Din de bir araçtır! (1)

Güncelleme Tarihi:

Din de bir araçtır (1)
Oluşturulma Tarihi: Ocak 10, 1999 00:00



Haberin Devamı

Amaç, insanla Allah'ın vuslatıdır. Bunu, insanın Yaratıcı'nın amaçladığı noktaya getirilmesi olarak da ifade edebiliriz.

Dinin erdeme ve Allah'a götürücü fonksiyonunu layıkıyla icra etmesi dinin gaye olmaktan çıkarılıp anılan değerlerin aracı yapılmasıyla mümkündür. Gaye haline getirilmiş bir din, Allah'a götürmek yerine, Allah'a giden yolu tıkar. Çünkü bizzat kendisi tanrılaştırılmış, yolun sonu haline getirilmiştir.

Özünde, Yaratıcı'nın, insan daha mutlu olsun diye gönderdiği veya ilham ettiği din, ne yazık ki tarih boyunca, çoğunlukla insanı perişan etmenin aracı olarak kullanıldı.

Dinin, insana rağmen bir kuruma dönüşmesini önlemede hareket noktası, dinin gaye olmaktan çıkarılmasıdır. İslam bilginlerinin birçoğu bunu açık bir biçimde telaffuz etmiştir. Gaye, din içinde konuşursak, insanla Allah'ın vuslatı ve insanın Allah'ın iradesine uygun yaşamasıdır. Din, bu gayenin aracıdır. Bu araç yani din, amaç haline getirilince, erdirici bir kurum olmaktan çıkıp ezici ve kahredici bir kuruma dönüşmektedir.

Dinin insanı yücelten ve mutlu eden bir vasıta olmaktan çıkıp bizzat gaye haline getirilmesi, kanserojen tahriplerin seri halde devreye girmesine yol açmaktadır. Bu, mezheplerle tarikatların gaye haline getirilmesi, bir başka deyişle dinleşmesidir. Dini gaye haline getiren bir anlayışın bundan şikâyete hakkı olamaz. Çünkü, her mezhep veya tarikat mensubu için ‘‘en ideal din’’ veya ‘‘dinin en ideal şekli’’ onun kendi mezhebi veya tarikatıdır. O halde, gaye olan dinin esas gaye olan şekli de bu ikincisidir. Nitekim, tüm dinler tarihinde, o arada bugünkü İslam dünyasında durum tamamen budur. Mezhepler, birer metot, tavır, tarz, fikir ve düşünce ekolü olmaktan çıkıp birer bağımsız din haline gelmişlerdir. Bunun kahırlı sonuçlarını sadece uygulamada, günlük hayatta görmüyoruz; bilim ve düşünce kulvarlarımız da bu anlayışla tıkanmış bulunmaktadır.

Ne hazindir ki, bu anlayışın, İslam'ın zaman üstü-ilahi kaynağı Kuran'ı güdüme almaya kalkan girişimlere bile vücut verdiğini görebilmekteyiz. Bir örnek olarak, ünlü fakıh, Ebul Hasan Ubeydullah el-Kerhi (ölm. 340/951)'nin ünlü sözünü verebiliriz. Bu zat, er-Risale'sinde diyor ki: ‘‘Mezhep imamlarımızın görüşlerine zıtlık belirten tüm Kuran ayetleri ya tevil edilir, yahut da nesh edilmiş (hükümden düşürülmüş) sayılır. Hadisler konusunda da aynı şey yapılır.’’ (Bu sözün eleştirisi için bk. Elbâni; Silsiletü'l- Ahâdis es-Sahiha, 6/774-776).


Soru: Namaz bahsinde zorlaştırmalara örnek verebilir misiniz?

Cevap: Net örnekler vereyim: Bugün, hangi ilmihal kitabını alsanız, hiçbir alt açıklama getirmeden, namazları şöyle verir: Sabah 4, öğle 10, ikindi 8, akşam 5, yatsı 13 rˆkat. Aynı ilmihaller cuma namazını 16, teravihi 20 rekât olarak verirler.

Bunlar doğru değildir. Bir ilmihal, Müslüman'ın asgari kulluk borçlarıyla ilgili bilgileri esas almalı, engin ruh fezasına ait bilgileri, bunlardan ayrı olarak vermelidir. Bunların hepsini birbirine katmak özel ruhsal gelişme arzusunda olanlar uğruna büyük kitlenin kulluk borçlarını çekilmez hale getirmek ve onları ürkütmek olur. İlmihal kitabı, zikirleri anlatan tarikat kitabı değildir. Mistik hayatın ince yoluna girmek isteyenler, bu konuyla ilgili özel kitapları okuyacaklardır. İlmihal kitabı bu konuda genel bir bilgi verir, fakat açıklama yaparken kulluk borcu olan hususların altını mutlaka çizer.

