Güncelleme Tarihi:
Vakfınız son dönemde büyük eleştiri aldı. Bunları tartışmadan önce vakfınızın amacıyla başlayalım. Diyanet İşleri Vakfı'nın amacı nedir? Ne yapar?
- Vakfımızın amacı, İslam dininin gerçek hüviyetiyle tanıtılmasında, toplumun din konusunda aydınlatılmasında Diyanet İşleri Başkanlığı'na yardımcı ve destek olmaktır. Biz Diyanet İşleri Başkanlığı hizmetlerine maddi destek sağlıyoruz. Çünkü, Başkanlığın bütçesi maaş ödemelerine ancak yetebiliyor. Hizmet için gerekli olan altyapıya çoğu zaman bir pay ayrılmıyor. Başkanlıkça yürütülen din hizmetlerinde, kaynak ve altyapı nedeniyle bir boşluğun doğmaması dini hayatımız açısından da son derece önemlidir. Burada bir boşluk doğarsa, onun nasıl doldurulacağını hepimiz çok iyi biliyorsunuz.
YURTDIŞINA HİZMET
Bir başkanlık hizmet binası yapılıyor. Sadece oraya, milyonlarca dolar kaynak aktarıldı. Pek çok müftülük hizmet binası bu vakfın eseridir. Binlerce camide vakfımızın büyük katkısı vardır. Diyanet personelinin meslek içi eğitiminden tutun da, kullandığı demirbaşa, bilgisayara kadar hepsinde bu vakfın esaslı katkısı var. Başkanlıkça, dört defa yapılan Avrasya Şurası, iki defa yapılan Din Şurası, İstanbul'da yapılan Avrupa Topluluğu ile ilgili şura; bunların her biri milyarlarca liraya maloldu ve vakfımız tarafından finanse edildi. Bir de yurtdışındaki faaliyetlerimiz var.
Yurtdışı faaliyetlerinizde hedefleriniz neler?
- Bakın, Doğu Bloku çöktü. Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar çok geniş bir coğrafyada yaşayan soydaş ve dindaşlarımız, dini ve milli hayatları itibariyle özgür bir ortama kavuştular. 70 yıllık boşluğu bir anda doldurmak gibi bir taleple karşı karşıya kaldık. Bugün bu muazzam coğrafyada Türkiye Diyanet Vakfı'nın ayak basmadığı, hizmet götürmediği, Türkiye'nin adını taşımadığı tek bir bölge yoktur. Bununla da iftihar ediyoruz. İsterseniz buralara gitmeyebilirsiniz. O zaman o boşluğu başkalarının doldurmasına ses etmeyeceksiniz. İran bu işi bir devlet politikası haline getirmiş. Suudi Arabistan öyle. Dünya kadar para sarfediyorlar. Sırtınızı dönebilirsiniz. O zaman da büyük devlet olma iddianızı kaybedersiniz. Bizim devletin, özellikle de dışişlerinin bilgisi dışında yaptığımız tek bir faaliyet yok.
Bu bölgede somut olarak neler yaptınız?
- Mesela bizim mimari tarzımızda, bakıldığında Türkiye'yi hatırlatan 28 cami yaptık. Azerbaycan'da bir ilahiyat fakültesi bir de Bakü Türk Lisesi adı altında iki okul, Nahçıvan'da bir ilahiyat lisesi, Türkmenistan'da ilahiyat fakültesi ve ilahiyat lisesi, Kırgızistan'da ilahiyat fakültesi, Kazakistan'da ilahiyat fakültesi, Romanya'da bir ilahiyat ve pedagoji lisesi ile bir pedagoji koleji, Bulgaristan'da üç ilahiyat lisesi ile bir İslam Enstitüsü olmak üzere toplam 12 okulumuz var.
Tam teşekküllü bu okullarda bugün yaklaşık 2500 öğrenci okuyor. Bu okullarda Türkiye Türkçesi öğretiliyor. Türk tarihi öğretiliyor ve temel dini bilgiler öğretiliyor. Kısacası ülkemizdeki dini eğitim modeli ve anlayışı oralara da taşınmış oluyor. Şu anda, adı geçen ülkelerden 50 civarında öğrenci Türkiye'deki çeşitli ilahiyat fakültelerinde doktora yapıyorlar. Doktoralarını tamamladıktan sonra mezun oldukları okullarda göreve başlayacaklar. Yani bir süre sonra o okulların bize de ihtiyacı kalmayacak.
Pek çok ülkede gerek din görevlisi gerek idari kademeler ve gerekse akademik sınıf içinde bizim eğitim verdiğimiz insanlar daha şimdiden ağırlıklı bir yer tutmaya başladı.
