Devlet ‘düşman ’aileler ‘hain’ BDP ‘light’

Güncelleme Tarihi:

Devlet ‘düşman ’aileler ‘hain’ BDP ‘light’
Oluşturulma Tarihi: Mart 03, 2012 00:00

Bugün “taş atan çocuklar”, 1990’larda sokağın riskleriyle tanışan, kimi mendil satan, kimi uyuşturucu ve kapkaç gibi suçlara itilen, sağlıksız bir politikleşme süreci yaşayan kuşağın çocukları. BDP’yi “reformist” ve “light”, kendilerine engel olmaya çalışan ailelerini “hain” olarak nitelendirebilen, polis üniforması ve zırhlı araçlarla özdeşleştirdikleri devleti “düşman” olarak gören, çocuk yüreklerindeki “kin” tarafından yönetilen, PKK’yı “tek irade” olarak yücelterek kabul eden bir kitle.

Haberin Devamı

POZANTI M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda yaşadıklarını anlatan çocuklar, darbeye ve sarsıntıya dayanıklı ülke gündeminde kendine bir şekilde yer açmayı başardı. 

Çocukların İnsan Hakları Derneği’ne verdikleri ve medyaya yansıyan ifadeler kan donduracak türdendi ne var ki yeni değildi.Temmuz 2011’de bu iddiaların ardından harekete geçen savcılığın çalışması hangi noktada, Adalet Bakanlığı da dahil bilen pek yok.

Geçen hafta yeniden gündeme gelen, sosyal medyada hızla yayılan ve nihayet ülke gündemine gelen “Pozantı rezaleti”, Ankara-Adana-Mersin hattında hareketlenmeye yol açtı.

Adalet Bakanı, konunun karanlıkta kalmasına izin verilmeyeceğini, ilgili taraflarla görüşüleceğini, sorumluların göz yaşına bakılmadan cezalandırılacaklarını söyledi.Adalet Bakanlığı cezaevine önce bir, sonra 3 müfettiş yolladı, CHP’li bir grup vekil iddiaları araştırmak için olay mahaline gitti, keza BDP’liler.
Sivil Toplum Kuruluşları raporlar ve bildiriler hazırlayıp ardı ardına kamuoyuna açıklamalar yaptı.

Haberin Devamı

NE YAPTIM?

/images/100/0x0/55eaf903f018fbb8f8a2a80f

Adana ve Mersin’e gittim. Konuya hâkim STK’ların (İŞTAR, GÖÇ-DER, Mersin ve Adana İnsan Hakları Dernekleri yetkilileriyle, çocuklarla görüşenlerle ve çocukların yakınlarıyla konuştum.

Parmağın işaret ettiği yere bakmak yerine Pozantı’ya giden yolun nereden geçtiğine odaklanmaya çalıştım.
TMK (Terörle Mücadele Kanunu) kapsamında “taş atan çocuklar” olarak değerlendirilen ve yaşları 9 ila 17 arasında değişen çocukların yaşadıkları atmosferi tanımaya, nasıl “suçlu”ya dönüştüklerini anlamaya çabaladım.
“Bu çocuklar maşa olarak kullanılıyor” cevabı kabul etmesi ve arkasında durması kolay bir argüman.
Gördüklerimden, dinlediklerimden sonra anlatacaklarım “ense karartacak” türden olacak...

KİM BU ÇOCUKLAR?

Mersin, 1990’lı yıllarda Güneydoğu’dan yoğun şekilde göç alan kentlerden.Köylerinden, mezralarından vb (toplam 3485 yerleşim yeri boşaltıldı) uzaklaştırılan aileler Mersin’de 22 mahalleye yayılacak şekilde yerleşmiş.

Haberin Devamı

Geleneksel aile yapısı ve yaşam tarzından kopuş, kente uyum sağlayamamak ve elbette yoksulluk; şaşkın, umutsuz ve güvensiz bir kitle yaratmış.
Bugün “taş atan çocuklar”, 1990’larda sokağın riskleriyle tanışan, kimi mendil satan, kimi uyuşturucu ve kapkaç gibi suçlara itilen, sağlıksız bir politikleşme süreci yaşayan kuşağın çocukları.

Bugün “otonom ve kaotik” bir yapılanma olarak varlığını sürdüren, BDP’yi “reformist” ve “light”, kendilerine engel olmaya çalışan ailelerini “hain” olarak nitelendirebilen, polis üniforması ve zırhlı araçlarla özdeşleştirdikleri devleti “düşman” olarak gören, çocuk yüreklerindeki “kin” tarafından yönetilen, PKK’yı “tek irade” olarak yücelterek kabul eden bir kitle.

