Güncelleme Tarihi:
Mülakat tarihi: 24 EYLÜL 2002
Katılan Hürriyet Mensupları: Ertuğrul Özkök, Oktay Ekşi, Emin Çölaşan, Bekir Coşkun, Tufan Türenç, Faruk Bildirici
Â
Â
Çölaşan- Kemal Derviş olayı nedir? Size ihanet mi etti, aldattı mı?
Kemal Bey´in bütün beyanları halkın önünde oldu. Gerçi benim u konudaki görüşlerim en güzel şekilde Hürriyet´te çıktı. Sedat Ergin ile konuşmamız bunu en etraflı şekilde vermişti. Ona da fazla ekleyecek birşey yok. Kemal´in bütün beyanları kamuoyunun önünde oldu. O açıdan ona benim ekleyeceğim birşey yok. Kendisi belirtti, kendisi söyledi. ''İşte YTP ile Cem ile birlikteyiz, hep birlikte kalacağız vs.'' Ondan sonra da fikir değiştirdi.
Türenç- Ne oldu da fikir değiştirdi?
Artık doğrusu Kemal Bey´i çok konuşmak da istemiyorum. Kimse de kimseyi davet etmedi biliyorsunuz, ''Partiye illa sen ol, ben olayım'' gibi... Yani herkes kendi istedi ve yaptı. Başta amaç doğrusu parti kurmaktı. Hiç bir zaman o parti bilmem ANAP´la, bilmem kimle ittifak yapacak, ittifak olmazsa olmaz, bir süre sonra ille de CHP ile ittifak olacak diye bir koşul, bir kaygı yoktu, sonra bunlar çıktı, bunlar çıkınca da böyle bir durum da oldu. İttifaktan ne anlıyorsun? Baykal, beni severmiş, Hüsamettin Özkan´ı da severmiş. Bir miktar milletvekilini de listesine alırmış. İttifaktan kastedilen de buydu.
EkÅŸi- Ä°ltihak yani.
Ä°ltihaktı. O, o yoldan gitti. Benim esas önemsediÄŸim, bu seçimde bir kaç tane husus var. Benim birinci gözlemim, bu seçimde inanılmaz bir tepki ve öfke birikimi var. Ben hiç Türkiye´de böyle bir durum görmedim. Biz Türkiye´de böylesine öfke ve tepki birikimi, -ki bu büyük merkezlerden uzaklaşıldığında, Anadolu´ya gidildiÄŸinde görüyorsun- görmedik.Â
Şimdi bunu çok önemsiyorum ve öfke ve tepki birikimi Türkiye´de gene geçmiş seçimlerden farklı olarak köktenci hareketlere büyük bir hız katıyor. Bu nedenle büyüyen iki parti de MHP oylarına bayağı girmiş vaziyette.
Bu öfkenin ve tepkinin neye karşı olduğuna baktığınız vakit, yine benim gördüğüm insanların kendi ekonomik ortamlarına bu tepkiyi duyduklarını görüyorum. Yani ekonomi, tepki ona. İşsizlik olayı var, 1 milyon 200 işsiz. Bugün hangisi söylüyordu hatırlamıyorum, 200 binden fazla esnafın işyerini kapattığı?
Kırsal kesimde çok büyük bir tepki var. Bunu şöyle görüyorum, toplumdan soyutlayarak ekonomiye baktık hepimiz. Basın dahil, medya dahil, herkes, ekonomiyi çok teknik bir konu, toplumun bütünününden, sosyal boyutundan, siyasal boyutundan ve insan boyutundan soyutlayarak, kağıt üzerinde bir hadise gibi baktık.
Toplum veyahut yöneticiler ve karar vericiler olarak bunun yarattığı acıların boyutunu da galiba çok fazla algılayamadık. Bu hadiseyi biraz da şöyle yorumluyorum; bir program uygulandı, bunun içinde çok önemli doğruları da olan bir program ama bu program öylesine siyasi dinamikler yarattı ki, o siyasi dinamikler programın bundan sonra uygulamasına imkan tanımıyor. O çok ilginç.
