Güncelleme Tarihi:
NEŞE HACISALİHOĞLU'NUN DİĞER YAZILARI İÇİN TIKLAYIN....
KAMPANYADA DÃœN VE BUGÃœN.....TIKLAYIN
AİLE İÇİ ŞİDDETE SON KAMPANYASI TAM GAZ...TIKLAYIN...
İstanbul'da ve İstanbul dışında dokuz ilde verdiğimiz eğitimlerin bazılarını Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'na (SHÇEK) bağlı kuruluşlarda, genellikle toplum merkezlerinde çalışan personele ve kadınlara yönelik olarak gerçekleştirdik. Bazı illerde de sosyal hizmet kuruluşları personelini eğitime almak üzere organizasyonlar yaptık.
İşte bu süreç içerisinde çocuklara yönelik bir başka şiddetle yüz yüze geldik. Çocukları korumak üzere çıkartılan ancak korumaya çalışırken başka çocuklara şiddet uygulanmasına yol açan bu yeni düzenlemenin adı: Çocuk Koruma Kanunu.
2005 yılında yürürlüğe giren 5393 sayılı bu Kanununun uygulanması ile yuvalarda ve özellikle yetiştirme yurtlarında kalan çocukların haklarının ihlal edildiğine ve istismar edildiklerine tanık olduk.
Ailesi olmadığı veya ailesinin bakım ve gelişimini sağlayamadığı ya da yaşamı risk altında olduğu için koruma altına alınan çocuklara aile olan devletin, çocukluk ve gençliklerini kendine bağlı kuruluşlarda geçiren çocuklara karşı kendi koyduğu kuralların uygulanmasından kaynaklanan bir şiddetti.
Bu durumu daha iyi anlayabilmek için öncelikle kanunun ilgili maddelerine göz atalım;
2005 yılında çıkan 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun amacı: "Korunma ihtiyacı olan veya suça sürüklenen çocukların korunmasına, haklarının ve esenliklerinin güvence altına alınmasına iliÅŸkin usûl ve esasları düzenlemektir" (Madde:1) der.Â
Kanunun 3.Maddesinde ise bu çocuklar tanımlanır ve a .1. "Korunma ihtiyacı olan çocuk: Bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimi ile kişisel güvenliği tehlikede olan, ihmal veya istismar edilen ya da suç mağduru çocuğu", 2 ise "Suça sürüklenen çocuk: Kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuğu" ifade eder.
Madde 4.1. " Bu Kanunun uygulanmasında, çocuÄŸun haklarının korunması amacıyla;Â
a) Çocuğun yaşama, gelişme, korunma ve katılım haklarının güvence altına alınması,
b)ÇocuÄŸun yarar ve esenliÄŸinin gözetilmesi,Â
k) Çocukların bakılıp gözetildiÄŸi, tedbir kararlarının uygulandığı kurumlarda yetiÅŸkinlerden ayrı tutulmaları"nı,Â
Madde 5.1. c-Bakım tedbiri, çocuğun bakımından sorumlu olan kimsenin herhangi bir nedenle görevini yerine getirememesi hâlinde, çocuğun resmî veya özel bakım yurdu ya da koruyucu aile hizmetlerinden yararlandırılması veya bu kurumlara yerleştirilmesine,
Madde 6 - (1) Adlî ve idarî merciler, kolluk görevlileri, sağlık ve eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, korunma ihtiyacı olan çocuğu Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bildirmekle yükümlüdür. Çocuk ile çocuğun bakımından sorumlu kimseler çocuğun korunma altına alınması amacıyla Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna başvurulmasına hükmeder.
Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği'nin Kanun henüz tasarı iken yaptığı açıklamada "anılan kanun ile bakım ve barınma kararlarının yerine getirilmesine ilişkin olarak yapılacak yeni düzenlemenin mevcut SHÇEK gerçekleriyle bağdaşmadığını, kuruma intikal eden olaylarda ve acil bakım gerektiren durumlarda ve diğer bakımı gerektiren durumlarda gerekli önlemler derhal alınarak çocuğun, resmî veya özel kuruluşlara yerleştirileceğinin yer aldığı, ülkemizde haklarında korunma kararı alınan çocukların yerleştirilebileceği özel kuruluşlar olmadığı, mevcut yasal düzenlemelere göre olmasının olanaklı olmadığı" hususu vurgulanmış, ancak bu görüş dikkate alınmamıştır ve Kanun'da aynen yer almıştır.
Kuşkusuz ÇOCUKLARI KORUMAK AMACIYLA ÇIKARTILAN BU KANUN, KAPSAMA DAHİL ÇOCUKLAR için OLAN yararları tartışılamaz.
Ancak bir yandan yaptığımızı, öte yandan yıkarsak yapılan ne kadar anlamlı olur?
Kanun yürürlüğe girdiğinden bu yana, ihmal ve istismar edilen, suç mağduru olan ya da suça sürüklenen çocuklar koruma altına alındığında, SHÇEK Çocuk Yuvaları ya da Yetiştirme Yurtlarına yerleştirilmektedir. İşte sorun burada başlamaktadır.