Kulluk borcu ile fıkhın nafile, revatip veya tatavvu dediği ibadetleri ayrı ayrı gösterip seçimi insanlara bırakmak lazımdır.

Bu açıdan baktığımızda namazlar şöyle verilmelidir: Sabah 2, öğle 4, ikindi 4, akşam 3, yatsı 4. Cuma namazı 2 rekat ile hutbenin dinlenmesinden ibarettir. Teravihe gelince, o bir tatavvu ibadet olduğundan onu resmi bir sayıya bağlamak yanlıştır. Dileyen dilediği kadar kılar. Hz. Peygamber, genellikle 4 veya 8 rekât ve tek başına kılmıştır.

Müslüman'ın borcu olan namaz, farzlardan ibarettir. Ötekinin, yani tatavvu namazların ne sayısı vardır ne de vakti. Dileyen, ruhen yücelmek için, dilediği vakit, dilediği kadar kılar.

Hz. Peygamber, tatavvu namazlara resmiyet kisvesi verilmesini önlemek için, sünnetleri camide kılmamış ve camide kılanlara iyi gözle bakmamıştır.

Sünnetleri, resmi kulluk ibadeti haline getirmek, cami içinde bir müezzinlik faslı da başlatmıştır ki, bugünkü şekliyle (tesbihler vs.) o da Hz. Peygamber'in uygulamasına tamamen zıttır.

Dünya nimetlerine aldanıp

dinleri oyun ve eğlence haline

getirenlerden uzak durun!

‘‘Dinlerini oyun ve eğlence haline getirmiş, dünya hayatı kendilerini aldatmış olanları bırak da o Kuran ile öğüt ver.’’ (En'am 70; Ayrıca bk. A'raf 51; Mâide 57).

Dinin oyun ve eğlence aracı yapılması, Kuran'ın temel şikâyetlerinden biridir.

İnsanoğlu bu günahı iki şekilde işlemektedir: 1. Dini, aşağı seviyede insanların avunma aracı olarak görüp inançları alay konusu yapmak, 2. Dini, birtakım yapay kutsallar ve ilave kuralların kuşatmasına uğratarak vahyin verilerini entelektüel oyunlara malzeme yapmak. Birinci kötülük inanmayanlar tarafından, ikinci kötülük ise dini ilave kurallara boğan dinci hurafe yobazları tarafından işlenmektedir. Bu ikinci kısma örnek olacak pek çok şeyi, fıkıhla ilgili eserlerin özellikle taklit devri ürünlerinde bulmak mümkündür.

Her iki oyunculuğun ortak paydası, dünya nimetleri tarafından aldatılmış olmaktır.

SEYYİD ABDULLAH:

1731 yılında İstanbul'da vefat eden Yedikuleli Seyyid Abdullah Efendi, bu 'murakka'ını zamanının sadrazamı Damad İbrahim Paşa'ya takdim etmişti. Bir ara sarayın hat hocalığını da yaşan sanatkârın, Türk hattının en büyük isimlerinden olan hocası Hafız Osman Efendi tarafından 'Benden güzel yazar' şeklinde nitelenmesi üzerine 'Utancımdan neredeyse kalem gibi ikiye bölünecektim' cevabını verdiği söylenir. Seyyid Abdullah'ın yazdığı Kur'anların tezhibini çoğu zaman Üsküdarlı Ali Çelebi yapmıştır.

Doğuda ilginç ramazan inanışları

DOĞU Anadolu'da yaşayanların ramazan ayı ile ilgili ilginç inanışları olduğu tespit edildi. Kültür Bakanlığı Halk Kültürleri Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü'nce yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, bu inanışlar ve bunlara ilişkin deyişler şöyle:

Teravih namazını kıl, yediğini hazmet.

İftar yemeğine gelmeyen gelinin orucu battal olur.

Arifelik görmeyen gelinin çocuğu olmaz.

30 gün ramazanda gelin-kaynana barışık olmaz.

Ramazan Bayramı'nda küs, Kurban Bayramı'nda barış ilan edilir.

Arifesi olmayan bayram kınası yakamaz.

Oruç tutmaz bayramlık giyer.

Ramazan'da iftarın başını çocuklar çeker.

Çocuğa iftarlık al, sofran bol olsun.

Çocuğunu bayramda giydir, sırtın pek olsun.

Ramazanın üçünde sabır taşı iner, son üç gün kala da sabır taşı gider.

Nefsin kör olacağı ay ramazan ayı.

Aç durasın ki açlığın kıymetini bilesin.

12 ayın sabır ayı ramazan ayı.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!