaydetti. Erdoğan, “İstanbul Büyükşehir, her zaman Beşiktaş'a ters gelen bir takım. Galatasaray'a gelince, Sivas deplasmanı, ardından Bursaspor gibi güçlü, oturmuş ve şampiyonluğun psikolojisi üzerinde olan bir takım. Galatasaray da sezona iyi giremedi. Fenerbahçe maçında ise birinci yarıda orta sahada hakimiyet tamamen Trabzon'da olan bir maçtı. Trabzon sıradan bir takım değil” dedi.
Erdoğan, ligin daha başında olunduğunu belirterek, çok şeyin değişebileceğini ifade etti.
İŞTE ERDOĞAN'IN AÇIKLAMALARINDAN SATIRBAŞLARI:
AÇILIM SÜRECİNDE YANLIŞLARIMIZ OLABİLİR
Açılım sürecinde yanlışlarımız olabilir, belki olmuştur ama biz hepsine teklif yaptık. 'Gelin birlikte yapalım' dedik. Fakat talepte bulunduğumuz anda zaten olumsuz yaklaşımı aldık. 'Sizinle yapacağımız hiç bir şey yok' dediler. Bunu söyleyenlerle nasıl uzlaşacaksınız. Bu bir süreç bu süreç yürürken hatalarımız olursa telafi edeceğiz.Siz gelmiyorsunuz, sonra bize de 'yapmayın' diyorsunuz. Siz gelmediğiniz zaman yasama organı çalışmalarını durduramaz. Yasama organının görevi yasa yapmak, gerekirse değişiklik yapmak. Biz de görevimizin gereğini yaptık. Kendileri bizimle müşterek çalışmaya katılmadılar ama biz onların çalışmalarını da değerlendirdik.
CHP'NİN EVET DEMESİ GEREKMEZ MİYDİ?
Hatırlarsanız Sayın Baykal 'İki maddeyi çıkaralım, diğer maddelerde beraber hareket edelim' diyordu. Bu iki maddeyi Anayasa Mahkemesine götürdüler. Anayasa Mahkemesi, bir iki ufak cımbız yaptı, esastan girdi, girmemesi lazımdı. Bu cımbızlamanın dışında 'Anayasal anlamda başka herhangi bir sıkıntı yoktur' dedi. Buna rağmen CHP'nin Anayasa Mahkemesinden geçtikten sonra bu iki maddeye 'evet' demesi gerekmez miydi? Sen götürdün, ben götürmedim.
KARMA SİSTEM
Anayasa Mahkemesi'nin yapısıyla alakalı şu anda 11 artı 4, 15 kişilik bir yapı var. 4 yedek üye, değişiklikle beraber asıl olacak. Buraya yeni 2 ilave olacak. Bu yeni ilave edilen 2 kişinin üzerindedir sıkıntı. Nedir? Cumhurbaşkanı buraya hukukçuların dışında her hangi birini sokmasın. O da kabul edildi. Şimdi buraya teklifler yapılacak ve Cumhurbaşkanı 2 hukukçu atayacak. Bu teklifler Barolar Birliği ve Sayıştaydan gelecek ve bunun neticesinde bu adım atılacak. Şimdi zaten daha önce Cumhurbaşkanının bu konuda yetkileri vardı. Böylece 17 teşekkül etmiş olacak.
