Diasporanın önde gelenleri arayıp gördüğümüz gerçek miydi diye sordu

Güncelleme Tarihi:

Diasporanın önde gelenleri arayıp gördüğümüz gerçek miydi diye sordu
Oluşturulma Tarihi: Şubat 04, 2007 00:00

Önümüzdeki birkaç yılda, Avrupa Birliği süreci ve Kuzey Irak’la birlikte Türkiye’nin uluslararası platformdaki en önemli sorunu Ermenilerin soykırımı dünyaya kabul ettirme kampanyası olacak. ABD Senatosu’ndaki tartışmalar ve ABD Temsilciler Meclisi’nin onayının ardından yeni bir perdenin açılması ve Türkiye’yi zora sokacak farklı bir sürecin başlatılması endişesi yaygın.

Oysa, psikolojik koşulları iyi değerlendirip, avantaja dönüştürmek mümkün. 30 yılını toplumlar arasındaki düşmanlık, çatışma ve uzlaşma koşullarını incelemeye adayan, Türk Ermeni Uzlaşma Komitesi’nde görev yapan ABD’nin Virginia Üniversitesi profesörlerinden Vamık Volkan "Hrant Dink’in cenazesinden sonra ortaya çıkan tablo tüm dünyadaki Ermenileri çok şaşırttı, etkiledi. Bu psikolojik süreci değerlendirip acilen diyalog zemini oluşturmakta yarar var" diyor.

Birçok ülkenin "soykırımı" resmen kabul etmesi, ABD’de bu yolda zaferin yaklaştığına dair güçlü işaretlerin gelmesi Ermenistan, Avrupa ve ABD Ermenilerinin psikolojik sürecini nasıl etkiledi?

- ABD’deki Ermeni lobisi sanıldığından daha güçlü, Türk lobisi ise sanıldığından daha etkisiz. Ermeni lobisi tek konuya odaklanmış durumda. Kararlılıkları azalmıyor, gün geçtikçe artıyor. Avrupa’daki Ermenilerin soykırım tezleri ise birçok ülkede artık tartışmasız gerçek muamelesi görüyor. Dünyanın dört bir yanındaki ülkelerin parlamentolarından birbiri ardına gelen soykırım onayları kararlılıklarını pekiştirmiş durumda. Ermeni lobisinin başarıları Ermeni diasporasının kimliğini değiştirmez. Bu kimliği kaybetmemek için Türklerle mücadeleye devam edecekler. Diaspora Ermeni kimliğinin Türkleri "düşman" görmeyecek noktaya gelmesi için Türklerle diyalog kurması ya da Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra gelişen dramatik tepki gibi birçok olaya tanık olması gerekir.

Geçen yıllarda Türk ve Ermeniler arasında oluşturulmaya çalışılan, birkaç toplantı yaptıktan sonra dağılan Uzlaşma Komisyonu girişimi sizce neden tıkandı?

- Komisyonun yönetimi Amerikalılardaydı. Psikolojik süreci hiç dikkate almadan, konuya sadece teknik bir sorun gibi yaklaştılar. Win Win (iki tarafın da kazançlı çıkması) stratejisini uygulamaya çalıştılar. Taraflar arasında empati kurulamadı. Diaspora Ermenileri zaten "Soykırım olmuştur, bu gerçektir, neyi tartışıyoruz" görüşünde. Bu psikolojiyi dikkate almak, çözüm geliştirmek gerekirdi. Bunun yerine Amerikalılar, bir Amerikan hukuk firması kanalıyla Ermenilere "Tamam kazandınız, bu bir soykırım. Ama yapacak bir şey yok, para ya da toprak isteyemezsiniz çünkü zamanaşımına uğradı" dedi. Türklere ise "Evet siz kazandınız. Yaşananlar soykırımdı fakat karşıdakiler sizden hiçbir şey talep edemeyecek" dedi. Psikolojik süreçler ihmal edilip olay böylesine bir pazarlığa dönüşünce iki taraf da ikna olmadı, çatışma koşulları ortadan kalkmadı.

DİYALOG SÜRECİ BAŞLAMALI

Diasporanın "zafere" koştuğu bir dönemde Ermeni sorunu ya da soykırım tartışmaları konusunda geçmişte başlatılan diyalog ve uzlaşma sürecine geri dönülebilir mi, dönülse herhangi bir sonuç alınabilir mi?

- Türkiye’nin çözüm arayışına yönelmesinin ne kötülüğü olabilir ki? Çözüm arayışı ulusal kimliğimizi aşağılamaz tam tersine tüm dünyanın takdirini kazandırır. Soykırım konusu tüm dünyada yaygın şekilde kabul edilen bir görüş olacak. Ardından tazminat ve toprak talepleri gelebilecek. Bu gelişmeleri görüp, harekete geçmek gerekiyor. Milliyetçilik ülkeyi korumak için çözüm geliştirmek demektir. Acilen diyalog sürecini başlatmak en akılcı yol. Karşı tarafın iddialarını tamamen kabul etmemiz gerekmiyor. Empati kurmamız lazım. Ne yazık ki Türkiye, dünyaya kendini yeterince anlatamadı. Örneğin, Muhteşem Süleyman Sergisi gibi etkinlikler, birçok ülkede, hatta ABD’de bile Türkiye’nin geçmişteki uygarlık kurucu rolü hakkında çok şey öğretmişti. Bu tür kültürel projeleri zamanında yapsaydık, şimdi yerleştirilmeye çalışılan kötü imaj dünyada bu kadar kolay kabul görmezdi. Tüm bu olumsuzluklara karşın, Hrant Dink’in cenazesi sırasında yaşananlar bir umut oldu. Gelişmeler, Ermenistan’da büyük yankı uyandırdı. Ardından diasporadaki önemli isimlerden, bu etkiyle, diyalog zemininin yeniden oluşturulabileceğine dair düşünceler duydum.

