Güncelleme Tarihi:
Havana’dan güneye, adanın kalbine doğru giderken arabanın camından Küba’yı izliyorum.
Görkemli ovalar, uzun gövdeleri, koyu yeşil yapraklarıyla binlerce mango ağacıyla kaplı...
Adem ile Havva’nın kovulduğu cennet herhalde böyle bir yerdi.
İnsan yol bitmesin istiyor. Ama bitiğinde de açık mavi bir bulut gibi deniz ağzımı açık bırakıyor.
Burası ABD’nin Latin Amerika’da ilk askeri yenilgisini aldığı, Küba’nın ulusal kimliğini yaratan meşhur Domuzlar Körfezi.
1958 Küba Devrimi sonrası ABD’ye kaçan Kübalı göçmenler, CIA ile işbirliği içinde buradan adayı işgal etmeye çalıştı.
Kübalıların ayaklanacağını sandılar.
Ama işgal Kübalıları birleştirdi, eline silahı alan Domuzlar Körfezi’ne geldi, ülkesini savundu.
Fidel Castro savunmayı bizzat yönetti, bir tanka binerek taarruza katıldı.
Yakaladıklarını da ilaç ve gıda yardımı karşılığında Amerika’ya geri gönderdi.
Küba’nın ‘İstiklal Savaşı’ burada yapıldı.
Bu savaşın kahramanlarından Nemesia Rodriguez Montano’yu evinde ziyaret ettik.
Küçük bir çocukken ailesini bombardımanda kaybetmiş.
Evini, kaybettiği ailesinin resimleri ve Fidel ile resimleri süslüyor.
HER MAHALLEDE ATIŞ TALİMİ
İşgal girişimi sonrası Latin Amerika’nın en büyük ikinci ordusunu kurdu Küba.
Çiftçiler, işçiler, öğretmenler eğitildi, silahlandırıldı.
Her mahallede atış talim alanı ve eğitmenler var hâlâ.
Küba bu yüzden “Bizi kimse işgal edemez” diyor.
Neyse ki Domuzlar Körfezi bugün yavaş yavaş keşfedilen bir dalış ve plaj cenneti.
Doğu’ya ilerliyor, Cienfuegos’a ulaşıyoruz.
Koloniyal binalar Antalya’yı andıran sahil şeridinde sıralanmış.
Üstlerinde fırtınada sallanan yelkenlilere benzeyen dev hindistancevizi ağaçları...
Uzun yaprakları güneşten sarı-kızıl...
Öyle çekiciler ki... Ağaçların Brigitte Bardot’su bunlar olsa gerek!
Galiba sıcaktan halüsinasyon görmeye başladım...
Ülkenin en havalı yerlerinden Cienfuegos Yat Kulübü’ne gidiyoruz.
Marinası, yüzme havuzu, tenis kortları, beyaz önlüklü garsonları, canlı jazz müziğiyle filmlerden çıkma bir kulüp.
Güzel tarafı şu: Giriş herkese bedava!
Rejim Havana’daki ve buradaki bu lüks kulüpleri aynen korumuş ve halka açmış.
Sosyalist bir Cote d’Azur’deyiz sanki...
İLKOKULDA KOMUNİST ANDI
Ertesi güne Küba’nın ilkokul çocuklarıyla başlayacağız.
Ülkenin iç kesimlerinde, gözlerden uzak bir köyde...
Devrim öncesinde dünyanın en fakir yerleri arasındaydı bu bölge.
Havana’da yaşayan devrimci bir Türk söylemişti: “Havana gerçek Küba değil. Devrimi Havana değil, Holguinliler, Santiagolular yaptı.”
Batista Küba’sında sermaye Havana’daki küçük bir azınlığın, yabancı puro ve rom üreticilerinin ve Amerikalı otel, kumarhane işletmecilerinin elindeydi. Yani Amerikan mafyasının...
Baba II filminde Amerikalı gangsterler Küba şeklinde bir pastayı keserken Michael Corleone uyarır: “Kazanabilirler.”
Corleone’nin bahsettiği devrimciler sekiz kişi bir odada yaşayan, sıtmadan, açlıktan kırılan yoksullarıydı ülkenin.
Devrimin en büyük iyiliği bu insanlara oldu...
1960’larda ülkede okuma-yazma bilmeyen kalmadı.
Tek çocuk olan köylere tek öğretmenli okullar açıldı.
