Güncelleme Tarihi:
Özakman kitabıyla ilgili Hürriyet’e konuştu ve özetle şunları söyledi:
Okusalar ihtilaflar biter
1948’den bu yana Cumhuriyet, Çanakkale ve Milli Mücadele ile ilgili kitapları topluyorum. Hastalığıma rağmen çalışmalarımdan geri kalmadım. Her gün 8 ya da 12 saat çalıştım. Amacım şu; herkes Cumhuriyet’in ilk 15 yılını doğru bilsin. Çok isterim ki bu kitap okunsun. Biri okusun 100 kişi dinlesin. Ama okusun, öğrensinler çünkü aramızdaki birçok ihtilaf bitecek. Cumhuriyet’e çok başka sarılacağız. Atatürk’e saygımız çok daha artacak. O dönemin insanlarına çok daha minnet duyacağız.
Övmek için yazmadım
Ben övmek için yazmadım. Cumhuriyet’e çok borcum var. İlkokul birinci sınıftan başlayarak, hukuk fakültesini bitirdim, bir yıl da avukatlık stajı yaptım, tüm bunlar karşılığında devlet benden beş kuruş almadı. Bu ne büyük bir borç, nasıl güzel bir devlet. Macaristan’da bir genç kız liseye geçmiş ama Macaristan’da artık bütün eğitim paralı. Türkiye’de parasız olduğunu öğreniyor gazeteden. Bir Türk babanın kızı ama baba öldüğü için annesiyle birlikte Macaristan’a geri dönmüş. Parasız eğitimden yararlanmak için Türkiye’ye geliyor. Babasının ailesi onu pek iyi karşılamıyor ama o okumak için birçok sıkıntıya katlanıyor okuyor. Profesör oluyor, Türkiye’nin en önemli kadınlarından oluyor: Nermin Abadan Unat.
‘Hayalperestsiniz’ bile demişler
Atatürk’ün daha öğrenciyken söylediği bazı sözleri sonradan arkadaşları açıklıyorlar. Yüzbaşıyken, Misak-ı Milli sınırlarını anlatıyordu. “Bize ait olmayan topraklarda ne işimiz var” diye konuşuyor. “Yurtta barış dünyada barış” düşüncesi, gençliğinden beri yüreğinde kalmış olan bir idealdi. Cumhuriyet fikri o tarihten kalmadır. 1913’te Sofya’ya giderken trenle Kazım Özak onu geçirmeye geldiği zaman “Bizi kurtaracak şey cumhuriyettir” diye açıklıyor. Sivas Kongresi ve Erzurum Kongresi sırasında Mazhar Kansu’ya tesettür, laiklik, cumhuriyet ve Latin alfabesine geçiş konularındaki görüşlerini anlatıyor. Ama bunları anlatmaya başlayınca en yakın arkadaşı “Çok hayalperestsiniz” diyerek odayı terk ediyor. İnandırıcı bulmuyor. Sonradan Atatürk’ün bir şakası var. Arada bir Mazhar Kansu’ya “Senin defterinde kaçıncı maddedeyiz” diye soruyor.
Türkiye öncüdür kılavuzdur, ışıktır
En büyük devrim tabii ki cumhuriyet devrimi. Cumhuriyet devrimi kendi içerisinde çok büyük anlamlar taşıyor. Yani evvela padişahın kulu olan insanlar vatandaş, yurttaş oluyor. Devlet birdenbire halkın, milletin oluyor. Ve egemenlik hakkı bir aileden millete geçiyor. Bir doğu ülkesinde, hele çok uzun bir zaman din devleti olarak kullanılmış, dincilerin ağır bastığı ortamda bunun yapılabilmesi, gerçekleştirilebilmesi dünyayı şaşırtan bir olaydır. Pek çok ülke bunun etkisinde kalmıştır. Nehru’nun anılarında var. Diyor ki: “Biz hapishanedeydik. İngilizlerle mücadele ediyorduk bağımsız olmak için. Atatürk’ün her başarısı sevindiriyordu ama büyük zafer, cumhuriyet; biz hapishanedeki odalarımızı yapraklarla, dallarla, çiçeklerle süsledik, bu bayramı orada öyle kutladık” diyor. Devrimler bütün dünyayı etkiliyordu. Doğunun en büyük şairlerinden olan Hint İkbal, “Hepimiz için Türkiye bir öncüdür, kılavuzdur, ışıktır. Bunun peşinden gitmek lazım” diyor.
Islahatçı değil bir devrimci
İnönü’nün anılarında var. “Biz Osmanlı ıslahatçısıydık. Atatürk devrimciydi” diyor. “Ben Atatürk’e inandığım için onun yanında kaldım. Bazı arkadaşlarımız kavrayamadılar. Kavrayamayınca uzağında kaldılar” diyor. Cumhuriyet’in ilanı çok büyük bir atılımdır. Bu bir uyanış, halkla birlikte olmak, halk devleti kurmuş olmak demektir. Milli egemenliğe saygı demektir. Sonunda bu elbette laikliğe gidecektir. Bunlar sömürücü ülkeler için iyi şeyler değil. Onlar daha durgun içine dönük birçok şeyi kader diye kabullenen mücadeleci olmayan devrimci olmayan topluluklardan daha çok mutlu oluyorlar onları daha kolay sömürüyorlar. Halkın peşinden gideceği insanın macera sever olmaması lazım. Atatürk bu konuda müthiş gerçekçi bir adam. Hesap adamı. Cesareti, kahramanlığı, yiğitliği, coşkusu, duyarlılığı bir yana ama hesap adamı. Enver Paşa ile Atatürk arasında hesap farkı vardı. En basiti Atatürk, Sarıkamış’ı yaşamaz.
