Güncelleme Tarihi:
Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde düzenlenen basın toplantısında konuşan DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, “Bugün nihayet 1982 Anayasası'nın değiştirilmesi konusu Türkiye'nin gündemine eskiye oranla daha fazla taşınmıştır. Bu sorunun gündeme getirilmesinde bütün ilericilerin, demokratların, sosyalistlerin payı vardır. Bu küçümsenmemelidir” dedi.
1982 Anayasası ile Türkiye'nin geleceğinin ipotek altına alındığını, demokratik hak ve özgürlüklerin önünün tıkandığını ileri süren Çelebi, ancak bugün bu Anayasa'nın kimler tarafından, nasıl ve niçin değiştirilmesi gerektiği tartışmasının önemli olduğunu ve 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinden sonra kurulan AKP hükümetinin, seçimlerde aldığı güçle hızla anayasa değişikliği hazırlıklarına başladığını belirtti.
Çelebi, anayasaların toplumsal mutabakat metni olduğunu ve yeni bir anayasa hazırlığında olan hükümetin bu mutabakatı gözetmek ve katılımcı bir süreç izlemek zorunda olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:
“Bu nedenle yeni anayasa, bütün toplum kesimlerini kapsayan, katılımcı, çoğulcu ve şeffaf bir süreçte hazırlanmalıdır. Anayasa, evrensel olarak kabul edilmiş insan haklarını ve uluslararası anlaşmalarla teminat altına alınmış bireysel hakları çekincesiz içermelidir. Anayasada sadece demokratik hak ve özgürlükler değil, ekonomik ve sosyal haklar da güvence altına alınmalı, yurttaşların temel ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının giderilmesi devletin anayasal sorumluluğu olmalıdır.
Emeğin kazanımlarını, Türkiye'nin demokratikleşmesini, iş yerinde, sendikada, siyasal partilerde, devlet yönetiminde demokrasinin işlerlik kazanmasını, eşitliği, özgürlüğü, toplumun her alanında örgütlenme özgürlüğünü hedefleyen çağdaş ve demokratik yeni bir anayasa öncelikle bizim talebimizdir.
Kamuoyuna sunduğumuz anayasa raporunun, ülkemizde, açık ya da örtülü bir biçimde devam etmekte olan, yurttaşlık tanımında, laiklik ve yönetimde merkez-çevre ilişkisi üzerinde ifadesini bulan üçlü kırılma eksenine yeni açılımlar getirmesini, ezberleri bozmasını umut etmekte, amaçlamaktayız.”
PROF. DR. İBRAHİM KABOĞLU'NUN SÖZLERİ
Rapor hakkında bilgi veren Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu da raporun, 1982 Anayasası'nın Türkiye toplumunun ihtiyaçlarına yanıt vermediğini ve her ne kadar geçen süre içerisinde değişiklik yapılmış olsa da bilimsel anlamda 21. yüzyıl Türkiye'sinin beklentilerine ve koşullarına yanıt vermediğini belirlediklerini söyledi.
Anayasayı yalnızca devlet birey arasındaki ikilem şeklinde değil, birey-devlet-ülke çerçevesinde, ülkenin de bir yeryüzü parçası olarak anayasalaşma sürecini dikkate aldıklarını kaydeden Kaboğlu, “1921, 1924, 1961 ve 1982 anayasalarının ortak anayasal mirasımız olduğu görüşünde birleştik. Her birinin bize katacağı özelliklerinin olduğunu ama bugüne ve geleceğe yönelik olarak anayasayı bir toplumun öz geçmişi olarak aldık ve çözüm önerilerini buna göre geliştirdik. Bu çerçevede kurallarda, kurumlarda, fren ve denge mekanizmalarında yenilik olarak ele aldık” dedi.
Kaboğlu, anayasanın bir başlangıç ve temel ilkelerden oluşması, evrensel kurulları yansıtması gerektiği görüşünü benimsediklerini, “Biz Anadolu uygarlıklarının mirasçısı ve Atatürk'ün gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma ereğinde birleşmiş bir Türkiye Cumhuriyeti erkek ve kadın yurttaşları olarak” biçiminde bir cümle ile de evrensellik açılımını yansıtmayı denediklerini kaydetti.