DİYANET'LE İÇİÇEYİZ
Diyanet İşleri Başkanlığı ile Türkiye Diyanet Vakfı arasındaki çatışmanın nedeni nedir? İki kurum arasındaki işbirliğinde ciddi sıkıntılar olduğu anlaşılıyor...
- Bakın, vakfımız hem amaçları, hem yöneldiği hizmetler hem de yönetim biçimi itibariyle Başkanlık'la içiçedir. Bizim yedi kişilik bir mütevelli heyetimiz var. Bütün kararlar oradan çıkar. Genel Müdür olarak ben sadece o kararların icracısıyım. Diyanet İşleri Başkanı, otomatikman vakfımızın mütevelli heyeti başkanıdır. İl ve ilçe müftüleri aynı zamanda bizim şube başkanlarımızdır. Böyle bir kurum istese bile Başkanlık'tan bağımsız hareket edemez. Ederse gayesini yitirir, ölür. Ancak Başkanlık ile ilişkilerimizde sıkıntı demiyelim de belki tercihler ve önceliklerde birazcık farklı görüşler var diyelim. Diyanet'in hizmet projeleri dışında bizden istediği maddi desteklerde bir farklılık var. Başkanlığın daha çok demirbaş, bilgisayar, diğer bazı ihtiyaçlarıyla ilgili konularda farklılıklar var. Ayrıca bizim vakıf olarak, Başkanlığın projelerini engellememiz fiilen de mümkün değildir, hukuken de. Biz, Diyanet'in hizmet projelerine müdahale edemeyiz. Sadece, senedimizin emri mucibince maddi destek sağlarız.
DİYANET TAVİZKAR
4 Ağustos tarihli açıklamanızda, ‘‘DİB, günlük siyasetten gelen olumsuzluklara karşı koymakta zorlanıyorsa, hatta sistem gereği tavizkar bir yönetim anlayışını tercih ediyorsa bu tutumu anlayışla karşılamamız mümkündür’’ diyorsunuz. Başkanlık, tavizkar bir yönetim anlayışı içinde mi?
- Bu rahatsızlıklar hep olagelmiştir. Bunu normal karşılıyorum. Siyasetin öncelikle ilgilendiği kurumlardan biri de Diyanet'tir. Politikacılarımızın haliyle bazı talepleri olacaktır. Bu talepleri de Diyanet bir ölçüde dikkate alacaktır. Ama bizim vakfımız sivil bir hayır kuruluşu olarak daima bütün siyasi kuruluşlara aynı mesafede kalmıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı, siyasi kuruluşların tümüne aynı mesafede kalamadı mı?
- Efendim onu başkana soracaksınız, benim konum değil. Ama bazı siyasetçilerin isteklerini yerine getirmemişsek, Diyanet, bundan rahatsız olmamalı. O da bizi anlayışla karşılamalı. Ancak şunu da söylemeliyim ki, son 2-3 sene bizim en rahat çalıştığımız dönemdir.
Başkanın vakfı kontrol edemediğinden şikayetci olduğu söyleniyor?
- Ben Sayın Başkanın böyle bir ifade sarfettiğini duymadım. Bir insan karar mekanizmasının başında bulunduğu bir kurumu kontrol edemediğini nasıl söyler?
Bir de vakfınıza ve şahsınıza yönelik irticacılık suçlaması yapıldı.
- İnanın bizi en çok üzen de bu oldu. Bir takım resmi kuruluşlardan gelen, ‘‘Aman şunu da yapın, şu işe de el atın, aman bunu ihmal etmeyin’’ tarzındaki yüzlerce yazıyı önünüze koyardım. Susuyorsak sorumluluk bilincimizden dolayıdır. Biz yıllar boyu bugün ‘‘irticacı’’ denilen çevrelerin hedef tahtası durumunda hizmet verirken, bize ‘‘irticacı’’ diyen kimseler daha bu kelimeyi bile duymamışlardı. Dileyen dilediğini yazsın tamam ama, vicdan diye bir şey var!
Hac organizasyonu dini
cemaatlere mali kaynak sağlayacak
Vakfınızın bütçesi ne kadar?
- 10-12 milyon dolar arasında. Camilerde vakfımız adına toplanan paralar merkeze gelmez, mahallinde harcanır. Bizim esas büyük kaynağımız, hac organizasyonundan gelir. Ancak 18 Mayıs'ta yeni bir kararname çıktı. Sayın Ecevit'in Başbakan olduğu 1979'da çıkan kararname hac organizasyonunu Diyanet'in yetkisine vermişti. Vakıf, Diyanete destek oluyordu.
Bundan sonra hac organizasyonunu Diyanet düzenlemeyecek mi?