HSYK'da değişen bir şey var mı? Sayıda var. Sayı 7'den 22'ye çıkıyor. Hükümetin burada elemanı olarak Adalet Bakanı ve Adalet Bakanı Müsteşarı var. Bunlar bizden önceki dönemlerde de vardı, bu yeni değil. Fakat bu mevcut 7 kişinin 2'si Adalet Bakanı ile Müsteşar diğer 5'i ise Yargıtay ve Danıştay üyeleri, Meclisten filan gelmiyor. Bunlar teklif olarak Cumhurbaşkanına gönderilir, Cumhurbaşkanı önüne gelen isimlerden 1'ini seçer HSYK'ya gönderir. Yoksa Cumhurbaşkanı istediğini seçme hürriyetine sahip değil. Bunun seçimi Yargıtayda, Danıştayda yapılır oralardan gelir. Şimdi ise sayı 7'den 22'ye çıkıyor. Adalet Bakanı ile Müsteşar yine orada. 20 kişi var. Bu 20 kişinin de 5'i mevcut. Bu 5'in dışında 15 kişi seçilecek. Sıkıntının kaynaklandığı nokta şu: İlk derece mahkemesi denilen, diyelim ki Van'ın herhangi bir ilçesinden savcı, hakim oy kullanacak. Hakkari'deki, Sinop'taki hakim, savcı oy kullanacak. Ve bunlar seçim yapacaklar. Toplamda 11 bin civarında hakim, savcının yapacağı oylamayla 10 tane, HSYK'ya üye seçilecek. Bunu istemiyorlar. Niye? Çünkü bu mevcut arka bahçelerini bozuyor. Biz de diyoruz ki 'niye rahatsız oluyorsun? Onlar da hakim, savcı'. Katılımcı demokrasi... Ben mi atıyorum bunu? Hayır. Bütün hakim, savcılar bu işe katılacaklar. Meclis burada seçim yapmıyor, seçim hakkı yok, bizim yok.
“AB ÜLKELERİNİN ÇOĞUNDA DURUM BÖYLE”
Fransa'da kurulun 18 üyesi var. 6 hakim, 6 savcı meslektaşları tarafından seçilir. Danıştay Genel Kurulu 1 üye verir. Cumhurbaşkanı, Senato Başkanı ve Meclis Başkanının da 1'er üye seçme hakkı vardır. İtalya'da 27 üyeli kurulun başkanı Cumhurbaşkanıdır. Yargıtay Başkanı ve Yargıtay Başsavcısı doğal üyedir. 2'si yüksek yargıdan, 14 ise ilk derece mahkemelerinden seçilir. Bizde 10, burada 14. Toplam 16 hakim ve savcı meslektaşları arasından seçilir 8 üyeyi belirleme yetkisi ise burası çok önemli parlamentoya ait. Bizde parlamentonun böyle bir yetkisi yok. Portekiz'de kurulun 17 üyesi var. Yüksek Kurul Mahkemesi Başkanı ve başkan yardımcısı doğal üye. 2'si istinaf 4'ü ilk derece mahkemelerinden olmak üzere meslektaşlarınca seçilen 6 üye, 2 üye devlet başkanı, 7 üye ise parlamento tarafından seçilir. Polonya böyle, aynı şekilde Hollanda da... AB ülkelerinin çoğunda durum böyle.
“KAST SİSTEMİ VAR”
Diyorlar ki 'biz Yargıtay üyeleri, biz Danıştay üyeleri...' onların kendilerine göre söyleyemedikleri bir kast sistemi var. O kast sisteminin bozulmasını istemiyorlar. Biz de diyoruz ki bir taraftan AB'ye girmeyi hedefleyen Türkiye var. Dünyada birinci sınıf ileri demokrasi var. İleri demokrasilerde bu nasıl çalışıyorsa Türkiye de ileri demokrasi özlemi içerisinde olduğuna göre, biz de birinci sınıf bir demokrasi olacağız. Madem ki Batı geneli itibarıyla böyle yapıyor. Bu işin ortalaması bu. Biz de bu ortalamayı almak suretiyle böyle bir adım attık.
Kast sisteminin olduğu yerde bir sıkıntı var. Bu sıkıntı geçmişten geliyor. Orada belli bir dönemde bir Adalet Bakanı çıkıyor 'ben 2 bin tane atadım' diyor. 'Filanca bin tane atadı yeterli değil, almamız gereken 4 bin tane mübaşirler filan var, bunları buraya tam manasıyla yerleştirmemiz lazım' diyor. İşte sıkıntı oradan geliyor.
Burada iktidarın bir ataması var mı? Bu 11 bin kişiyi biz atamadık. Bu dönemimizde atama noktasında önümüzü zaten kestiler. Biz şu anda tam AB standardını getiriyoruz. AB bu attığımız adımları destekliyorsa standarda uygun adımlar dolayısıyla destekliyor.
