Güncelleme Tarihi:
İslam alimlerinin kimisinin verdiği fetvaları da eleştiren Görmez, "Âlimlerin verdiği fetvalara bakıyorum çok üzülüyorum. Kimisi cihad ilan ediyor. Kimisi kefen giydiriyor insanlara, kimi ehlibeyt mezarlarını hedef alıyor. İslam dünyasında bir ulema sorunu var" dedi.
Görmez, Alevilik konusunda ise, "Alevilik için tanımlayıcı değil, anlayıcı olabiliriz" diye konuştu, Aleviliği "İslam dışı" göstermeye çalışanlara da sert çıktı.
Görmez'in, Al Jazeera'ya yaptığı açıklamaların satırbaşları şöyle;
* DİYANET ALEVİLİĞİ TANIMLAMAZ
Diyanet Aleviliği tanımlamaz. Alevilik hakkında araştırmaları vardır, değerlendirmeleri vardır. Önemli neticelere ulaşmıştır. Bu konuda tanımlayıcı olmak yerine, anlayıcı olmayı tercih eder. Aleviliği teolojik bir tartışmaya çekmek yerine, memleketimizin önemli bir meselesi olduğu için daha çok inanç özgürlüğü çerçevesinde ele alıyoruz.
* ALEVİLİK FARKLI BİR DİN DEĞİL
Hiç kimse Aleviliği İslam’ın dışında farklı bir din olarak tanımlamaya kalkışmamalı. Son zamanlarda Aleviliği İslam dışında, hatta İslam’a karşı bir dini kimlik olarak tanımlama yoluna gittiler. Alevi kardeşlerimiz ehlibeyt yolunun tasavvufi bir yorumu üzerinde yoğunlaşırlar. İnançların yorumlarına bağlı hikmetlerinin izahında farklılıklar olabilir. Ama inanç esaslarında birleştikten sonra hiçbir insanı İslam dairesi dışında gösterme hak ve salahiyetinde değiliz. Hem Alevileri Türkiye’de azınlık göstermek de yanlıştır. Bu coğrafyayı birlikte inşa ettiğimiz, bu vatanın sahibi kardeşlerimizdir. Bu da kırmızı çizgimizdir.
* "CEMEVİ, CEMEVİDİR. İÇİNDE ALLAH'IN İSMİ ZİKREDİLİR"
Cemevi cemevidir. Ben bir akademisyen olarak cemevini bir Mevlevihane gibi, Bektaşi dergâhları gibi birer niyaz evi, içinde Allah’ın zikredildiği, anıldığı mekânlar olarak biliyorum. Cemevlerini caminin karşısında camiye alternatif farklı bir dinin mabedi gibi görmek mümkün değildir.
* SAVAŞLAR MEZHEPLERDEN KAYNAKLANMIYOR
Gerçekten bütün savaşlarımız, acılarımız, sorunlarımız, kavgalarımız sadece din ve mezhep farkından mı kaynaklanıyor.?Yoksa her türlü siyasi, kabilevi, ekonomik sorunları biz din ve mezhep üzerinden ifade etmeye çalıştığımızdan mı kaynaklanıyor? Şahsen ben bunun dinin tabiatından ve dini anlama biçimi olan mezheplerden kaynaklandığını düşünmüyorum.
* "POSTMODERN SİYASETİN KENDİNİ MEZHEP SAVAŞI OLARAK TAKDİM ETMESİ..."
Son 200 yıllık serüvenimize bakarsanız, önce işgaller, sonra sömürgeler, sonra o sömürgelerin emriyle kurulan istibdat rejimleri, sonra bu rejimlerin gölgesinde yetişen yaralı bilinçler, ölümcül kimlikler, bunlara direnç gösteren ideolojiler… Bütün bunlar en derin aidiyet olarak dini bulduğu için, kendilerine din üzerinden ifade etmeye çalıştığı için biz bütün bu sorunları yaşıyoruz. Bugünkü mezhep çatışmaları ile Hicri birinci asırdaki mezhep çatışmaları arasında hiçbir benzerlik yoktur. Bu postmodern siyasetin kendini mezhep savaşı şeklinde takdim etmesinden kaynaklanıyor.
* BÜTÜN AĞIR YÜKLERİ DİNE YÜKLÜYORUZ...
