Hikmet B. Çağlayan
Oluşturulma Tarihi: Ekim 30, 2005 00:00
İşitme özürlüler, birbirleri ile iletişim kuramadıkları zaman ne yapar? Tabii ki kendi dillerini yaratır. İsrail çöllerinde bir köyde işitme engelliler ve köy halkı arasında doğan yeni bir işaret dili, dillerin nasıl doğduğu konusuna açıklık getirmeye çalışıyor. Dilbilimciler, yerel işaret dillerinden yola çıkarak dil ve akıl arasındaki çizgide hálá yanıt arayan soruları aydınlatmanın peşine düştüler... Eski soru tartışılıyor: Dil gerçekten insanın doğuştan gelen bir özelliği mi, değil mi?
San Diego’da Kaliforniya Üniversitesi’nde dilbilimci olarak görev yapan Carol Padden, İsrail’deki Negev Çölü’nde küçük bir köy olan El-Sayyid’de yeni geliştirilen bir işaret dilinin varlığını öğrenmiş ve bu konuda araştırmalar yapmak istemişti. Orada bir grup işitsel özürlünün kendi aralarında iletişim kurmak için bir takım kaba hareketlerle ve işaretlerle bir nevi yerel bir işaret dili oluşturduklarını zannediyordu.
Ancak gördükleri onu şaşırttı. El-Sayyid’deki işaret dili bugüne kadar tanıdığı yerel işaret dillerine kıyasla çok gelişmişti. İşaretleşen insanlar güvenli ve son derece hızlı bir biçimde kendilerini ifade edebiliyordu.
İşin ilginci, köyde hem sağırların hem de duyabilen kişilerin bu yeni lisanı kullanıyor olması idi. Üstelik kocakarı ilacı tarifinden sağlık sigortasına kadar son derece geniş bir yelpazede sürebiliyordu bu sessiz iletişim. Padden, bu gözlemlerini ‘Demek ki bir dilin doğması için tam bir gramere sahip olması gerekmiyor, grameri beklemenize gerek yok’’ diye açıklayacaktı.
Çölün ortasında bu küçük köyün böyle kendiliğinden bir işaret dili yaratıyor olması bilim dünyasının ilgisini çekti. Çünkü böyle bir dili inceleyerek, tüm insan dillerinin doğası, evrimi ve insanın düşünce yapısı ile ilgili hálá yanıt bekleyen bazı temel soruları aydınlığa kavuşturmanın imkanı doğabilecekti.
İÇGÜDÜSEL DİL
Dünyada en fazla görülen işaret dilleri, işitme özürlü çocuklar ve ailelerinin ortak geliştirdikleri diller. Ancak ender olsa da, bazı yerleşim birimlerinde kalıtsal sağırlık vakalarının yaygın bulunması halinde geliştirilen bir ‘köy işaret dili’ de söz konusu.
Bunların içlerinde Nikaragua’dakinin ilgi çekiciliği, diğerlerinden hayli farklı koşullarda oluşması. Bu ülkede 1970’lerde bir sağırlar okulunda işaret dili öğretmenler tarafından değil, okuldaki öğrenciler tarafından yaratıldı. Ve dil büyük bir hızla yayıldı. Dilin bu hızlı gelişimi, kimi bilim insanları tarafından ‘içgüdüsel dil’ olarak tanımlandı. Ancak bu okulda sistemin işaret dilinin daha eski öğrenciler tarafından yeni gelenlere öğretiliyor olmasından dolayı dilin ilk özelliğinin şekil değiştirebileceği ileri sürüldü. Dolayısıyla bir dilin nasıl oluştuğunun anlaşılması açısından incelenebilir bir vaka olamayacaktı. Geriye bir tek İsrail’deki El-Sayyid Köyü kalıyordu.
200 YILLIK ÖYKÜ
Aslında köyün öyküsü 200 yıl geriye gidiyor. Her şey, Mısır’da El-Sayyid adında bir deve savaşçısının, Negev Çölü’ne yerleşme kararı ile başlar.
El-Sayyid’in ardından üç nesil sonra toprak sahipliğini korumak amacıyla o bölgede zaten yaygın olan akraba evlilikleri giderek yaygınlaşır. Ancak El-Sayyid’in oğullarından ikisi sağırlık geni taşımaktadır. Bu yüzden doğan çocukların bir bölümü işitsel özürlüdürler. Çölde başka topluluklardan uzak yaşayan El-Sayyid köylüleri, son derece insani bir sistem geliştirirler ve birbirleri ile iletişim kurmak için yeni işaret dili doğar. 3500 nüfuslu köyde 80 kişi sağır olmasına karşın tüm köy işaret dilini kullanmaya başlar.