“Önce hak ve özgürlükler” dediklerini dile getiren Kaboğlu, “Çünkü çağdaş bir anayasa, insan hak ve özgürlüklerini öne almalı, daha sonra devlet organlarını düzenlemeli. Kişi özgürlükleri ve siyasal haklar bağlamında özellikle yaşam hakkını temel aldık. Düşünce özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğünün demokratik bir toplumun belirleyici konumunu açıkladık. Siyasal hak bakımından 'Anayasal yurttaşlık', 'Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığının' kapsayıcı, kucaklayıcı bir yurttaşlık olduğu konusunda görüş birliğine ulaştık” diye konuştu.
Kaboğlu, raporun “ayrımcılık yasağı” ve “kadın-erkek eşitliği” konusunda yeni bir sayfa açacağını söyledi.
ERKLER AYRILIĞI
Cumhuriyetin temel kurumlarının ve erkler ayrılığının yeniden yapılandırılması görüşünden hareket ettiklerine de işaret eden Kaboğlu, şunları kaydetti:
“Yasama organının yeniden düzenlenmesini, senatonun yeni bir kurum olarak yeniden kurulmasını önerdik. Yürütme bakımından parlamenter rejimi temel aldık ama merkez çevre ilişkisinde Türkiye'de merkeziyetçiliğin yarattığı tıkanıklığı dikkate alarak, Avrupa'daki gelişmeleri göz önüne alarak, Adem-i merkeziyetçilik yönünde ciddi açılımların olması gerektiğini ortaya koyduk. Yargı organının yeniden yapılandırılması gereğini, yüksek yargı anlamında askeri yargının kaldırılmasını ve sivil yargıya bağlanması gereğini ortaya koyduk.”
“KURUCU MECLİS OLUŞTURULMALI”
TBMM'nin Anayasa'yı değiştirmede yetkili bir meclis olduğunu, ancak bu meclisin diğer görevlerini aksatmamak durumunda olduğunu ifade eden Kaboğlu, şunları kaydetti:
“O nedenle Anayasa'nın 175. maddesine bir ekleme yapılarak bir kurucu meclis oluşturulması, temsil niteliği olan uzmanlardan oluşan ve seçimle belirlenen 107 kişilik meclisin oluşmasıyla, o meclisin çalışma yaparak, bir Anayasa önerisi hazırlaması, TBMM tarafından teyit edilerek yeniden halk oyuna sunulması suretiyle anayasal geçişin sağlanması konusunda ayrıntılı önerilerde bulunduk.
Anayasanın hazırlanması yalnızca bizde değil, gelişmiş Avrupa ülkelerinde de zor bir süreçtir. 10 yıl önce anayasasını yenileyen İsviçre, 3 kez halkı sandık başına çağırmıştır.”
Bir gazetecinin “laiklik ve başörtüsü hakkında raporda neler yer alıyor?” şeklindeki sorusuna Kaboğlu, “Anayasayı kurulumuz laik bir metin olarak aldı. Anayasa dünyevi bir metindir ama aynı zamanda din özgürlüğünü güvenceleyen bir özelliğe sahiptir. Bütün dinlere eşit davranan bir devlet anlayışı. Baş örtüsünü anayasada ayrı bir şekilde düzenlemek değil, genel anlamda laikliğin güvenceleri ve eğitimin yeniden düzenlenmesi konusunda ayrıntılı bir biçimde irdelendi ama o kadar spesifik konulara girilmedi” karşılığını verdi.
RAPOR
“Özgürlükçü, Eşitlikçi, Demokratik ve Sosyal Yeni Bir Anayasa İçin Temel İlkeler Raporu”, Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ile Prof. Dr. Yılmaz Aliefendioğlu, Prof. Dr. A. Ülkü Azrak, Prof. Dr. Ioanna Kuçuradi, Prof. Dr. Mesut Gülmez, Prof. Dr. Sibel İnceoğlu, Doç. Dr. Sevtap Yokuş, Doç. Dr. Kadriye Bakırcı, Yrd. Doç. Dr. Abdullah Sezer ve avukatlar Dr. Tuncer Özyavuz, Fikrek İlkiz ve Necdet Oktan tarafından yaklaşık 20 ayda tamamlandı.
Kitap haline getirilen rapor, 3 bölüm halinde ve yaklaşık 100 sayfadan oluşuyor.