(Kameraları yerleştirin, mülakat yapın) diyorlar. Biz gelene kadar bu ülkede kamera yok muydu? Nereden çıktı bu? Bu iktidara güvensizliğin kendileri dışında ne kadar açık, net ortada olduğunu ortaya koyuyor. Ve bunu da o kast sistemi içindeki Danıştay yapıyor. 'Böyle yapmadığınız takdirde aldırmayız' diyorlar. Aldırmazsanız aldırmayın, o zaman buyurun çalışmalarınızı yürütün diyoruz.
YARSAV'A NASIL GÜVENEYİM
Biliyorsunuz 80 olaylarında yaşadığımız en önemli sıkıntı Pol-Der, Pol-Bir gibi şeylerdi. Aynı şekilde milli eğitimdeki kamplaşmanın nedeni kurulan vakıflar, derneklerdi. Şimdi biz yargının içerisinde bu tür farklı dernek veya vakıfların oluşması bir defa bir ihsası rey meydana getirecektir. Şimdi öyle bir şey oldu ki YARSAV bir vakıf olmaktan çıktı, parti görünümüne dönüştü. Öyle açıklamalar yapıyorlar ki adeta muhalefet partilerinin açıklaması gibi. O zaman ben oranın mensuplarına şöyle bakıyorum: Bunlar ihsası reyde bulunuyorlar. Benim dosyamın, Cumhurbaşkanının dosyasının gittiği şahıs oranın üyesi. Şimdi biz o kişiye nasıl güveniriz? İhsası reyde bulunuyor. Şu anda hakkında Adalet Bakanlığının açtığı bir teftiş var, çıkıyor rahat rahat açıklamalarda bulunuyor. Bir memur böyle açıklamalar yapamaz. Tamamen ihsası rey. Cumhurbaşkanı hakkında da başbakan Hakkında da açıklamalarda bulunuyor. O konuşuyor ama sen Başbakan olarak konuşamıyorsun. Biz konuşuruz ama sen konuşamazsın arkadaş, senin makamın konuşma değil, dosyayı inceleme makamı. Dosyayı incelersin kararını verirsin. Aksi takdirde yapacağın açıklama ihsası reydir. Biz verilen karara uyarız ama saygı duymak zorunda değiliz. Saygı duymak başka, uymak başka bir şeydir. Bu gerçekleri göreceğiz. Hakimler kararlarıyla konuşur, meydanlarda nutuk atarak değil.
SİYASET YAPACAKSAN CÜBBENİ ÇIKARACAKSIN
AB'nin istediği yargı mensuplarının sorunlarını dile getirmek, bunları derleyip toparlamak içindir. Yoksa bu şekilde bir dernekler silsilesi değil. Bu olursa bu bizim yargımızı çok kötü duruma götürür. Bunu bir tehlike olarak görüyorum. Aynen Pol-Der vesaire, onlarda yaşadığımızı yaşarız. Yargının içinde yargı mensupları birbirini acımasızca yargılar hale gelir. Onun için diyorum ki eğer siyaset yapacaksan cübbeni çıkaracaksın.
Şu anda bunu Danıştayda yaşıyorum. Bizden önceki iktidarlarda yapılmayan uygulamaları bize yapıyorlar. Yerindelik hakkımızı elimizden almaya çalışıyorlar ve alıyorlar da. Anayasa Mahkemesinin kararını bozacak kadar ileri gidebiliyorlar. Danıştay, Anayasa Mahkemesinin üzerinde mi? 11 kez, 12 kez görevden başka yere atıyoruz. Bakıyorsun Danıştay, İdare Mahkemesi göreve iade ediyor. Bir valiyi alıyorsun, bakıyorsun iade ediyor. Ben onunla çalışamayacaksam zorlayamazsın. Yerindelik kararını verme yetkisini Anayasa Mahkemesi, yürütmeye vermiş. Ben başarılı olmak zorundayım. Halkın karşısına ne o vali, ne o müdür çıkacak. Halkın karşısına çıkıp hesabı verecek olan benim. Ben de başarılı olmak durumundayım. Onun için o başarılı olacak kadroyla çalışmak zorundayım. Burası yargıçlar ülkesi değil ki. Bunu iyi değerlendirmek lazım. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir şey yok.
