Dinsel mekan vandalizminin ardında vakıflar var

Güncelleme Tarihi:

Dinsel mekan vandalizminin ardında vakıflar var
Oluşturulma Tarihi: Ocak 30, 1998 00:00

Haberin Devamı

Dinsel mekanlardaki talana karşı sürdürdüğümüz kampanya yeni tartışmalara sebep oldu. Son günlerde sanat tarihi ve şehir planlama uzmanlarının gündemini meşgul eden Hünkar Kasrı tartışması yeni platformlara taşınıyor.

UZMANLAR NE DİYOR

Yasal boşluklar var

Nurhan ATASOY: (Sanat Tarihçisi Maltepe Üniversitesi Rektör Yardımcısı Edebiyat Fakültesi Dekanı): Kültür eserlerinin kaybolup gitmesiyle ilgili çok ciddi tedbirler alınmış değil. Otorite eksikliği, boşluklar var. Kültür Bakanlığı'nın yeni yasalarla bu konuyu sağlıklı biçimde koruyacak imkanlar getirmesi gerekiyor

Vakıfların elinde olan camiler kullanıldığı için, içinde bulunan bazı eserler korunamıyor. Türbeler böyle talan edildi bir dönem. Daha sonra buralar Kültür Bakanlığı'na bağlı bir birim haline geldi. Şimdi buralara bakan memurlar var türbedarlar var. Daha iyi bakılıyor artık türbelere. Ama camiler açık ve orada din görevlileri var. Onların görevi camilerin bakımını sağlamak değil. Peki kim bakacak bunlara. Bu bir boşluk.

Herkes sorumluluk almalı:

Metin SÖZEN (ÇEKÜL Başkanı- İTÜ Mimarlık Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi): İstanbul'u kimlikli kılan odak noktalarını bulmak gerekiyor. İleriyi gören bilimsel düşünen insanlar kenti yeniden dikmek Önemli olan İstanbul'un nirengi noktası olan bu yapıları 21'nci yüzyıla nasıl taşıyacağımız. 2000'e iki kala bu önemli doğal ve kültürel değerleri İstanbul'un ekonomik yapısı içine katabilmemiz gerekir.

Ben meclise iki yasa tasarısı götürdüm ve sonra geri çektim. Çünkü bir gece mecliste görüşülecek ve belki de onlara karşı yasa tasarıları hazırlanacaktı. Burada sorun yasalar değil. Bu tarihi eserlerin korunması sadece mimarların tarihçilerin ve şehir planlamacılarının görevi değil. Bu herkesin sorumluluk alması gereken bir olay.

Okur ihbarları

TARİHİ eser ve yapıların talanına karşı başlattığımız kampanya devam ediyor. Türkiye'nin çeşitli yerlerinden arayan okurlarımız, tanık oldukları katliamları veya şikayetlerini bildirdiler. İşte bir kaç örnek:

MANİSA, Gölmarmara'nın yakınında bulunan Lidyalılardan kalma Bintepeler adlı höyükler soyuluyor. Gece saatlerinde üstelik de dozer ve traktörlerle gelen soyguncular, höyüklerin içinde bulunan mezarlardaki kalıntıları neredeyse herkesin gözü önünde çalıp götürüyor.

EMİNÖNÜ'ndeki İstanbul Ticaret Odası'nın hemen karşısında bulunan Rüstempaşa Camii'ndeki çinilere zarar veriliyor. Paha biçilmez değerdeki Mihrap Yanı Çinisi'ne çivi çakılıp üzerine bir duvar saati asılmış.

ÜSKÜDAR Mahmut Efendi Mahallesi Kapı Çıkmazı Sokak'taki Halil Paşa Türbesi'nde restorasyon çalışmaları sırasında kaçak inşaat yapılıyor.

Çetinsaya da şikayetçi

Eminönü Belediye Başkanı Ahmet Çetinsaya, önceki gün yayınlanan yazımızda konu edilen Hünkar Kasrı ile ilgili Türk El Sanatları Vakfı Başkanı Adnan Almeman'ın iddialarını şöyle yanıtladı: ‘‘Belediye Başkanı olduktan sonra binanın bakımsız hali dikkatimi çekti. Buraya bir el atalım, ihya edelim diye düşündüm. Caminin bakımı için kurulmuş olan vakfın başkanı Çetin Palancı ile görüştüm bu konuda. Palancı ve Eminönü Hizmet Vakfı'nın yanısıra Mısır Çarşısı esnafının da yardımlarıyla cami onarıldı.

