Güncelleme Tarihi:
Hürriyet’e dün de Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Turgay Olcayto, TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş, Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) Dönem Başkanı ve Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Uğur Güç, DİSK Basın İş Sendikası Başkanı Faruk Eren ve Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, Vatan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Turgut Yuvacan, Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fikret Bila ile Cumhuriyet Vakfı Başkanı ve Cumhuriyet Gazetesi yazarı Orhan Erinç geçmiş olsun ziyaretinde bulundu. Meslek örgütü temsilcileri, Sedat Ergin’le görüştükten sonra, saldırganlar tarafından iki kez kırılmak istenen giriş kapısı önünde açıklama yaptı.
GAZETECİLER DÜŞMAN DEĞİL
Turgay Olcayto Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı: “Hürriyet’e yapılan bu çirkin saldırı aynı zamanda halkın haber alma, bilgilenme, gerçekleri öğrenme hakkına yönelik bir saldırıdır. Zaten ne zamandır iktidar, şimdiki geçici iktidar da seçim yaklaştığı için halkın bilgilenmesini istemiyor. Bu koşullar ortadayken gazetecileri hedef göstermek, gazetecileri düşman bellemek yanlış bir tutum. Demokratik, çağdaş, demokrasiyle yönetilen ülkelerde görülmeyen bir tutum. Bu durumda hedef gösterilen gazetelerin de saldırıya uğraması kaçınılmaz oluyor. Bizim lanetlediğimiz bir saldırıdır. Beni kişisel olarak üzen de yıllardır bu mesleğin içindeyim. Bir parlamenterin bu saldırganların içinde olmasını ve saldırganlara da önderlik yapmasını hiç duymadım şimdiye kadar, görmedim. Buna meclis başkanı niye sessiz kalıyor onu da bilmek istiyoruz.”
KOŞULLAR DİBE ÇEKİLİYOR
Uğur Güç Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) Dönem Başkanı ve Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı: “Uzun süredir gazeteciler büyük baskılar altında. Meslek koşulları dibe çekiliyor. Gelinen noktada siyasilerin nefret söylemlerinin gazetecileri hedef göstermelerinin sonuçlarını görüyoruz. Hürriyet’e saldırıların da aynasında baktığımızda Türkiye’de bir içsavaşa giden bir süreç görülüyor. Bu süreç içerisinde siyasilerin, parti başkanlarının hatta Cumhurbaşkanı’nın nefret söylemi kullanmamaları, söylediklerine dikkat etmesi gerekiyor. Herhangi vahim durumda sorumlular da kendileri olacaktır. Biz meslek örgütleri olarak, GÖP olarak bu saldırıları kınıyoruz. Sorumluların da yargı önünde hesap vermesini istiyoruz.”
TEK SES ÇIKSIN İSTİYORLAR
Faruk Eren DİSK Basın İş Sendikası Başkanı: “Hürriyet’e yapılan son büyük saldırı Cumhurbaşkanı’nın isim vererek Hürriyet’i suçlamasından birkaç saat sonra gerçekleşti. Biz bu faşist, ırkçı saldırıların sadece Hürriyet’e yönelik olmadığına inanıyoruz. Hürriyet üzerinden bütün basına gözdağı vermek istediler. Farklı sese tahammülleri yok. Tek ses çıksın istiyorlar. Ülkemiz vahim bir yere doğru gidiyor. Gazeteciler üzerine düşeni yapmaya çalışıyor. Siyasilerin de üzerine düşeni yapması gerekiyor.”
SESİMİZİ KESEMEYECEKLER
Can Dündar Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni: “Hürriyet’e yapılan saldırıyı kınamaya ve Hürriyet’in yanında olduğumuzu Cumhuriyet gazetesi çalışanları adına bildirmeye geldik. Açık bir kışkırtma ve hedef gösterme var iktidar cenahından. Ve bindirilmiş kıtaların saldırısı sonucunu camlarda, insanların yüzlerinde görüyoruz. Bu bir ilk değil son da olmayacak belli ki. Ama biz yılmayacağımızı, Hürriyet’in yanında olduğumuzu, Hürriyet’e yapılan saldırıyı bize yapılmış addettiğimizi, sonuna kadar destek olacağımızı bildirmeye geldik. Biz yan yana durdukça sesimizi kesmeye güçleri yetmeyecektir. Her zaman halkın bilme hakkını dillendirmeye devam edeceğiz. Dayanışma duygularımızı ve geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.”
