OluÅŸturulma Tarihi: AÄŸustos 16, 2000 00:00
dikkat; duvarlar üzerinize yıkılabilir! bunalıyoruz çocuk, bunalıyoruzÅŸekil veremediÄŸimiz ÅŸeylerinÅŸeklini alıyoruz...şükrü erbaÅŸagora' da daha önce "kapı" ve "pencere" üzerine yazdığım yazılardan sonra, onlarla aynı bütünlük içinde durduÄŸunu düşündüğüm ve üçlemenin son ayağı olarak gördüğüm "duvar"ı yazmak istiyorum. doÄŸrusunu söylemek gerekirse, her gün burun buruna geldiÄŸimiz, ama varlıklarının bile çoÄŸu zaman farkında olmadığımız bu tuÄŸla, taÅŸ, çimento, kum ve boyadan oluÅŸan devasa yapılanmalar hakkında ne yazabileceÄŸimi ben de merak ediyorum… duvar, gerçek anlamı dışında, hatta gerçek anlamını dışlayarak, kendisine soyut, ama kuvvetli bir anlam kazandırabilmeyi baÅŸarabilen bir sözcüktür aslında. durum böyle olunca ben de bir duvarcı ustasından duyabileceÄŸiniz teknik konulardan deÄŸil de, duvar sözcüğünün bizi nerelere götürebileceÄŸine, nerelere hapsedebileceÄŸine(!) deÄŸinmek istiyorum daha çok. 90'lı yılların başında kendini yeni yeni tanımaya, olgunlaÅŸtırmaya çalışan benim kuÅŸağımın gençleri hızlı bir deÄŸiÅŸimin içinde buldular kendilerini. o zamanlar, bize ne getireceÄŸini, bizden ne götüreceÄŸini bilmeden, sürecin bizim dışımızda geliÅŸtiÄŸinin farkında olarak, bir izleyici gibi bekleyip görmeyi, uzaktan yorumlar yapmayı tercih ettik. globalleÅŸen dünya insanlar arasına konulan duvarları yıkıyor, üstelik bu yıkımları büyük törenler ve konserler eÅŸliÄŸinde yapıyor, insanları birbirlerine daha da yaklaÅŸtırıyordu. bütün bunlar olurken, biz gülümsemeyi ihmal etmiyor, dudaklarımıza, insanlık adına kondurduÄŸumuz bir gülümseme ile dile getiriyorduk mutluluÄŸumuzu. aradan geçen on yıl boyunca kimi deÄŸerler allak bullak olurken, yerlerini yeni deÄŸerlere, ya da tanımı yeniden yapılmış eski deÄŸerlere bırakıyordu. tarih boyunca insanları birbirinden ayırmak için yine insanlar tarafından inÅŸa edilen 'berlin duvarı' nın yıkılmasından sonra çakıl taÅŸları ve molozları hatıra olarak toplanıp, paketler içine konularak satışa sunulurken, insanlar kendi ayıplarını, -ya da baÅŸarılarını mı demeliydim?- para karşılığı satın alarak, evlerindeki duvarın bir "duvar" olduÄŸunu unutup, onun en güzel yerine asarak, duvarlarını çoÄŸaltmayı, bir mutluluk olarak kabul ettiler... berlin duvarı yıkıldı yıkılmasına ama, biz duvarları kutsamaya, onların bölünerek çoÄŸalmasına izin vererek, bütün olup bitenleri dört duvar arasından izlemeye, gözlemlemeye devam ettik.o yıllarda hepimiz, insanı tanıma ve kiÅŸilik oluÅŸturma süreci içinde leo buscaglia' nın bize hoÅŸ gelen, kendimizi bulduÄŸumuz ve kolay okunan 'sevgi dolu' kitaplarını okuyor, arkadaÅŸlarımıza bu kitapları okumaları yönünde tafsiyelerde bulunuyor, yine, erdal atabek' in 'gençlik duvarları yıkıyor' adlı kitabında