Ama, caminin yanında bulunan ve Türk El Sanatları Vakfı'na tahsis edilmiş olan Hünkar Kasrı'na girilemiyordu. Burada bu vakıf çeşitli halı, kilim gibi ev eşyaları satıyordu. Bu binayı ziyarete gittim. Hünkarın namaz kıldığı bölüm ise kapatılmıştı. Buraya girdiğimde halinin içler acısı olduğunu gördüm. Ahşaplar, lime lime olmuş, herşey küflenmiş etraf örümcek ağlarıyla kaplanmıştı. Çok da havasızdı . Vakfın o dönemde başkanı olan Antepli Mustafa Kınacı'yla konuşup ona ‘‘Sen burada hayrına iş yapmıyorsun. Burayı ticarethane olarak kullanıyorsun. Tamam Vakıf için gelir de sağla ama kazandığının bir bölümüyle de bu binayı onar’’ dedim. Hatta kendisine bu konuda birlikte çalışmayı teklif ettim. Daha sonra bu konuda Vakıflar Genel Müdürlüğü ile irtibata geçtim. Aradan bir hafta geçtikten sonra Mustafa Kınacı'nın öldüğünü duydum. Mustafa Bey öldükten sonra Hünkar Kasrı'nın da kapısını kilitlemişler. Vakıflara bu binanın boşaltılması için yazı yazdım. Mirasçıların bir bölümü Mustafa Bey'in ölümünden sonra kasrın içindeki eşyaları alıp götürdüler. Hatta Vali Kutlu Aktaş'ı da Hünkar Kasrı'na götürüp, oranın kötü durumunu gösterdim. Vakıflardan Sorumlu Devlet Bakanı Metin Gürdere'yle birlikte de Hünkar Kasrı'na gittik. Oraya sahip çıkmayı onarmayı düşündüm. Daha sonra Türk El Sanatları Vakfı'nın başına Ankaralı Adnan Almeman geçti. Hatta milletvekili İlker Tuncay'ı da yönetim kuruluna almışlar. İlker Bey beni arayıp ‘‘Sen buraya el koymayı düşünüyormuşsun’’ dedi. Ben de ona durumu anlattım. Gerçeğin böyle olmadığını benim böyle bir niyete sahip bulunmadığımı söyledim. Eminönü Hizmet Vakfı'nın da katkısıyla binayı onarmayı düşündüğümüzü söyledim.

Hatta, binanın eşyalar içerideyken restore edilmesi mümkün değildi. Bunun için Topkapı Sarayı'ndaki depolardan birine bu eşyaları bir süre için taşımayı, buraya zimmetle belli bir süre teslim etmeyi önerdim. Türk El Sanatları Vakfı yetkilileri, bu konu hakkında tekrar beni arayacaklarını söyledi. Bütün bunlar 4 veya 5 ay önce oldu. Hiç bir şeyi engellemiyorum. Engellediğim tek şey caminin içindeki bu tarihi binanın ticarethane olarak kullanılmasıdır.

Kültür Bakanı Talay: Devlet olanakları ile korumak mümkün değil

Özellikle dinsel mekanlardaki, hırsızlıkların önlenmesi konusunda ne düşünüyorsunuz? Sizin yetkileriniz ve mevzuat yeterli mi, cezalar yeterli mi?

-Dinsel mekanlardaki yağmalar ve hırsızlıklar konusunda en büyük problemimizi kadro sorunu oluşturuyor. Bunların yeterli korunabildiğini söylemek ne yazık ki mümkün değil. Hürriyet Gazetesi'nin haklı olarak gündeme getirdiği konular en büyük sorunlarımızdan birini teşkil ediyor. Eserlerin çalınması, kaçırılması olayları Türk toplumuna yabancı bir durum olararak gözlemlenmeye başladı. Bunlar bizim mabetlerimizdir. İnsanların böyle bir yanlışa cesaret etmesi üzücü ve düşündürücü. Toplumsal ahlak açısından da sıkıntı yaratıyor. Öyle anlaşılıyor ki, bu tür eserleri daha iyi bir koruma statüsüne kavuşturmak gerekli. Bunun için sivil toplum örgütlerinin desteği en geniş şekilde alınmalı. Maliye Bakanlığı ile yaptığımız görüşmelerde, eski eserlerin korunması ve bakılması konusunda kişilerin de sorumluluk altına alınması gündemde. Bu yasal bir temele dayandırılma aşamasında. Türkiye tarihi eserler bakımından çok zengin, devlet olanakları ile bunları korumak mümkün değil.

Anıtlar Yüksek Kurulu'nun müeyyide gücünden yoksun olduğu biliniyor. Verdikleri kararın uygulama derecesi ve önemi nedir?

-Kurulun kararlarının uygulanmasında bütün kamu kurumlarının destek vermesi gerekiyor. Ancak bu ne yazık ki gerçekleşmiyor. Geçtiğimiz günlerde İzmir'de bunun vahim bir örneğini yaşadık. İzmir'de Koruma Kurulunun kararı ardından istenen kazı talebimize olumsuz yanıt verildi. Metro inşaatını durduramayız diyerek, karşı çıktılar. Bir belediyenin kurul kararını hiçe sayması elbette üzücü, düşündürücü ve yadırganan davranış. Böyle yaklaşımlar kurulların başarılı çalışmaları önünde engel teşkil ediyor.

Kültür Bakanlığı'nın vakıfların elindeki dinsel mekanlara ve eski eserlere karışmaya yetkisi var mı?

- Vakıflarla olumlu çalışmalarımız var. Öncelikli olarak bazı eski halıların müzelere verilmesi konusunda vakıflar olumlu bir yaklaşım içinde. Ama, vakıf mülkiyetindeki ve denetimindeki yerlere bizim bir ilgimiz sözkonusu değil. Çünkü, mevzuat yok. O nedenle işbirliği ve ortak çalışma çok kısıtlı kalıyor, gerçekleşmiyor.






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!