TÜSİAD SAMİMİ DEĞİL
Bu kurumlar, bizim ilgili bakanlarımızla oturacaklar ekonomik, sosyal konularda bu konseyde yer alacaklar ve anayasal bir kurum olarak kararlarda taraf olacaklar. Orada taraf oluyorsun ama işin oylanmasına gelince, biz iktidarımızdan sana hisse aktarırken işin kaymağını yiyorsun, gelip bunu tescil ettireceğimiz bir ortamda 'Ben yokum' diyorsun. Biz diyoruz ki 'evet' diyeceksen 'evet' ya da 'hayır' diyeceksen 'hayır' de. 'Eğer demezsen bitaraf olan, bertaraf olur' dedim. Bertaraf olmak da yok olma anlamında değildir. Olayı tamamen kenara çekilir koltuğunda seyredersin... Burada samimi değiller. 2001 yılında TOBB, TÜSİAD, TÜRK-İŞ, DİSK'in 'Anayasanın değiştirilmesine evet' diye gazete ilanları var. Şimdi orada 'Evet' diyorsun da orada bunu yaparken taraf oluyorsun da şimdi niçin bitaraf oluyorsun? Buyur belge burada. Altında imzalar, hepsi burada...
Parlamentodan çıkan karar hiçbir zaman uzlaşmanın olmadığı bir karar diye çıkmaz. Eğer parlamentodan bir karar çıktıysa iş bitmiştir. O yasalaşmıştır. Kaldı ki bu karar Cumhurbaşkanının onayından geçmiş ve Anamuhalefet Partisi, yanına bir iki ufak şeyi almak suretiyle DSP olmak üzere, desteğini alarak Anayasa Mahkemesi'ne götürdü. Oradan da geçti. Biz bu metni ayrıca halka götürüyoruz. Burada halkımızın oylamasıyla iradesinin tecellisini istiyoruz. Burada bu tecellinin parlamentoda olmamasına antidemokratik bir uygulama olarak ses vermesi gerekirdi bu sivil toplum örgütlerinin bazılarının... Demesi lazımdı ki 'bu iradeye niye engel oluyorsun?' Ben diyorum ki parlamentoyu dikkate almadığınıza göre halkı dikkate alın. Hadi halka gidiyoruz, halka anlatın... Ekonomik Sosyal Konsey var burada. Niçin 'çıkarın' demiyorsun.
SALDIRAN MEDYANIN İÇİNDE SENDİKALI OLMAYAN BİNLERCE KİŞİ VAR
Anamuhalefet Partisi, 'memura niye grev hakkı vermiyorsun' diyor. Grev hakkı mesele değil ki. Sen bu konuda kararlıysan ben sana yeni bir teklif getiriyorum, gelin işçi ve memur ayrımını ortadan kaldıralım, bunları birleştirelim, grev hakkını da lokavt hakkını da verelim. Hodri meydan. CHP gelsin desteğini versin. Hemen bu teklifi hazırlamaya hazırım. Bundan kaçmak diye bir şey yok. MHP geliyorsa o da gelsin. Batı'daki gibi işçi ve memur olmasın, sadece çalışanlar diyelim.
HİÇBİR ZAMAN İŞ ADAMLARIMIZIN SİYASİ KANAATİ ŞUDUR DİYE AYIRMADIK
Birçoklarının açılışlarını ben yapıyorum. Benim partilim değil ki bunlar. Kendileri de kazanıyor ülkem de... Sadece verginizi verin diyorum, vergi kaçırmayın, ülkemin hakkı var diyorum. Benim bir rahatlığım var, huzurum şunda, biz onlarla beraber iktidar olmadık, onlara rağmen iktidar olduk. Asla sermaye düşmanlığı içinde olan bir iktidar değiliz. Liberal ekonomiyi savunan bir partiyiz. Ülkede bir Anayasa paketi oylanırken 'Bizim düşüncemiz şudur' diye açıklayın, kendinizi saklamayın... Çıksın açıklasın ben şu maddeye 'hayır' diyorum desin. İşçilerin sendikaya üye olmasına, memurların toplu iş sözleşmesi hakkına, kadınlara pozitif ayrımcılığa, ombudsmanlık kurumuna mı 'hayır' diyorsun, gel bunları açıkla. Anayasa Mahkemesinin, HSYK'nın nesine 'Hayır'? Adalet Bakanı, müsteşara mı 'Hayır' diyorsun? Bunu biz mi getirdik. Yıllardan beri var bunlar.