Onun kadar dolaşmadılar
Karşımızda cahillik, yoksulluk, parasızlık var. İç ve dış mukavemet cepheleri, muhafazakârlık var. Osmanlı sisteminin yürütülmesini isteyenler var. Sadece 118 milyon lira olan bütçeyle bu işi yapmak mucizeye yakın bir iştir diyoruz ama asıl büyük iş bütün bu engelleri aşmak. Atatürk bir uygarlık velisi gibi. Tek tek köylere kadar gidiyor. Bütün Türkiye’yi dolaşıyor. Daha hiçbir cumhurbaşkanı Atatürk kadar dolaşmış değil. Birinci bütçemiz 118 milyon lira, 1938’deki bütçemiz 300 milyon lira. Tam üç misli bile olamamış.
Ekonomiyle birebir ilgili
Bir adım atacaksınız, Şeyh Said isyanı çıkıyor, kısmi seferberlik ilan ediliyor. Bir adım atacaksınız, İtalyanların güneybatı Anadolu’da gözü olduğunu anlıyoruz, kısmi seferberlik ilan ediliyor. Kısmi seferberlik bütçede çok ciddi sıkıntılara yol açması demek. Yani ordunu 50 bin kişiye indiremiyorsun. Gene de 200 bin kişilik orduyu tutmak zorundasın. Elinde cephane fabrikan yok, silah fabrikan yok, top fabrikan yok. Bağımsızlık temeli askeri sanayideki bağımsızlığa çok bağlı bir şeydir. Böyle bir dönemde bir de 1929’da bir de dünya krizi patlak veriyor. Düşündürücü zor bir dönem ama sükunet içerisinde İzmir iktisat kongresinde Atatürk Mahmut Esat Bey yardımıyla sonradan karma ekonomi denilen devletçiliği öneriyor, tartışılmaya açılmasını istiyor. Bizim dikkatimizden kaçmış bir şey Atatürk’ün dış politika ya da milli savunmayla ilgilendiği tarih ve dil işleriyle meşgul olduğu, oyalandığı düşünülür. Hayır, ekonomiyle birebir ilgili. Ekonomiyle ilgili tayinleri çok ince eleyip sık dokuyor.
Başıma dert icat ettim
Şah’tan Atatürk’e: Doğu’da kolordu kumandanınım
ŞAH (İran Şahı Rıza Pehlevi) çok memnun kaldığı programın sonuna gelmişti. 21 gündür Türkiye’deydi. Gazi ile birlikte birçok şehir, birlik, okul, müze, kurum ve kuruluş ziyaret etmiş, şerefine bir çok askeri ve sivil gösteriler düzenlenmişti.
Halktan büyük sevgi görmüştü.
Gazi ile protokolü bir yana atıp kucaklaşarak vedalaştılar. Dedi ki:
“Doğuda senin bir kolordu kumandanın vardır, unutma.”
İran’a dönmek üzere sağlam bir Türk dostu ve Türkiye hayranı olarak Ege vapuru ile Trabzon’a hareket etti.
Türkiye ne Amerikanlaşacak ne Batılılaşacak, o sadece özleşecektir
VENİZELOS Cumhuriyet balosuna eşiyle katıldı. Baloya Associated Press muhabiri Miss Doroty Ring de katılmıştı. Gazi’ye şu soruyu sordu:
“Türkiye’nin hangi bakımlardan Amerikanlaşması düşünülüyor?”
Bu aptal soruya Gazi şu yanıtı verdi:
“Türkiye bir maymun değildir, hiç bir milleti taklit etmeyecektir. Türkiye ne Amerikanlaşacak, ne de Batılılaşacaktır, o sadece özleşecektir.”
Başbakan Venizelos 1 Kasım günü İstanbul’dan törenle uğurlandı. Mutlu gitti. Türkiye ile Yunan dostluğu başlamıştı. Kıbrıs olayları çıkana kadar bu dostluk yıllarca sarsılmayacak, gelişecekti.
Ermenistan’da bir Türk başbakan
IĞDIR’a bağlı Alican Köyü’nde Türkiye-Ermenistan arasındaki Alican Sınır Kapısı bulunmaktaydı. Ermenistan Başbakan Yardımcısı, Tarım Bakanı ve mühendisler Türk tarafına geçmişlerdi. Türkiye ile Ermenistan arasında hiç bir sorun yoktu. Türkiye de Ermenistan da yeni, modern devletlerdi. Geçmiş Kars ve Lozan Andlaşmalarıyla kapanmıştı. Kin ve intikam ortaçağa özgü duygulardı. Yeni devletlere barış, insanlık, komşuluk yaraşırdı. Su konusu görüşüldü. Görüşmeden sonra Başbakan İnönü’yü ve yanındakileri Ermenistan tarafına davet ettiler. İnönü ve yanındakiler Ermenistan’a geçtiler. Serdarabat Barajı kıyısında birlikte öğle yemeği yediler.
YARIN: Saçlarını kesip süpürge yapan kadınlar