GENÇLER DAHA HIZLI
2000 yılından beri dilbilimciler, köye giderek bu dili inceliyor, nasıl nesilden nesile geçtiğini gözlemliyorlar. Örneğin gençler daha hızlı işaretleşiyorlar ve cümlelerinin içine daha çok sözcük ekliyorlar. Artık ikon haline gelmiş kimi hareketlerden de dili basitleştirmek için yararlanıyorlar. Örneğin ‘erkek’ sözcüğü bıyık burmak olarak işaretlendirilirken, gençler süt dudaklarının üzerine yatay olarak işaret parmaklarını koymakla bunu ifade ediyor.
‘Kadın’ sözcüğünün karşılığı ise alnın üzerine parmakla iki çizgi çekilmesi. Bu da, orada kadınların alınlarına dövme yaptırması geleneksel olduğu için kullanılıyor.
Yerel bir işaret dilinde göze çarpan önemli bir husus da, aynen konuşma dillerinde olduğu gibi cümle kuruluşlarında belirli bir düzenin oluşturuluyor olması. Bunun tüm dünyada belli bir düzen içinde olması yine o eski soruyu yeniden gündeme getiriyor: Dil gerçekten insanın doğuştan gelen bir özelliği mi, değil mi?
Araştırmacılar, işaret dili üzerinde çalışmalarını daha da yoğunlaştırdıkça belki bir sonraki neslin de izlenmesiyle konu biraz daha aydınlanmış olacak.
İŞTE DÜNYADAKİ 9 KÖY İŞARET DİLİ
New Scientist dergisinde yer alan bir makaleye göre, dünyada bilinen köy işaret dili sayısı 9.
1) Bali’de Bengkala Köyü’nde Kata Kolok dili yüzyıllardan beri kullanılıyor.
2) Gana’da 3 bin 400 köylünün yüzde 15’inin sağır olduğu Adamorobe Köyü’nde Adamorobe dili yaygın.
3) Brezilya’nın kuzeyinde 500 kişilik bir kabilede yalnız 7 kişi işitme özürlü olmasına karşın Urubu-Kaapor, işaret dili oluşturulmuş.
4) Kolombiya’da Provencia Adası’nda 3000 kişilik halk ve 19 işitme özürlü ortak geliştirdikleri işaret dilini kullanıyor.
5) Meksika’da birkaç köy birden Yucatec Mayan işaret dilini kullanıyor.
6) Tayland’ın kuzeyinde kırsal Ban Khor Bölgesi’nde adı olmayan bir köy işaret dili konuşuluyor.
7) Surinam’da halen kullanılan, adı henüz konmamış bir işaret dili var.
8) Nikaragua’da kendiliğinden gelişen bir köy işaret dili bulunuyor.
9) İsrail’deki El-Sayyid Köyü’nde sadece 80 kişinin sağır olmasına karşın 3500 nüfuslu köy işaret dili kullanıyor.
CHOMSKY’YE GÖRE DİL YETENEĞİ DOĞUŞTAN
Genel yaygın inanış olan ‘dilin evrimleşme sonucu ortaya çıkıp geliştiği’ savının aksine, 1960’lı yılların sonunda ünlü dilbilimci Noam Chomsky, yeni bir iddia ortaya atarak, dili özgürce kullanmanın ve yaratıcılığın edinilecek bir şey olmadığını, tam tersine insanda doğuştan var olan bir üstünlük olduğunu belirtti.
Hawaii Üniversitesi’nde ünlü bir dilbilim profesörü, Derek Bickerton ise, uzun araştırmalardan sonra, dilin tesadüfe bağlı mutasyonlarla gelişmiş olmadığını söyledi. Bickerton’a göre, ‘dil’in bir tür teorik ‘ilkel dil’den kademe kademe oluşması, gerçekleşmesi mümkün olmayan bir teori.
Bickerton, daha çok ilk kuşak göçmenler ve çocuklarının kullandığı, herhangi iki dilin kabaca karıştırılıp konuşulduğu durumları ve melez dilleri araştırdı. Sonuçta bu tür dilleri kullanan çocukların doğuştan gelen dil yeteneği sayesinde daha kompleks bir gramer oluşturabildikleri tespitini yaptı.
Ancak birçok dilbilimci, Bickenton’un bu tespitine şiddetle karşı çıkıyor. Onların iddiası, bu tür melez dillerde gramer bilgisinin sözel olarak ebeveynlerden çocuklara geçtiği ve çocukların kendi kendilerine dile ve sözcük kurgularına yeni eklemeler yapmasının olası olmadığı yönünde.
Zaten bilim dünyasını işaret dilinin incelenmesine yönelten de, konuşma lisanının dilin nasıl doğduğu hakkında bir fikir vermekten uzak olması.