KILIÇDAROĞLU'NUN 'RECEP BEY' DEMESİ UMURUMDA DEĞİL
Hiç umurumda değil. Bir elimde cımbız, bir elimde ayna umurumda mı dünya. Bunlar benim şerefimdir. Ben Recep ayında doğmuşum babam oradan Recep demiş, dedemin adı Tayyip oradan dolayı da Tayyip denmiş, soyadımız da Erdoğan. Olay bu. Olmayan bir şeyi söylemiyor ki dese ne yazar, demese ne yazar beni hiç ilgilendirmiyor. Benim adım Recep bir adım da Tayyip, soyadım da Erdoğan.
KILIÇDAROĞLU'NUN 'BAŞBAKAN'LA HERHANGİ BİR ÖZEL TV'D EKONUŞALIM' ÖNERİSİ
Ben gittim beyefendiyi ziyaret ettim mi makamında? O prim yapmak istiyor, benim öyle dağıtacak primim yok. Zaten Ramazan ayının münasebetiyle farklı yerlerde dağıtıyorum. O kadar dağıtacak şöhretim yok. Kusura bakmasın.
O şimdi 13 Eylülü düşünsün, 13 Eylülde ne olacak? Onun için önemli olan o. Şu anda 13 Eylülde inanıyoruz ki inşallah sandıklardan 'evet' çıkacak. 'Evet' çıktıktan sonra beyefendinin genel başkanlık mücadelesi ne olacak?
Bu bir güven oylaması değildir. Bu bir AK Parti projesi değildir. Bu Ahmet'in, Mehmet'in, Hasan'ın, Hüseyin'in projesi değildir. Ortada bir şey var, darbe anayasası mı, milletin anayasası mı? Biz milletin anayasası diyoruz. Onlar 'darbe anayasası' diyor. Çünkü onlar darbe anayasasını şu anda savunuyorlar.
82 ANAYASASINA 'HAYIR' DEDİM
12 Eylülde, 82 anayasası referandumunda Ben 'hayır' dedim dersem inanacak mısınız? İnanacaksanız 'hayır' dedim.
KÖŞK YOLU GÖZÜKÜYOR MU?
Orayı düşünmek şu anda çok yanlış olur. Biz cumhurbaşkanlığı seçimi safhasında değiliz. Onu gündeme oturtmak bana göre gündemi saptırmak olur. Şu anda bizim gündemimizde tek madde var, o maddede şu biz 26 maddelik Anayasa değişikliğini... Arzuladığımız geniş manada Anayasa değişikliğini yapmıyoruz, yapamıyoruz. Biz bunu partimizle ilgili kapatılma davası öncesi bu çalışmayı yaptık. Çok geniş kapsamlı bir çalışma yaptık. O zaman yine muhalefet bizimle beraber hareket etmedi. Bir akademisyenler kurulu oluşturduk. Daha sonra bu kurula, kendi hukukçularımızı da dahil ettik ve böyle bir çalışmayı sürdürdük. Şimdi biz daha dar kapsamlı o günkü çalışmamızdan, böyle bir çalışmayı yaptık. Ama bu çalışma o geniş kapsamlı çalışmanın kapısını açacak.
2011'DEN SONRA GENİŞ KAPSAMLI ANAYASA
Anayasa metinleri kısa metinlerdir, bunları yasalarla mevzuatla genişletiyorsunuz. Burada başlıklar var. Bunu neyle genişleteceğiz, yasalarla. Yasalar buna göre yapılır, mevzuat aynı şekilde. Biz 2011 seçimlerinden sonra istiyoruz ki çok geniş kapsamlı, o zamanki parlamento içinde gruplar olarak anlaşabileceğimiz gruplar teşekkül ederse daha geniş kapsamlı bir anayasa değişikliğini yapabiliriz. Biz şu andaki Anayasa'nın ihtiyaçlara cevap verdiğine inanmıyoruz. Eksikleri olan bir Anayasa metniyle karşı karşıyayız. Onuda hemen 2011 sonrasında oturur konuşuruz. Bizim şu anda taslaklarımız var, bu taslaklarla beraber adımlarımızı atarız.