Bütün bu ağır yükleri dine yükledikten sonra, Biz Müslümanlar dine soru sormuyoruz. Kendi bulduğumuz cevapları dine onaylatmaya çalışıyoruz. Kendi bulduğumuz bütün yanlışlıkları mezheplere yüklemeye çalışıyoruz. Ehlibeytin yolunda ya da ehlisünnetin yolunda bulmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla her şeyi dinde aramaya başladıktan sonra dinle hayat arasında ilişki kuramıyoruz.
* BATI'DAKİ YÜZYIL SAVAŞLARINA BENZİYOR
Bugünkü durum batıda çıkan yüzyıllık mezhep savaşlarına benziyor. Din batıda kilise otoriteleri arasında din o kadar çok tahrif edildi ve kavgalara vesile kılındı ki sonunda insanlar dinden soğuyup sekülerizme kaydılar. Bugünkü mezhep kavgaları İslam tarihindeki örneklerine benzemiyor. Orada da din baronlarının siyasi ve ekonomik güçlerinin kavgası din ve mezhep kavgalarıyla kendini gösterdi. Son yaşadığımız hadiseler İslam’ın içinden geçtiği en zor süreç olarak değerlendirilebilir.
*"KİMİSİ KEFEN GİYDİRİYOR..."
Âlimlerin verdiği fetvalara bakıyorum çok üzülüyorum. Kimisi cihad ilan ediyor. Kimisi kefen giydiriyor insanlara, kimi ehlibeyt mezarlarını hedef alıyor. İslam dünyasında bir ulema sorunu var. Âlimler mehabetini kaybetti. Her bir âlim bir siyasetin gölgesinde taraf oldu. Onlara meşruiyet üretmeye çalıştılar.
"DAHA ÖNCE DE TAHTA KILIÇLA KENDİLERİNİ HALİFE İLAN EDENLER OLDU"
Hilafet de siyasi bir otorite idi. Ancak dini kendisine en büyük referans olarak kabul eden bir otoriteydi. Mühim olan isimlerden çok bu otoritenin gayesidir. Gaye ümmetin birliği olmalı. Bakın birileri kendini halife ilan ediyor. Daha önce Almanya’da tahta kılıçlarla hilafet devleti ilan edenler de oldu. Tarihin nostaljilerini bugün yaşama lüksümüz yoktur. Yoğunlaşacağımız şey ümmetin vahdetini nasıl karşılarız, bunun üzerine düşünmek gerek.
"AKİL İNSANLAR HEYETİ OLUŞTURACAĞIZ..."
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Ortadoğu'da yaşananlar konusunda Diyanet İşleri Başkanlığı'nın da adımlar attığını belirterek, bölge ülkelerinden din alimlerinin biraraya getirilmesinin planlandığını, bunlardan bir "akil insanlar heyeti" oluşturulmasının planlandığını söyledi.
Görmez şöyle dedi;
"Belki vüsatımız kanı durduracak, kavgayı bitirecek güçte olmayabilir. Ancak Türkiye; millet olarak, tarih ve medeniyet anlayışı olarak, bu ihtilaflarda hiçbir tarafta olmadan herhangi bir mezhebi, kimliği İslam’a mensubiyetin üstüne asla çıkarmadan hakem olma rolünü kaybetmemesi gerekiyor. 8 dilde sağduyu çağrısında bulunduk. Bu ayın 17’sinde bunu ilk defa size açıklıyorum. Avrasya coğrafyasındaki bütün dini kurumlar, onların başındaki başkanları ve çatışma coğrafyasından tüm ülkelerden Irak’tan Suriye’den Lübnan’dan, Körfez’den Yemen’den, Suudi Arabistan’dan, toplumda saygı uyandıran ne kadar ilim adamı varsa davet ettik. Birlikte İstanbul’da toplantı yapacağız. Bir İslam Bilginleri İnisiyatifi olacak. Barış, itidal ve sağduyu inisiyatifi diyebileceğimiz bir inisiyatif oluşturacağız. Gelen âlimlerden bir akiller heyeti de oluşturmayı hedefliyoruz. İhtilafları erteleyerek kanı, gözyaşını durdurma müzakerelerini başlatmak üzere böyle bir inisiyatif almayı planlıyoruz."