"TAN BASKINI GİBİ"
HÜRRİYET Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin, “Türkiye’de basın özgürlüğünden söz ettiğimiz zaman Tan Matbaası baskını hep hatırlardadır. Bir anlamda bir Tan Matbaası baskını tekrarlanmak istendi dün (önceki) akşam” dedi. Sedat Ergin, basın örgütlerinin geçmiş olsun ziyareti sırasında özetle şunları söyledi:
DÜŞÜNMEK DAHİ İSTEMİYORUM
“Desteklerini belirtmek üzere gelen heyet üyelerine teşekkür etmek istiyorum. İkinci saldırı olduğunda ben de gazetedeydim. Bizzat olaya tanıklık ettim. Anayasamızın 28’inci maddesi, basının hür olduğunu, sansür edilemeyeceğini belirttikten sonra ‘Devlet basın ve haber alma hürriyetleri sağlayacak tedbirleri alır’ diyor. Yani devletin bu binada basın özgürlüğünün yaşaması için önlem almak gibi bir yükümlülüğü var. Bu saldırı başladığında, önce göstericiler karşıdayken burada, bahçede sınırlı sayıda polis görevlisi vardı. Biz de bahçeden izliyorduk. Polisin saldırıyı önleyebileceklerini düşündüğümüz için çekinmeden buradan bakıyorduk. Fakat taşkınlık öyle bir noktaya geldi ki, sınırlı sayıdaki polis görevlisi kalabalığı durdurmakta acz içinde kaldı. Polis görevlileri bu saldırganları bahçenin girişinde durduramamıştır. Biz içeri girmek durumunda kaldık. Binadan içeri girebilmek için ciddi bir çaba sarf ettiler. Döner kapı kilitliydi. Ciddi bir itiş kakış oldu. Ve güvenlikçilerimiz zorlukla onları durdurabildiler. Eğer girebilmiş olsalardı, yani bu bahçeden içeri doğru giren 100-150 dolayındaki saldırgan eğer girebilmiş olsalardı neler olabileceğini düşünmek dahi istemiyorum. Çünkü karşımızdaki insanlar kontrolünü kaybetmiş, her şeyi yapabilecek durumda olan bir kitleydi. Türkiye’de basın özgürlüğünden, basın özgürlüğü tarihinden söz ettiğimiz zaman Tan Matbaası Baskını hep hatırlardadır. Bir anlamda bir Tan Matbaası baskını tekrarlanmak istendi dün akşam. Çok şükür başarılı olamadılar.
KINANSA, İKİNCİ SALDIRI OLMAZDI
Üzücü olan tarafı, 48 saat içerisinde gazetemizin merkezine iki saldırı yapılmış olması. Dün (önceki gün) sosyal medyada dolaşan bazı mesajlara baktığımızda ikinci bir saldırının gelmekte olduğu görülüyordu. Hatta iktidar partisine yakın bazı isimlerin, milletvekillerinin ‘Bu tür gösterilere Hürriyet Gazetesi alışacak’ mealinde yazışmaları vardı. Ne yazık ki devlet bu muhtemel saldırıyı önlemekte acz içinde kalmıştır. Meselenin düşündürücü başka bir tarafı da devlet görevlilerinin şiddete tavır almakta bir hayli gecikmiş olmalarıdır. Hükümet adına kurumsal açıklama yani şiddeti kınama açıklaması ancak bugün gelmiştir. Keşke bu açıklama pazartesi günü yapılmış olsaydı. Muhtemelen bu ikinci saldırıyla karşılaşmamış olacaktık. Ve devlet adamlarının, siyasi partilerin üzerine düşen görev şiddeti ilkesel bir tavır olarak her zaman, her türlü şiddeti içeren eylem karşısında kararlılık içinde bir tavır koymaktır. Bunu kınamaktır.
AYNI DALGA BOYUNDA OLMALIYIZ
Hürriyet, Türkiye’nin en büyük, en etkili gazetesi. 67 yıllık bir tarihimiz var. Bu tür baskılar Hürriyet’i hiçbir şekilde bildiği doğru yoldan geri çevirmeyecektir. Biz Türkiye’de bağımsız gazeteciliğin ana akım medyada en önemli güvencesiyiz. Bu baskılar, saldırılar nedeniyle geri adım atacak değiliz. Daha büyük bir kararlılıkla, okurlarımıza, Türk toplumuna daha iyi bir gazete çıkarmak için daha da bilenmiş bir şekilde görevimizin başındayız. Basın özgürlüğü demokrasi için, hepimiz için hayati. Basın özgürlüğüne karşı hepimizin aynı dalga boyunda olmamız, kenetlenmemiz her zamankinden daha fazla hayati önem kazanmış oluyor.”