Güncelleme Tarihi:
İsrail’in Ankara Büyükelçisi’nin makam telefonu çalıyor...
Arayan Türk Dışişleri Bakanlığı:
* Sayın Büyükelçi’yi bugün öğleden sonra saat 15.00’te bakanlığa bekliyoruz. Durum acildir...
Saat 15.00:
Kendisini karşılayan Türk diplomat daha koltuğa oturur oturmaz büyükelçiye şöyle diyor:
* Sayın Büyükelçi, şu andan itibaren Türkiye Cumhuriyeti İsrail Devleti’yle diplomatik ilişki seviyesini ikinci kâtip düzeyine indirmiştir.
Kısa ve kesin bir cümle... Ve şok...
İsrail Büyükelçisi ne diyeceğini bilemiyor. Ortada hiçbir şey yokken böyle bir karar. Büyükelçi kireç gibi bir yüzle oradan ayrılıyor.
Sizce böyle bir olay olmuş mudur?
Evet. 1980’de bu olay aynen yaşanmıştır. Dönem 12 Eylül askeri yönetim dönemidir. Kenan Evren Devlet Başkanı’dır. Dışişleri Bakanı İlter Türkmen’dir...
12 Eylül yönetiminin böyle ani ve keskin bir kararı neden aldığı halen bilinmez.
O sır İlter Türkmen’dedir...
Türkiye ile İsrail’in diplomatik ilişkisi 1995’e kadar böyledir. Maslahatgüzar şeklinde...
Bu olayı şunun için aktardım...
O tarihte kitle iletişimi çok zayıftı. Tek kanallı bir hayat vardı...
Ne internet, ne de özel TV’ler... Dünya henüz dijital değildi. Bu yüzden bu keskin karar halka yansımamıştı bile...
Tepki de yoktu. Ne internetten bir yorum, ne TV’de bir tepki...
Çünkü “Ben yaptım oldu” diyenlerin devriydi.
ŞİMDİ FARKLI
Peki ya şimdi...
İsrail’in Büyükelçimiz Çelikkol’a yaptığı terbiyesizlikten sonra iki ülkenin internet yorumcularının ne yazdıklarına baktım... Jarusalem Post’un internet sitesine 400’e yakın yorum geliyor. Büyük bölümü “Türklere yapılan bu muameleyi” destekliyor. Fanatiklerin ilk günü...
Aynı gün Türkiye’deki internet gazetelerinin yorumcuları benzeri bir tepki veriyor. Hakaretler yükseliyor.
İkinci gün olay daha da netleşiyor. İsrail’de yorumlar çeşitlenmeye başlıyor.
Ve o noktada bir şey oluyor.
Dünyanın dört bir tarafından Jarusalem Post’a yorum geliyor.
Yorumların içinde Türkler de var.
Ve diyorlar ki:
* Bu da yapılır mı? Yakıştı mı?
İsrailli ve Türk yorumcular arasında fanatizmin ötesinde bir platform oluşuyor. İnternet sınırları aşıyor.
İç politikanın fanatik localarında oturan siyasetçilerin ötesinde sessiz bir çoğunluk dijital bir diplomasi başlatıyor. Halkların diplomasisi...
Gelen yorumların büyük bölümü şöyle diyor:
* Neden birbirimize düşüyoruz. Bu muameleyi hiç kimse hak etmez. Bize yakışıyor mu?
Bu arada Türk tarafında da yorumlar da çeşitleniyor.
Sonunda fanatik yorumlar azalmaya başlıyor. Türkler ve İsrailliler bu dijital platformda gezegenin her yerinden yorumlarıyla konuşuyorlar.
Ve sonunda İsrailli bakan özür diliyor.
Özür diliyor çünkü kendi kamuoyundaki yorumlar da fanatizmi eziyor.
Dünyanın her yerinden gelen yorumlar bakan yardımcısını özür dilemeye itiyor.
Budur işte dijital dünyanın sınırları aşan özgür vicdanı..
Budur “lokal kafaların, yerel çıkarların, fanatik politikaların çok ötesinde büyüyen dijital dünya...
Geniş ve kablosuz halk diplomasisi...
Dikkat edin yalnızca demokrasi dışı ülkelerde yasak ya da kısıtlıdır internet.
İKİNCİ YAZI:
Neredesiniz?
ENDONEZYA’da deprem oldu 300 bine yakın insan öldü.. Yardım kampanyaları açıldı. Cep telefonları operatörleri bağış kampanyaları başlattı. Bankalar yine öyle. TOKİ orada evler yaptı. Kızılay alarma geçti.Haiti’de deprem oldu. 200 bine yakın insan öldü.
Hâlâ enkaz altından ceset çıkıyor. Ama Endonezya’daki depreme olan heyecanı yok. Özel sektör sessiz. TOKİ sessiz. Ne bağış, ne yardım kampanyası var.
Acaba neden? Din farkı mı?
Kızılay Genel Müdürü Ömer Taşlı’ya bunu sordum.
“Olur mu?” dedi ve ekledi:
“Acının dini olmaz. Felaketin ırkı olmaz. Haiti’ye ekip gönderdik. 5 uçak daha gidiyor. Bugün yarın kampanya başlatacağız.”
Tamam devlet gerekeni yapıyor. Ama ya özel sektör? Sivil toplum kuruluşları hâlâ sessiz... TÜSİAD, TOBB neyi bekliyor? Endonezya için dualarla yardım toplayan büyükşehir belediyeleri nerede?
Brad Pitt 1 milyon dolar bağışladı. Mesela televizyon dizilerinden, yarışma programlarından milyonlarca dolar kazanıp, altına Ferrari, Porsche çeken bizim sunucular, oyuncular nerede? Neredesiniz?
ÜÇÜNCÜ YAZI:
TÜSİAD’ın Ankara kontenjanı bitti mi?
TÜSİAD’ın yeni yönetiminde Hamdi Akın yok... Neden? Acaba bir çatlama mı var? Bu sorular giderek artıyor.Mesela İzmir’den gelen üye değişti. Ama yerine yine İzmir’den bir üye geldi. Hamdi Akın Ankara’dan girmişti yönetime. Şimdi Ankara’dan kimse yok. Yani Anadolu’dan kimse yok.Bu durum TÜSİAD’ı Anadolu’dan kopartmaz mı? Mesela Anadolu’nun ilk girişimci evladı Vehbi Koç olsa acaba bu duruma ne derdi?
DÖRDÜNCÜ YAZI:
İhale için bir anlaşma var mıydı?
* MAÇ yayınları ihalesi için önceden bir anlaşma yapılmış mıydı?
Buna Kulüpler Birliği Başkanı Aziz Yıldırım, TFF, Digiturk, Türk Telekom “evet” demiş miydi?.
Yükselen söylenti şu:
* Digitürk 250 milyon dolara maç yayınlarını, TRT özet yayınları, Türk Telekom da internet haklarını alacaktı. Yaklaşık olarak 300 milyon dolar.
Ama sonradan iş değişti... Türk Telekom ciddi bir rakip oldu.
Ve Mehmet Emin Karamehmet 100 milyon dolar fazladan ödedi...
İddia bu... Bu iddia soruları tetikliyor. ...