Faruk BİLDİRİCİ
Oluşturulma Tarihi: Şubat 11, 2006 00:00
Trabzon Valisi Hüseyin Yavuzdemir, TAYAD’lılara linç girişimi, futbolculardan haraç istenmesi ve son olarak rahip cinayetiyle gündeme oturan kentte halkın silah sevgisini övdü. PKK’nın bu yöreye girmemesinin nedenini böyle açıkladı. Vali, bir oto hırsızını da örnek vererek, "Mahkeme serbest bıraktı. İhkakı hak diye bir kavram var. Devlet cezasını vermezse vatandaş vermeye kalkar" dedi.
TRABZON Valisi Hüseyin Yavuzdemir kentte olayların arttığını kabul ediyor. Hemen ardından da ekliyor: "Bütün Türkiye’de suç sayılarında artış var." Yavuzdemir, bunun nedenini, yeni Ceza Yasası’nda görüyor:
"Yeni ceza ve adalet sisteminde mala karşı işlenen suçlarda cezalar azaltıldı. 17 yaşın altında çocuk suçluların tutuklanmaları zorlaştırıldı. Organize suç örgütleri, bunu öğrenince çocuklarımızı maşa olarak kullanmaya başladılar. 2’ncisi bir mülki amir olarak yetkilerim daraltıldı. Umuma açık yerlerin genel olarak aranması talebim bile hákim onayı olmadan uygulanamıyor. Hırsızlığın cezası da azaltıldı, hırsızlık arttı. Akçaabat’ta jandarma bir oto hırsızını yakaladı, mahkeme serbest bıraktı. Bu, gelecekte şöyle bir olumsuz gelişmeye neden olabilir. İhkakı hak diye bir kavram var. Devlet cezasını vermezse vatandaş ceza vermeye kalkar. Bu son derece tehlikeli olur."
Yavuzdemir bu görüşünü İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun da bulunduğu bölge valileri toplantısında gündeme getirdi.
PKK’YI SİLAH SEVGİSİ ENGELLEDİ
Vali Yavuzdemir’in ’Trabzonlu tanımı’, kentteki milliyetçi ve muhafazakár duyarlılıkları öne çıkarıyor. "Trabzon halkında bayrak ve vatan sevgisi, Tanrı sevgisi kadar kutsaldır" diyor. Halkın ’silah sevgisi’ni de övüyor Vali:
"PKK bu yörelere gelememişse bunun nedenlerinden biri, bu insanların silah sevgisidir. Bu insanlar kırsalda da olsa hepsi silah taşıyor. Biz isteyene ruhsat veriyoruz. Tabii şartları taşıyanlara. Kayıtlı silahtan korkmamak lazım. Ruhsatlı silahtan balistik örnek alınır, takibi kolaydır. Ruhsatlı silahla işlenen suçlar yüzde 3 civarında."
Baro Başkanı Mehmet Şentürk’ün de aralarında bulunduğu birçok Trabzonlu’nun tersine Vali Yavuzdemir, kentte ’çeteler’in, adam öldürme ve yaralama olaylarının arttığı görüşünde değil. Trabzon’dan Alaattin Çakıcı, Oflu İsmail, Kürşat Yılmaz ve Sedat Peker gibi ünlü ’babalar’ın çıktığını, bu isimlerin bu kentte doğduğunu anımsatıyoruz. Vali Yavuzdemir, keskin bir ifadeyle elini sallayarak konuşuyor:
"Vallahi biz devlet babayız. Üstümüzde başka bir baba tanımayız. Devletin gücü her şeyin üstündedir."
YOL BİTECEK REFAH GELECEK
Yavuzdemir, konuştuğumuz çoğu kişinin tersine kentte ekonomik durgunluk olduğunu da kabul etmiyor. Yıl sonunda tamamlanacak Karadeniz otoyolu sayesinde bölgenin yılda 8-10 milyon turist ağırlayacak bir yer haline geleceğinden söz ediyor. "Lüks turistik yerler yapılacak. Bölgeyi kötü etkileyen, Nataşalar’ın barındığı batakhane gibi oteller de kendiliğinden devreden çıkacaktır" diye konuşuyor.
Hürriyet’in geçtiğimiz günlerde yayınladığı ’Basiretsiz’ başlığı Vali’yi üzmüş. "Ben 33 yıllık mülki idare amiriyim. 33 yılda bir tecrübe kazanamamışsam bırakıp emekli olayım. Bu sözü kabul etmiyorum" diyor. TBMM’de Susurluk Komisyonu’nda bile görev yapmış. Geçmişte AKP’den aday adayı olduğu, aday olacağı iddialarını da yalanlıyor, ama "Elbette beni bu hükümet atadı. Vali, ilde hükümeti temsil eder, programının yürütülmesinden sorumludur" demekten de geri kalmıyor.
Vali’nin bir özelliği de kentin demeç verebilen tek yetkilisi olması. Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek ise nedense başka kentlerde gördüğümüzün tersine hiç mi hiç konuşmuyor.
Dik başlı, öfkeli insanların kenti
BU kentte hemen her insanın Trabzonlularla ilgili bir tanımı, bir karakter tahlili var. Kiminle konuşursanız, bu kentin insanlarının farklılığının altını çiziyor; heyecanlı, çabuk karar veren, çabuk sinirlenen insanlar olduklarını anlatıyor.
Emniyet’ten bir yetkiliyle konuşursanız, "Trabzon insanı önce harekete geçer, eylemi gerçekleştirir, sonra düşünür" tahlilini duyuyorsunuz. O bir polis ama yine de insanları kızdırmaktan endişe ettiği için ismini vermek istemiyor.