Şekerkamışı tarlalarında kavrulan siyahi köylüler artık üniversiteye gidiyordu.
Castro eleştirilere karşı “Artık çocuklarımız dilenmiyor” diyordu.
Küba’da gerçekten dilencilik yok.
Devlet her çocuğun eğitim, gıda, sağlık masraflarını, hizmetlerini karşılıyor. Hamile kadınlara “Babası kim” diye sormadan ücretsiz bakıyor.
Santa Clara yolunda, bu köylerden birinde ilkokulun kapısını çalıyoruz.
Çocuklar bizim için Küba Milli Marşı’nı söylüyor.
Duvarlarda Küba haritası, Mevsimler tablosu... Bir de “Che Guevara’nın erdemleri” şeması var. Çocuklardan biri ezbere okuyor Che’nin özelliklerini: enternasyonalistti, eşitlikçiydi, antiemperyalistti...
Gördüklerim beni çocukluğuma götürüyor, biraz sarsıyor. O kadar benziyor ki Ankara’daki ilkokuluma...
Fidel ile ilgili tek bir şey yok. Politikacıların idolleştirilmesine karşı. Ülkede tek bir heykelini görmedik.
Devrimin yaratmaya çalıştığı “yeni insan”ın sembolü Che burada bir aziz.
Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın
Che gömleği giyen liselilere kızıp Che
Guevara’ya “katil kişilik” demesi Küba’da o yüzden tepki çekti.
Fidel ve arkadaşları Domuzlar Körfezi’nde ABD destekli işgalcilere karşı zaferi kutluyor.
CHE’NİN KALESİ
Çocuklarla sarılıp vedalaşıyor, Santa Clara’ya, Che’nin kentine devam ediyoruz.
Che, Batista’nın güçlerini burada yendi ve öldürücü darbeyi vurdu.
Che, Fidel’in bir komutanı olarak dağlarda kendini ispat etti.
Che, Fidel, Camilo... Halk onlara “barbudos” yani “sakallılar” diyordu.
Dağlarda tıraş olamıyorlardı. Ama sakalın esas avantajı Batista’nın, CIA’in aralarına ajan sokamamasıydı. Birinin sızması için aylar önceden sakal bırakması gerekiyordu!
Bu dağlar devrimci yetiştirme merkezi, “yeni Kübalı”nın doğum yeriydi.
Bu yeni “üstün insan” maddi isteklerden kurtulmuş, burjuva yanlış-bilincinden özgürleşmişti.
Bu bilinç Che Guevara mitolojisinde ete kemiğe büründü.
Fidel, Che’yi rakip ya da tehdit olarak görmedi. Tersine karizmasını kullandı.
Che, devrim Küba’sının maliye bakanı ve dünyadaki yüzüydü.
Baba II filminde Amerikan mafyasının Küba pastasını kesme sahnesi.
Ama sonunda dayanamadı ve ilk tanıştıkları gece Meksika’da Fidel’den sözünü aldığı gibi devrimi Latin Amerika’ya ve ülkesi Arjantin’e yaymak üzere Bolivya’ya geçti.
Ama Bolivya devrime hazır değildi. Yakalandı, CIA’in talimatıyla 9 Ekim 1967’de öldürüldü.
Cenazesi Küba’ya iade edilmedi. Bir milyon kişi Havana’daki Devrim Meydanı’na döküldü. Fidel veda konuşmasında onu kahraman ilan etti.
Che’nin yaktığı ateş yıllar içinde Latin Amerika’yı sardı, Bolivya’nın ilk Kızılderili ve sosyalist lideri Evo Morales küllerini 30 yıl sonra Küba’ya gönderdi.
İşte şimdi o küllerin bırakıldığı mozolesindeyim.
Öldüğünde benim yaşımdaymış.
39 yaşındaki Arjantinli bir genç adam... Külleri bir bölmede öylece duruyor...
Ama insanlık tarihinde bıraktığı iz belki hep hatırlanacak.
Gözlerindeki hüznü gizleyen sıcacık gülüşü, dünyanın öbür ucundaki Türkiye’deki bir liseli için bile umut ışığı olacak...
Bu kulüp herkese bedava
Cienfuegos yat kulübünün önü. Gazella Turizm’den rehberimiz Fidel Abel Tapanes’e soruyorum: “Resim çeksem rahatsız olurlar mı?” Yanıtlıyor: “Kübalı, insanlık açısından sevgi dolu bir jeste asla hayır demez.”