 Her hangi bir rehabilitasyon hizmeti almadan doğrudan bu kuruluşlara yerleştirilen çocuklar, orada yaşayan ve zaten kurum bakımının olumsuz etkilerini yaşadıkları için bunalan, ergenlik döneminin getirdiği dürtüsellik ve uçarılıkla akranlarından daha kolay etkilenen çocukları kolayca etkiliyor, kurumdan kaçmaya özendiriyor, suça yöneltiyor, yaşamlarını bu şekilde devlet eliyle tehlikeye atıyor…
Yani devlet anılan kanunun 3üncü maddesinde tanımlanan çocuklara sahip çıkarken, yuva ve yurtlarda kalan çocukların (madde 4.1 ile) belirlenmiş haklarını ihlal ediyor ve bir kısmının 3üncü maddede tanımlanan çocuk haline gelmesine seyirci kalıyor.
Eğitim verdiğimiz bir çok ilde ilgili kurumların bu konudaki yakınmalarını, çaresizliklerini dinledim, umutsuzluklarını, karamsarlıklarını gözlemledim.
Doğu illerinden birinde karşılaştığım bir kuruluş müdürü "Yurda bir süre önce uyuşturucu kuryesi olarak kullanılan bir kızın gönderildiğini, kızın sürekli gitmesine izin vermeleri için yalvardığını, 'Burada kalamam, yerim belli, beni bulurlar, mutlaka öldürürler.' dediğini, kendisinin çocuğun başka bir ile nakli için çaba gösterdiğini ancak ne genel müdürlükten ne de diğer illerdeki kurumlardan destek alamadığını, bir süre sonra yurdun karşısında yabancı şahısların belirdiğini, bunun üzerine Emniyet Müdürlüğü'nden yardım istediğini, yurda bir süre için koruma verildiğini, bu süre zarfında kızın yurttaki çocuklardan ikisini de ayartarak kaçtığını" söyledi.
 "Bir çocuk için içeride kalan yüze yakın çocuğun hayatının tehlikeye atılması çözüm değil" diyen müdür, " isyan edecek noktaya geldiğini" de belirtti.
Kuruluş Müdürü'nün anlattıklarını,  daha sonra ziyaret ettiğim Emniyet Müdürü de aynı çaresizlik ifadeleriyle doğruladı.
Nitekim benzer bir şikayetin Diyarbakır'da devlet yetkililerine SHÇEK görevlileri tarafından da yapıldığı, 12 Mart 2007 tarihli Radikal Gazetesi'nde "Diyarbakır'da SHÇEK yetkilileri şikâyetçiydi: Diyarbakır'da ayrı bir birim olmadığı için suça itilen çocuklar, diğer çocuklarla aynı yerde kalıyor. Suçlu çocuk kuruma bir gelip üç çıkıyorlar. Çünkü diğer çocukları da kandırıp suça yönlendiriyorlar." yer aldı.
SHÇEK'e bağlı 96 çocuk yuvası ve 110 yetiştirme yurdu var. Bu tür çocuklara hizmet veren rehabilitasyon merkezlerinin sayısı ise belki bu rakamın onda biri kadar.
Konuya ilişkin olarak İstanbul İl Sosyal Hizmet Müdürlüğü'ne bağlı olarak hizmet verecek olan Kemerburgaz 'Ağaçlı Çocuk ve Gençlik Merkezi'nin '' açılış töreninde konuşan Devlet Bakanı Nimet Çubukçu "Çocuk Koruma Kanunu ile ülke çocukları için çok önemli bir adım atıldı. Fakat yasanın yürürlüğe girdiği tarihte henüz kurumsal anlamda Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun hazırlığı yoktu. Bu eksikliklerimize rağmen kanunla ihtilafa düşen ya da başka sebeplerle ticari anlamda cinsel sömürüye maruz kalmış kız çocuklarımız da dahil olmak üzere, alınıp, kurumlarımıza getirildi.
Bu çocuklara yasa gereği bu hizmeti vermek durumundaydık. Yaklaşık 1 yıllık bu süreç içinde bu konu basında inanılmaz derecede yanlış ve olumsuz şekilde ele alındı. Özellikle tedbir kararıyla kurum bakımına bırakılan çocuklar, neredeyse geldikleri günün ertesi kurumu terk ettiler veya çok yakın bir zaman içinde kendi aileleri tarafından kaçırıldılar.'' şeklindeki açıklamaları son derece anlamlı ve düşündürücü.