SEÇİM BARAJI
Bir vaat olarak konuşmayayım şu anda. Bunları tartışırız. Biz bunlardan kaçmadık. Biz yüzde 10 barajını koymadık. Bizde yüzde 10 barajıyla geldik. Bizden öncekiler bunları koydular.
Türkiye'de koalisyonlara zemin hazırlayacak bir yapının da doğru olmadığına inanıyorum. İktidarların koalisyonlardan oluştuğu dönemlere bir baktığımızda Türkiye hep geriye gitmiştir. Tek partili dönemlerde daha çok başarı var. Bizim de dönemimize baktığımızda süreç sürekli ilerlemiş, bir küresel krizi bir kenara koyacak olursak. Ekonomik noktada dünyada büyüme oranında en güçlü dördüncüyüz, Avrupa'da birinci sıradayız.
Şu anda BDP denilen parti ne zaman çıktı ortaya? 2-3 dönemdir... Şu anda parlamentoda benim Kürt kökenli vatandaşlarım var mı? Benim partimde 60'ı aşkın Kürt kökenli vatandaşım var. Biz kalkıp da bu ülkenin düzenini bu ülkenin kalkınmadaki gerek demokratik yolda gerekse ekonomik alandaki ilerlemesini kalkıp birilerinin hatırına bozacak değiliz. Kürt kökenli milletvekilleri CHP'de de var MHP'de de var, BDP'de de var. 'Şu anda bölgeyi kim temsil ediyor' diye bir şey söylenirse bölgeyi temsil eden en güçlü parti biziz AK Parti. Onların o bölgeye verebileceği bir yatırım yok. Yerelde de aynı şeyi söylüyorum. Yerel belediyecilik olarak ne yaptılar, ne kazandırdılar?
YATIRIMLAR ENGELLENMEYE ÇALIŞILIYOR
Ankara'nın Kızılay'ı hangi imkanlara şartlara sahipse Ağrı'nın Patnos'u da aynı imkanlara sahip olsun.
Gidin Hakkari'nin sokaklarını dolaşın modern bir şehir görüntüsü var mı? Bunu yerel yönetimin yapması lazım. İdeolojik oy değil, benim şehrimi insanca yaşayabileceğim bir planlı şehir haline getirecekler mi? Türkünü, Kürdünü, Lazını, Çerkezini onlar benim gibi sevemez, ben hepsini ayırt etmeksizin aynı mesafede seviyorum.
VEDA ZİYARETİ
Başbuğ'un ziyareti bir veda ziyaretiydi. Veda ziyaretinde nelerin konuşulabileceği malum. Karşılıklı olarak bu dayanışmamızın ve hakikaten sıkıntılı dönemleri birbirimize açık olarak nasıl anlattığımızı, paylaştığımızı ortaya koyacak bir nezaket görüşmesi içerisinde geçti.
BÜYÜKANIT'LA DOLMABAHÇE'DE YAPILAN GÖRÜŞME
Bu görüşmeyi başa baş yaptık. Özel bir görüşme. Özel olduğuna göre bu artık karşı taraf böyle bir açıklamada bulunmadığı sürece ben kalkıp da burada açıklamada bulunamam, böyle bir şey yapmam asla.
HANEFİ AVCI'NIN İDDİALARI
Bana göre yaptıkları iş talihsiz bir iştir. Çünkü devlet memurunun, bu tür bir eseri yazmasının nasıl olacağı konusunu bilmesi gerekir. Bunun yasal mevzuat içerisinde kuralları var. İçişleri Bakanlığı da konuyla ilgili gereken adımları atmış vaziyette.
Benimle bir araya gelmemiştir. Zaten gelmesine de gerek yok, gelmesini de gereksiz bulurum. Onun muhatabı kendi üstleridir. Daha üst bir makamsa İçişleri Bakanımdır. Ben kalkıp da il emniyet müdürüyle fevkalade bir durum olmadıktan sonra görüşmeyi zaten yetersiz bulurum. Kimsede kendine bir meşruiyet çıkarmasın. Başka da bir gayret içine girmesin.