Sefa Kaplan
Oluşturulma Tarihi: Nisan 15, 2002 01:41
Geçtiğimiz günlerde Ankara ve İstanbul'da Mülkiyeliler'in öncülüğünde yapılan iki mütevazı törenle Prof. Sadun Aren'in 80. doğum günü kutlandı. Bir zamanlar TİP milletvekili olan Prof. Aren, Behice Boran'la birlikte Mehmet Ali Aybar'a karşı yürüttüğü politik mücadeleyle de öne çıkmış bir isimdi. Halen kurucuları arasında yer aldığı ÖDP'nin onursal genel başkanı olan Prof. Aren'le dünü ve bugünü konuştuk.
80 yaşında olmak nasıl bir duygu?
- Şunu itiraf etmem gerekir ki, 80 yaşına girince biraz yaşlandığımı idrak ettim. 79 o kadar mühim değil mesela, olabilir. Ama 80, 79'a hiç benzemiyor. 80, yaşlı bir yaş.
Dönüp geriye baktığınızda, dolu dolu yaşadım diyebiliyor musunuz?
- Bir hayli şey yaşadığımı şimdi anlıyorum. Her şeyi yaşamak lazım. Hayatınızı bir şeye tahsis ettiğiniz zaman her şeyi yaşayamıyorsunuz. Hapislere girip çıktım mesela. Şimdi baktığımda, acaba herkes bir miktar hapis yatsa mı diye düşündüğüm oluyor. Çünkü o da bir şeyler öğretiyor insana.
Biri kalkıp da, ‘‘80 yılın özeleştirisini verin’’ dese, neler söylerdiniz?
- Keşke şunu yapmasaydım dediğim hiçbir şey olmadı. Her yaptığım şey doğrudur demiyorum ama öyle bir ikilem içinde olduğum bir hayat parçam yok.
80 öncesinde, devrimci veya ülkücü kesimden gencecik insanlar öldü sokaklarda. O süreçte siz de etkin bir siyasetçiydiniz. Bu insanların ölümü dolayısıyla herhangi bir vicdani sorumluluk hissetmiyor musunuz?
- Ben o insanların ölümünü kendi davranışlarıma bağlamadığım için böyle bir şey düşünmüyorum. Mikro düzeyde bakınca, mesela kendi oğluma yaptıramayacağım hiçbir şeyi başkasından istemedim.
Bir de parti politikası gibi makro ölçekler var ama...
- O düzeyde de şunu yapmasaydım, bunu yapsaydım diye bir şey aklıma gelmedi. Bu konuda öyle bir vicdan azabı duymuyorum.
Geçtiğimiz günlerde yaptığınız bir konuşmada 163'ün yeniden tesis edilmesini istediniz. Bu konuda ısrarlı mısınız?
- Elbette. Ben o zaman da kaldırılmasına karşı çıkmıştım.
Peki 141 ve 142'yi yeniden getirmek isteseler tavrınız ne olur?
- Ona karşı çıkarım.
Peki ama bu çifte standart olmaz mı?
- Olur tabii ama insan bazen çifte standart yapar. Ama şeriatın demokrasiyle barışacak bir görüş olduğu kanısında değilim.
Demokrasi, demokrasi dışı akımlara da varolma hakkı tanıması gereken bir sistem...
- Evet ama bir yere kadar. Şeriatı amaçlayan partiler, partiymiş gibi kabul ediliyor.
Değil mi?
- Değil tabii, onlar başka bir şey. Onlar başka bir dünya kurmak istiyorlar.
Devlet, sosyalistleri hapsetmekte haklıydı
Devlet sosyalistlerle barıştı mı?
- Tabii ki. Zaten devlet sosyalistlere eziyet olsun diye özel bir çaba sarfetmemiştir. Yasalar gereği, başına bir bela geleceği düşüncesiyle hapse atmıştır.
Haklı mıydı yani?
- Haklıdır tabii, sosyalistleri hapse atarak kendisini savunmuştur. Böyle durumlarda özel olarak kızılmaz zaten devlete. Şimdi bakıyorum ve rejimin kendisini savunduğunu açıkça görebiliyorum. Devletin kendisini savunmak mecburiyeti hissetmeyeceği bir sosyalizm yapmalıyız. Devrimci iddiaları olmayan bir sosyalizm yapmalıyız. Demokrasi içinde devrim olmaz.
Devrim fikri ne olacak?
- Vazgeçecek. Ondan vazgeçmezse rahat ettirmezler. Siz devlete karşı sınıf mücadelesi yaparsanız, devlet de tedbirlerini alacaktır.
O zaman proleteryaya da elveda...
- Elbette. Şimdi doğrusu, Sovyetler Birliği'ni kimse itmedi, kendi kendine çöktü.
Peki ama devrimden ve proleteryadan vazgeçen bir sosyalizmden ne kalır geriye?
- Asıl sosyalizm kalır. Halkın hakimiyeti kalır. Sovyetler Birliği'ndeki gibi bir sosyalizmi ne yapayım ben?
Bunu çok geç söylemiyor musunuz?
- Geç söylüyoruz ama hiç değilse söylüyoruz. Hatada ısrar etmenin bir anlamı yok.
Şimdi komünistim demek marifet değil
Memlekette ‘komünistim’ demek hiç bu kadar kolay olmamıştı. Burada trajik bir taraf yok mu?
- Evet var. Çünkü şimdi çok kolay bunu söylemek ve bu nedenle marifet değil. Bir tehlike teşkil etmediği için kimse ciddiye almıyor zaten.
Türban sorunu hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Türban takmayı mücadelenin bir parçası olarak düşünüyor şeriatçı kesim. Bizim ÖDP'liler de gidip onlarla işbirliği yapıyor. Halbuki en ufak bir taviz verilmemesi lazım. Tersine habire taviz alınması lazım.
Neredeyse faşizan bir yaptırım öneriyorsunuz...
- Bu konuda evet. Bu arkadaşlar buna müstahak. Çünkü yanlış bir şey yapıyorlar. Türbanı bir ordunun bayrağı gibi görmek lazım. Ve o bayrağa yapılabilecek muameleyi yapmak lazım. Bunların içinde son derece samimi olarak türban takanlar olabilir. Onlardan da, onları dikkate almak durumunda kalmadığım için özür diliyorum.
MÜCADELEYLE GEÇEN BİR ÖMÜR
1922 yılında Erzurum'da doğan Aren, 1944'te Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi ve aynı okula asistan olarak girdi. 1965-69 arasında TİP İstanbul milletvekilliği yaptı. 1968'de Çekoslovakya'nın Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmesi üzerine TİP'te başlayan tartışmalarda Behice Boran'la birlikte Sovyet yanlısı bir tutum izledi. Bunun üzerine TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar istifa etti ve Boran-Aren ikilisi TİP'e egemen oldu. 12 Mart döneminde yargılanıp 12 yıla mahkûm edildi. 12 Eylül'de ise bu kez DİSK davasından yargılandı. Daha sonra SBP ve ÖDP'nin kurucuları arasında yer aldı. Prof. Aren'in iktisat alanında yazılmış pek çok kitabı bulunuyor.