SHÇEK'ten sorumlu bakan "Genellikle ticari cinsel sömürüye maruz kalan bir kız çocuğunu kurum bakımına aldıklarında 'Kız yurdundan konsomatrisliğe', ''Kız yurdundan fuhuşa', 'Erkek yetiştirme yurdunda kalan çocuklar hırsızlık yaparken yakalandı' gibi manşetler atıldığına" işaret ederek, "Bu nedenle bir şekilde kurumsal bakım altında bulunan ve hiçbir şekilde kanunla ihtilafa düşmeyen çocukların neredeyse tamamı hakkında toplumda yerleşik ve olumsuz bir kanaat oluştuğunu" belirtip, ''Sınıflarında kaybolan bir şey için önce bu çocukların çantaları arandı. 14-15 yaşındaki kız çocukları okulda, arkadaşlarının anneleri istemediği için sınıfta arkadaşsız kaldı'' şeklinde konuştuğu 9 Şubat 2007 tarihli Sabah Gazetesi'nde yer aldı.
Yurtlarda yaşayan çocuklar, Kanun kapsamında koruma altına alınan çocuklardan etkilenerek yurtlardan kaçmasalar bile, onlarla aynı mekanda kaldıkları ve bu çocuklar bir rehabilite hizmeti almamaları nedeniyle kısa süre içinde kurumdan kaçıp aynı suç ortamına döndükleri ve yakalandıklarında 'yurt çocuğu' denildiği için yurtta kalan çocukların da etiketlenmesine isyan eden bakan Çubukçu'nun isyanına biz de katılıyoruz.
Bu konuda basının hataları, insanların yanlış ön yargıları olsa bile bu sonuçların ortaya çıkacağı konusunda daha başlangıçta görüş bildiren meslek odalarının görüşünü dikkate almayan, alt yapısını hazırlamadan Kanun çıkaran da, uygulayan da aynı devlet değil mi?
Üstelik anılan Kanun yürürlüğe girdikten sonra SHÇEK'in ilgili kuruluşlarına bu çocukların rehabilitasyonunu gerçekleştirecek sosyal hizmet uzmanı, psikolog gibi meslek elemanları alınmadığından, bu uygulama zaten eksik kadro ile çalışılan o illerdeki çeşitli kuruluşlarda iş yüküne boğulmuş şekilde çalışanların görev ve sorumlulukları arttırdı.
Bazı illerde rehabilitasyon merkezleri açıldı ise de, eleman verilmediğinden ilde görevli uzman ve psikologların kendi görevleri dışında bu merkezlerde de sorumluluk almasını sağlayan yeni görevlendirmeler yapıldı.
Görünüşte kanun, kurum, kuruluşlar ve elemanlar mevcut. Ancak, verilen hizmet ne yazık ki yeterince etkin olamadığı için var olan çocukları da kaybedebiliyor, çocukların yurtlardan kaçmasını engelleyemiyor, madde kapsamında yeni yeni çocukların ortaya çıkmasına da neden oluyor, sonra dönüp gazetelerde bilinçsizce bu çocukların etiketlendiğini görüyor ve buna itiraz ediyoruz.
Bu durumda hatalı olan kim? Bu çocukların topluma kazandırılması için özveri ile çalışan ama iş yükü, zaman ve eleman yetersizlikleri nedeniyle onların psikolojik problemlerine yeterince eğilemeyen meslek elemanları mı? Aynı nedenlerle kuruluşlarda gerek çocuklar, gerekse personel üzerinde yeterince etkin bir denetim ve kontrol sistemi kuramayan, o ilde koruma altına alınmış ancak hayatı risk altında olduğu için başka bir ile gitmesi gereken çocuğun naklini yaptıramayan ve kurumlar arası iletişimsizlik nedeniyle gizlilik ilkesini işletemeyen ve bu çocuklarla birlikte diğer çocukların yaşamını da riske attığı söylenen kuruluş müdürleri mi? Bu kuruluşlarda görev yapan diğer personel mi?
Yoksa onlara gerekli koşulları sağlamayan, kapasite üstü iş yükleyerek iş veriminin ve kalitesinin düşmesine neden olan, kurum açıp eleman tahsis etmeyen, uzun bir süredir yaşanan ve artık basına da yansıyan bu soruna ve bu konuda kendi personelinin şikayetlerine kulak tıkayan, sorun çıktığında ise o kurumun müdürü ya da personelini sorumlu tutan, hakkında işlem başlatarak olayları çözümlediğine inanan SHÇEK Genel Müdürlüğü mü? Yoksa yeterli alt yapıyı oluşturmadan Kanunu yürürlüğe sokan devlet mi?
Hatalı ya da sorun çıktığında sorumlu tutulan kim olursa olsun; elbette en fazla zarar gören, bu şekilde şiddete uğrayan çocuklar... Hakları ihlal edilen, istismar edilen çocuklar...
Biz eğitimlerimizde ister kadın, ister erkek, ister yaşlı, ister çocuk olsun aile içinde şiddet göreni ya da gördüğüne tanık olanı devlet kurumlarından yardım istemeye, yasalardan yararlanmaya teşvik ediyoruz.
Peki devletin ihmal ve istismar ettiği çocuklarımız için kimden yardım isteyeceğiz?Kimin bu sorunu çözümlemesini isteyeceğiz?