Haberin Devamı

KAOTİK VE OTONOM

İŞTAR, Mersin’de TMK kapsamında gözaltı ve cezaevi deneyimi olan çocuklarla ve aileleriyle ilgili çalışmalar sürdür

/images/100/0x0/55eaf903f018fbb8f8a2a811
en bir kurum.
2011’de çocuklarla grup çalışması yapan uzmanlardan Doktor Didem Gediz Gelegen’le İŞTAR’daki ofisinde konuşuyoruz.
“Çocukların ne anlattığıyla ilgileniyor bugün herkes. Ama bunlar geçen yıldan itibaren konuşulan, rapor halinde yetkililere sunulan şeyler. İlgilenilmeyen tek şey şuydu; bu sirkülasyon sürekli olarak devam ediyor. Bu çocuklar sürekli olarak gözaltına alınıyor, cezaevine yollanıyor ve oradan da çok kötü deneyimlerle çıkıyorlar. Paramparça bir çocukluk; çocukluk mu yetişkinlik mi belli değil” diyerek başlıyor sözlerine Didem Gediz Gelegen ve devam ediyor:
“Kürt siyasetinin içindeler ama bir taraftan da kaotik ve otonom bir halleri var. Basın açıklamaları veya yürüyüşler sırasında BDP yöneticileri ortalığı sakinleştirmeye çalışırken bir çocuk taş atıyor ve çatışma başlıyor. Yetişkinler aslında bu durumdan rahatsızlar; söz de geçiremiyorlar.Burada göreve başlamadan önce çocuk haklarıyla ilgili okuduğum yazılarda bahsedilen şuydu: ‘çocukların siyasete malzeme yapılmaması, istismar edilmemesi, kullanılmaması...’ Oysa burada şunu gördüm, çocukları yönlendiren kimse yok, zaten yönlendiremiyorlar ki mesele bu.

Haberin Devamı

VAROLUŞ BİÇİMİ

Ailelerinin göç ettiği yerleri hiç görmemelerine rağmen miş’li geçmiş zaman yerine di’li geçmiş zaman kullanıyorlar. Mesela ‘Asker bizim köyümüzü yaktı, biz de göçtük’ diyorlar.
Göç sonrası yerleşilen gettoları kontrol amaçlı kurulan karakollar çocuklar için bir aktivite haline gelmiş; karakolu taşlamak gibi. Pis bir oyun haline dönüşmüş. İş 5 yaşında kız çocuğunun polise taş atmasına, polisin de ‘sapanla’ bilye atarak karşılık verip kızın gözünü yaralamasına kadar gitmiş durumda.”
Didem Gediz Gelegen’in Akdeniz Belediyesi Güneş Mahallesi Tesisleri’nde 2011’de gerçekleştirdiği görüşmelerden elde ettiği izlenimlere göz atmakta fayda var bu noktada:
“...Taş atmak çocuklar için bir varoluş biçimi, bir siyasi kimlik. Bu kimlik aynı zamanda travmayla baş etme biçimi.
Çocuklarda çekingenlik, içe dönüklük, paranoid düşünceler, öfke-nefret duyguları ve şiddet davranışları içeren; iki uca savrulan (öfke-neşe, suskunluk-hızlı ve uzun konuşma) bir kişilik örüntüsü yaygın.
Çocukların birincil ilgi alanı Kürt sorunu ve siyasetiydi. Polisler için ‘düşman’, cezaevindeki arkadaşları için ‘esir’ kavramlarını kullanıyorlar.
BDP’yi reformist buluyor ve çoğu kez eylemlerine engel olmaktan başka bir işe yaramadığını düşünüyorlar.”

Haberin Devamı

KIRILAMAYACAK KİN

Daha önce Güneydoğu’ya, Mersin’e, Adana’ya gitmişliğim var ancak hiç bu kadar umutsuz dönmemiştim.
Hazırlanan raporlar, isabetli veya isabetsiz tespitler elbette önemli.
Ancak içselleşen ve bugünden yarına hemen kırılamayacak sertlikte bir kin hakim oluyor çocuklara.
Yeni karakollar kurmak, yeni cezaevleri açmak bizi nereye götürür bilemiyorum. Ancak Şerafettin Elçi’nin “Kürt sorununu bizim kuşakla çözemezseniz, gelecek kuşaklarla çözemezsiniz” tespitini bu ülkeyi düşünen herkesin bir daha okumasında fayda var.
Nefretle ve şiddet ortamıyla harmanlanan, diyalog kapıları kapandı kapanacak bir “kaotik otonom” kuşak...
Hepimize kolay gelsin.