Polis yetkilisinin bu tanımına eski Devlet Tiyatroları Müdürü Murat Gökçer de aynen katılıyor. Sadece, "Ancak düşündükten sonra da pişman olurlarsa asla söylemezler" diye küçük bir eklemede bulunuyor.
ÇABUK ÖFKELENİRLER
Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Özen’e göre, Trabzonlular hep ani kararlar vermeye alışmış insanlar. Bunun da nedeni, bölgenin engebeli bir yapısının olması, sahilden itibaren hemen dağların yükselmesi. Özen de buradan hareketle karakter tahlilinde bulunuyor:
"Ova insanının yürürken ağır ağır karar verme imkánı vardır. Ancak burada insanlar sürekli olarak bir çukuru atlamak, taşlara basarak atlamak, derelerden geçmek zorundadırlar. O nedenle yürürken ani kararlar verirler. Bu hayatlarına da yansımıştır. Çabuk öfkelenir, çabuk da yatışırlar. Sonucunu tam kestiremeden kararlar verirler, belki pişmanlık duyarlar ama iş işten geçmiştir."
BAĞIMSIZ KİŞİLİKLER
Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ahmet Şefik de, coğrafik yapının insanların karakterlerini çok etkilediği düşüncesinde. "Bölgemiz dağlıktır, köylere bakın, evler de dağınıktır" diyor. Şefik, evlerin bağımsız olmasının insanların da ’bağımsız kişilikler geliştirmesine yol açtığını’ düşünüyor. "Bağımsız, hep kendi başına kararlar veren, sorunlarını kendi başına çözmeye alışmış insanlar olarak başları daha dik kişilikler oluyorlar. Küçük çocuklar bile hoşlanmadığı bir şey söylediğinizde hemen diklenir" diyor.
GÜVENLİK KAYGISI
Durum bu olunca da Ahmet Şefik’in tanımladığı ’başı dik kişilikler’, son dönemde sorunlu günler geçiriyor. Aralarında küçük yaşta çocukların da bulunduğu ’çeteleşmeler’, dolayısıyla da suç oranları, cinayetler, adam yaralamalar, hırsızlıklar çok artmış.
Nedeni konusunda rivayet muhtelif. Ancak Trabzon’a girer girmez insanın yüzüne çarpan bir eksiklik var. Sarp sınır kapısının açılmasıyla birlikte kentte başlayan hareketlilik yok artık. Her sokakta, köşe başında göze çarpan güzel Rus ve Gürcü kadınlar da yok, bavul ticareti için gelenler de...
EKONOMİK DURGUNLUK
İşte bunun da etkisiyle Trabzon’da ekonomik durgunluk başlamış son birkaç yıldır. İşsizlik bir anda artmış, insanların refah düzeyi bir anda gerilemiş. Kentte refah düzeyi aniden 1989’a, yani Rus dalgası öncesine inince yeni yaşam biçimine alışmış insanların haliyle de sinirleri iyice gerilmiş.
Aslında yeni dönemin ilk sinyallerinden biri, Ağustos 2003’te otellere yapılan ve bütün turistleri rahatsız eden gece yarısı baskını. O gece baskını, maalesef o güzelim isimle ’Nataşa’ olarak adlandırılan kadınların son gruplarını da kentten uzaklaştırdı. Geriye çok az yabancı kadın kaldı. Geriye Türklerle evlenen, üstelik yüzde 99’u Müslümanlığı kabul eden Rus ve Gürcü kadınlar kaldı.
OLAYLAR BAŞLIYOR
Silahların konuşmaya başladığı ilk karanlık olay, KTÜ’den Prof. Dr. Sadettin Güner ile 3 yaşındaki oğlunun sırf araç benzerliği nedeniyle öldürülmesiydi. Geçen yıl meydana gelen bu olayları, tüm Türkiye’yi de sarsan bildiri dağıtan TAYAD üyelerinin linç girişimi takip etti. Hem de 2 kez art arda yeniden yaşandı aynı olaylar.
Trabzonsporlu futbolcular Fatih Tekke ve Gökdeniz Karadeniz’in araçlarının haraç isteyen çete tarafından kurşunlanmasını rahip Andrea Santoro’nun öldürülmesi izledi.
Olaylar insanlarda güvenlik kaygısı duymasına yol açmış. Sokakta, caddede kimle konuşsanız, ’korktukları’nı itiraf ediyorlar. Hem korkuyorlar, hem de ’yeterli güvenlik önlemi alınmaması’ndan yakınıyorlar.
Hıristiyan mezarlığı harap
TRABZON’da ’misyonerlik’ konusunda özel bir duyarlılık hakim. Bunun tarihi nedeni de geçmişte bu bölgede Pontus Rum Devleti’nin yaşamış olması. Bu geçmiş, bölgedeki ’misyonerlik’endişelerini sürekli diri tutuyor. Kentteki 10 kişilik Katolik cemaati de bu olumsuz havadan etkileniyor. Bu cemaatten Veysel Ç. ile konuşmak istedik. Ancak reddetti. Gerekçesi de, "Can güvenliğinin olmadığı bu antidemokratik ve herkesin timsah gözyaşları döktüğü bir ortamda konuşamayız" biçimindeydi. Trabzon’daki Hıristiyan mezarlığı da harap olmuş durumda. Mezarlık alanı tamamen düzlenirken, eski mezar taşlarının da çoğu kırılmış. Taşlar mezarlığın ortasına toplanmış. 1997’de Fener Rum Patriği Bartholomeos’un da aralarında bulunduğu ’Karadeniz’i kirlilikten kurtaralım’ sempozyumunun delegelerini taşıyan Eleftherios Venizelos adlı gemi, protestolar nedeniyle Trabzon limanına yanaşamamıştı.
YARIN: Trabzonspor kenti nasıl etkiliyor?