- Hayır, yeni düzenlemeyle hac seyahat acentalarının rekabetine açıldı. Hacca gitmek isteyenlerin sayısı 65 binlik kontenjan sayısını geçerse, gidecekler kurayla tespit edilecek. Kurada çıkanlara bir belge verilecek, onlardan isteyen de gidip ya Diyanet'e kaydolacak ya da şirketlere. Fakat bu işin perde arkasında görünmeyen bir sürü unsur var.
Mesela ne gibi unsurlar?
- 1979 öncesinde ciddi sıkıntılar vardı. Aynı sıkıntılar yeniden doğabilir. Para alıp hacca götürmeme, işten vazgeçmeler gibi. Bir de dini cemaatlerin mali kaynak sağlamak için bu işe girebilmelerine zemin hazırlanmış oluyor, ister istemez. Zaten bu yetkinin Diyanet'te tutulmasının esprisi de buydu. Neden vazgeçildiğini anlayamıyorum. Refahyol zamanında da hac organizasyonunun seyahat acentalarına bırakılması bir hayli zorlanmıştı. Ama yapılamadı. Şimdi dini cemaatlere bir kapı açıldı. Ayrıca bizim mali imkanlarımız da kısıtlanmış oldu.
Dersimizi aldık, yayınlarda daha dikkatli olacağız
M.Nuri Yılmaz'ın, kadının dövülebileceğini savunan ve vakfınız tarafından yayınlanan ‘‘Müslümanın El Kitabı’’ ile ilgili tavrı sizi üzdü mü?
- Sayın Başkan, o kitapla ilgili olarak ‘‘Benim o kitapla ilgili kararda imzam yok, ben katılmadım’’ dedi. Halbuki öyle değil. O toplantıda bulunmadığı için katılmadı. Defteri getireyim bakın, başkanın bulunduğu bütün toplantılarda alınan kararlarda imzası vardır. Hiçbir muhalefet şerhi yoktur.
Başkan Yılmaz'ın da kitabında kadının dövülebileceğini yazdığını söylemiştiniz. Öyle mi?
- Evet, onun da meali var . Onun mealinde de ‘‘dövün’’ ifadesini kullandığını görürsünüz.
Vakfınızın yayınladığı kitaplar kamuoyunda büyük tepki topluyor...
- Bir kitap için bize müracaat edilmiş, yazarı bir akademisyen yine profesör ünvanlı bir arkadaşımız incelemiş ve yayımında yarar görüldüğü tavsiyesiyle mütevelli heyete sunulmuş. Mütevelli heyet üyelerinin oturup kitabın her satırını okuma imkanı olamaz. Kasta mahsus bir yayın kesinlikle olamaz. Ancak son tartışmalardan sonra vakıf olarak biz gerekli dersleri çıkarttık. Vakıf olarak bundan sonra yayınlar konusunda daha dikkatli ve titiz bir şekilde davranacağız.
Diyanet yetersiz kalıyor
Son dönemde Hizbullah gibi radikal kesimlerin ve din adına siyaset yapanların yükseldiğini görüyoruz. Bu yükselişte Diyanet'in sorumluluğu nedir?
- Türkiye nin dini hayatında Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yeri çok önemlidir. DİB'nin toplumda itibarı yükseldikçe o sıkıntılar azalmaktadır. Ama Diyanet'in itibarı azaldıkça aksi orantılıdır, bu mesele.
Diyanet'in, bugün yeterli olmadığına inanıyorsunuz anlaşılan...
- Tabii yeterli değil. Bunu hepimizin kabul etmesi lazım.
Vakfınız artık Diyanet'in gölgesinden çıkmak mı istiyor?
- Hayır. Diyanet'ten kopma iki kurumu da zayıflatır. Türkiye'nin problemlerini çözmek açısından uyum içerisinde çalışmamızda yarar var.
Türkiye’deki dini sorunlar Avrupa’da yaşanmıyor
Kervancı, Diyanet temsilcisi olarak toplam 9 yıl yurtdışında görev yapmış ve bu süre içinde Avrupa'da dini hayatı yakından incelemiş. Kervancı, ‘‘Açıkça gördüm ki, bizde yaşanan dini problemlerin hiç birisi Avrupa'da yaşanmıyor. Çünkü orada din herkesten çok seçkinlerin meselesidir, aydınların, entellektüellerin meselesidir. Bizde ise durum farklı’’ diye konuşuyor. Kervancı, ‘‘Bizde durum nasıl?’’ sorusuna ‘‘Bizde din konusu maalesef eğitimsiz insanların meselesi olarak görülüyor. Okumuş yazmışlarımızın, kendi toplumlarının diniyle ilgilenmeleri çok yeni bir hadise’’ diye yanıtlıyor. Kervancı, ‘‘Ülkemizde dinin anlaşılmasında sıkıntılar var. Bugünkü rahatsızlıklar da ondan kaynaklanıyor’’ diyor.