Yiyebilmek için ağladığı yumurtayı panzere atıyor

/images/100/0x0/55eaf903f018fbb8f8a2a813


MERSİN’de konuştuğum ve “Somut bir öneriniz var mı?” diye sorduğum herkesin ortak cevabı bir polis karakolunu merkeze koyuyor.
Şevket Sümer Mahallesi’nde, önünde zırhlı araçların bulunduğu, pembe boyalı Siteler Karakolu, bir şekilde “nefret nesnesi” haline gelmiş çocuklar için.
Orada görevli polisler açısından da yıpratıcı bir hayat aslında. Neredeyse bütün işi çocuk kovalamak haline gelmiş durumda.
Bir kısırdöngü sürüp gidiyor.
Karakoldan zırhlı araç devriyeye çıkıyor, çocuklar “düşman”ı simgeleyen aracı taşlıyor, polis gaz bombasıyla el yükseltiyor, çatışma kızışıyor ve gözaltılar oluyor.Bu istisnai bir durum da değil; neredeyse her gün tekrarlanıyor.
Anlatılan bir yumurta anektodunu paylaşayım.
Evdeki yemeği beğenmeyen bir çocuk 1 saat ağladıktan sonra ailesinden 1 yumurta parası kopartmayı başarıyor.
Çocuk bakkala giderken mahalle karışıyor yine. Aile merakla endişeyle pencereye koştuğunda çocuğun yumurtayı panzere fırlattığını görüyor.
“O kadar ağladı, açtı, o yumurtayı atıyor çocuk. Bir düşünmek gerekmez mi bu nefretin kaynağını?...”
Henüz konuşmaya başlayan 2 yaşındaki çocuğun sokaktaki çatışmayı izlerken 9-10 yaşındaki abilerinin/ablalarının attıkları taşın panzere gelmediğini görünce “Tutturamadı!” diye bağırdığını söylüyorlar.
Varın siz hesaplayın ortamı ve ruh halini ve atmosferi.
Karakolla aynı sırada yer alan BDP İlçe Merkezi’nde görüştüğüm anneler, babalar ve büyükanneler çaresiz tondan konuşuyor.
Karakol merkezli uygulamaların çocukları tahrik ettiğini, Ramazan ayında bile mahallenin gaz bombalarına boğulduğunu, keyfi ve kasti gözaltılar yapıldığını söylüyorlar.
“Neredeyse gözaltına alınmayan çocuk kalmadı” diyorlar, gözaltına alınırken uygulanan şiddetten şikayet ediyorlar.
Çocuklarına, torunlarına artık hiçbir şekilde söz geçiremediklerini söylüyorlar.
Torununa “Niye taş atıyorsun, atma” dediğinde “hain” muamelesi gördüğünü “İçimde kin var, taşı atınca yüreğim soğuyor” cevabı aldığını söylüyor bir tanesi.
“Somut öneri?..” diye sorduğumda aynı cevabı alıyorum “3 yıldır taşınması için konuşuluyor bu karakolun. Ama dinleyen yok. Bu karakol az öteye taşınsa problem kalmayacak. Bu mahallede Kürt’ü de var, Türk’ü de, Arap’ı da. MHP’li komşular bile var. Birbirimize bir zararımız yok...”
Bali ve esrar gibi uyuşturucu kullanımı aileleri rahatsız ediyor. Yaşlılar bizzat mimli uyuşturucu satıcılarını kovalıyor.
Bir iddiaya göre karakola bir uyuşturucu satıcısı ihbar ettiklerinde “Terörist olacağına uyuşturucu kullansın” cevabı almışlar.
Hiçbir şekilde siyasete, eyleme bulaşmamış iki çocuk sahibi 30 yaşındaki oğlunun keyfi olarak gözaltına alındığını, 5 aydır gerekçe gösterilmeden içeride tutulduğunu, işlettiği tekstil atölyesini kaybettiğini söyleyen kadın, dokunsanız ağlayacak...
Ara sıra Siteler Karakolu’nda “basına yönelik” yapılan çocuklara şeker, top, balon dağıtma veya dostluk amaçlı futbol turnuvalarını “göstermelik ve faydasız” buluyorlar.
“O nokta çoktan geçildi” deniyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!