kendimizi buluyor, bir yandan duvarları yıkanların kendimiz olduÄŸu gibi bir yanılsama içine girerken, bir yandan da duvarlar arkasına çekilmeyi, bütün olup bitenleri o duvarlar ardından izlemeyi sürdürüyorduk. duvar sözcüğünün anlamsal olarak soyut bir kavramı çaÄŸrıştırıyor olması, onun gerçek anlamını ikinci plana itmesi yanında, her iki anlam arasındaki parçalanamaz bütünlük, giderek, bir ayrım yapmayı da gereksiz kılıyor. ilk çaÄŸlardaki insanlardan, maÄŸara adamlarından tutun da, bugünün çaÄŸdaÅŸ insanının 'başını soktuÄŸu' evlere kadar, bir mekana duyulan ihtiyaç, duvarlar üzerine açtığımız kapı ve pencerelere raÄŸmen, kendimizi içerde hissetmenin kanıksanmış güvenliliÄŸini oluÅŸturuyor. kanıksama olayını, alışkanlık duygusuyla abarttığınızda, ortaya, dört duvar arasında yaÅŸamaya gönüllü bir insan, evin ilk harfini oluÅŸturan ve duvar içindeki duvarlardan oluÅŸan bir oda çıkıveriyor. öyleyse nedir bir oda? duvarlarına asacağımız manzara resimleriyle dışarı kaçabileceÄŸimiz, duvar saati ile kendimizi yaÅŸlandıracağımız, 'yalnızlık güzeldir' mekanları mı? bizi, dışarlılıktan soyutlayan, dışarısının ya da bir evin de aslında oda olduÄŸunu unutmamazını gerektiren bütün ÅŸeylerden, duvarlar üzerine açtığımız bir pencere, hafta sonu piknikleri ya da evimizin balkonuna çıkarak kaçabilir miyiz yalnızca?sabahları kalkıp tıraÅŸ olmanın, kravat takıp iÅŸe gitmenin, bizden istedikleri gibi biri olmamın ardında sakladığımız kendi gerçeklerimizi dört duvardan oluÅŸan bir odaya sığdırıyoruz? bir odadan ya da duvarlardan kurtulmamızın tek nedeni kendimizi bir an önce baÅŸka odalara / duvarlara hapsetmak. oda, yaÅŸamın ilk harfini oluÅŸturuyor belki de. oradan yeni harflere çıkmak, yeni odalara yeni kapılar yeni pencereler uydurmak, odanın bizi tanımlamasına izin vermek bütün yaptığımız... bir oyuncuyuz, hepsi bu. bizden istenilen insan tipini, bizden beklenenleri oynayan, en çok da baÅŸkalarını oynayan, giderek sığınağımıza daha da çekilip, elini insanlara biraz daha uzatan zavallı bir adamın çırpınışlarından ne kadar ötede durabiliyoruz. birer oyuncuyuz; çocukluÄŸu oyunlara alınmayan, topu olduÄŸu için maçlarda kaleci olmasına ancak izin verilen, ÅŸimdi ise oyunlara katılmak bile istemeyen, topunu kendi elleriyle kesen küskün bir oyuncu.öyleyiz, çünkü bir duvardan gereÄŸinden fazla medet umuyoruz. nüfus artışı ve kentleÅŸme bahanelerimizle, toplumsal bir varlık olduÄŸumuzu unutuyoruz sıklıkla. kapılar içeriye doÄŸru açılıyor ve biz içerde kalmaktan korkuyor, dışarı çıkmak istiyor, dışarı çıktığımızda pencerenin bizi yutmasına izin veriyor ya da korunmak için de dört yanımızda dört duvar ile dolaşıyoruz sokaklarda; bireycileÅŸiyoruz!sahi, bir duvarın kaç yüzü vardır?..Ali Hikmet EREN - 16 AÄŸustos 2000, ÇarÅŸamba Â
button