Geçen hafta Türkiye’de bazı kişiler, kurumlar cenazedeki protesto yöntemini hararetli bir tartışmaya dönüştürmeyi denedi. Sizce bu koşullarda, hálá umut var mı?

- Bu kadar hassas bir süreçte, yurtdışındaki gelişmeler bir yana, yapılan iş sadece Türkiye içindeki sosyal ilişkiler açısından bile ateşle oynamak kadar tehlikeli.

Sizce ne yapılmalı? Türkiye şu andaki psikolojik süreci akılcı uzlaşma yolunda nasıl avantaja çevirebilir?

- Cinayetin ardından sokağa dökülen yüz binlerce kişi tüm dünyaya Türklerin insancıllığını bir kez daha sergiledi. Psikolojik açıdan çok önemli bir etki oluşturdu. Bu atmosferin hızla değerlendirilmesi lazım. Bu yaklaşımı pekiştirecek, güçlendirecek bir tavır sergilenmeli. Ardından iletişim zemini oluşturmak için çaba gösterilmeli.

KABAHAT AYNI ZAMANDA AVRUPALILARIN

Türkiye’de, AKP Hükümeti seçim sürecine girdi. Özellikle milliyetçi eğilimi güçlü seçmenler arasında oy kaybetmekten endişe ediyor. Bu koşullar altında, seçmenin tepkisini almadan Ermeni sorununa alternatif geliştirmek sizce mümkün olabilir mi?

- Önemli olan durumun vahametinin farkına varmak ve harekete geçmeye karar vermek. Bundan sonrası kolay. Atatürk devrinde büyük felaketlerden sonra, cesaret ve heyecanla geliştirmeye başladığı modern Türk kimliğini gözden geçirmeli ve korumalı. Türkiye ne yazık ki Avrupa’nın kabul ettiği çağdaş bir ülke olamadı henüz. Fakat burada kabahat yalnız bizim değil. Aynı zamanda Avrupalıların. Öte yandan Türkiye kimilerinin arzu ettiği gibi bir Arap ülkesi de değil. Bush yönetiminin dayattığı ılımlı Müslüman ülke yaftası da çok yanlış. Bundan sonra sıra yapılması gereken kamuoyunun dikkatini çekmeden Ermenistan yönetimiyle diyalog kurmak. Gayri resmi yollardan, hatta gerekirse kapalı kapılar ardında iletişim zemini kurulabilir. Bu konu bir şov malzemesi haline getirilmezse, hükümet açısından da herhangi bir sorun doğurmayacaktır. Eğer, geçmişteki gibi bir uzlaşma komitesi kurulacaksa bunu mutlaka Türklerle Ermeniler kendi arasında kurmalı. Komitenin yönetimi başkalarına bırakılmamalı. Grupta toplum psikolojisini anlayan Türk ve Ermenilerin bulunması çok önemli. Böylesine bir girişime psikolojik liderlik yapacak birçok Türk, Ermeni var. Bizim sorunumuzu en iyi biz anlarız.

AKP hükümeti çözüm geliştirmeyi seçim sonrasına ertelese, yani yıl sonunda harekete geçse, Türkiye ne kazanır ne kaybeder?

- Sokaklara dökülen yüz binlerce kişinin dünyada yankılanan sesinin etkisi azalır. ABD’deki gelişmeler tamamlanabilir ve uzlaşmaz tutum içindekiler yeni bir koz kazanabilir. Bu nedenle zaman geçirmeden diyaloğu başlatmanın önemi var. Ermenistan’daki olası iktidar değişikliklerini de hesaba katmak gerekir. Seçimlerden sonra daha uzlaşmaz bir yönetim iktidara gelebilir. Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra ABD’de görüştüğüm bazı ılımlı Ermeniler de vakit kaybetmeden kurulacak diyaloğun etkili olacağını belirtti.

VAMIK VOLKAN KİMDİR?

Çatışan toplumların psikiyatristi

Kıbrıs asıllı psikiyatrist Prof. Dr. Vamık Volkan (74), 1986’da genel olarak büyük grup psikolojisini inceleyen ABD’nin Virginia Üniversitesi’nde Düşünce ve İnsan Etkileşimi Merkezi’ni kurdu. Filistin-İsrail, ABD-Sovyetler Birliği gibi sorun yaşayan ülkeler arasındaki gayriresmi diplomatik temaslarda etkin rol aldı. 2005 ve 2006’da Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi. Dünya Psikoterapi Konseyi’nden "Sigmund Freud" ödülünü aldı. "Çatışan Komşular: Türkler ve Yunanlar", "Körü Körüne İnanç: Kriz ve Terör Döneminde Geniş Gruplar ve Liderleri", "Kanbağı: Etnik Terörden Etnik Gurura" adlı kitapları yayımlandı. Yeni kitabı "Kimlik Adına Katillik" de yakında yayımlanacak.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!