Özkök- Bundan sonra uygulanamaz diye mi görüyorsunuz?
Zor görüyorum. Çünkü bunun yarattığı siyasi dinamiklere baktığımızda toplumda radikalleşme çok açık. Toplum radikal tercihlere gidiyor.
Özkök- Radikal mi, marjinal mi?
Belki her ikisi. Ama o partilere artık marjinal demek biraz zor. Fakat programın yarattığı siyaset dinamikleri programın uygulanabilirliğine engel hale geldi. Görünen tablo içinde bu programın devam etmesi çok zor.
Çölaşan- Fakat siz de hükümettiniz. İsmail Cem de bu programdan sorumlu değil mi? Özeleştiri yapıyor musunuz?
Birincisi, herkes aynı şekilde hukuken sorumlu, bir hükümetin icraatından her bakan sorumlu. Fiiliyata baktığın vakit, siyaseten baktığın zaman böyle bir durum yok. Yöneten başbakan, bütün bakanlıklarda tek tek ilgilenen başbakan ve senin oradaki rolün belli. Kalkıp da Bayındırlık Bakanı dış politikayı eleştirmiyor veya ben kalkıp İçişleri´nin uygulamasına bir şey demiyorum.
Kendi açımdan baktığım vakit, ben bundan bir seneden fazla önce çıktım bunu dünya işadamlarının Türkiye´deki toplantısında bugün ne söylüyorsam hepsini söyledim. Bir-iki tane de böyle kamuya açık toplantıda söyledim ve en önemlisi de Odalar Birliği genel kurulunda nisan ayında çıktım söyledim, bugün ne söylüyorsam aynısını söyledim. Ayrıca Kemal Bey ile birlikte olduğumuz ve partiyi birlikte kuracağımızı varsaydığımız sırada da ben aynı söylemi devam ettirdim. İstifa ettiğim dönemde ''Üretimsizlik, işsizlik, eşitsizlik var. Ekonomi rakam yığını değildir'' dedim. Bütün bunları söyledim.
Bunları geçmişte söylemiyor da şimdi söylüyor değilim. İkincisi, bir ekonomiye çok katkısı olan bir Dışişleri bakanlığı yaptım. Yani, komşularımızla ticarette benim dönemimde iki kat arttı. Suriye ile Yunanistan ile anlaştık, Suriye ile ilişkiler iki senede yüzde 70-80 büyüdü. İran´la biz kavgalıydık, dış ticaret hacmi 2.5 milyar dolara çıktı, 1.5 milyar doları doğalgaz ise de kalan 1 milyar dolar. Suriye ile kanlı bıçaklı az kalsın savaşa giriyorduk, bugün 1 milyar dolarlık büyük kısmı da bizim ihracatımızdan oluşan dış ticaret. Bir şey daha var; benim Dışişleri Bakanlığı´mda ben günde 14 saat 16 saat çalıştım, bundan geri kalan kısmında da ekonomiyle ilgilenmem beklenemez.
Çölaşan- En azından Mart 2001´den itibaren bu kötüye gidişten Derviş sorumlu mu?
Kemal Derviş´in sorumluluğu üzerinde konuşmam. Benim görebildiğim, bu öfke ve tepki biriminin haklı yanları var. Şimdi hala adamın tarlasına, traktörüne haciz koyup ''Hadi bakalım borcunu öde'' diyoruz. Adam yırtınarak diyor ki, ''Sen benim üretim aracıma haciz koyarsan ben sana nasıl borcumu ödeyeceğim?'' Hala Anadolu´da banka, faiz borcu diye hapse atılan insanlar var. Ve işini kaybetmiş, işsiz kalmış.
Bu öfkenin iki tehlikesini görüyorum, birincisi orta-üst gelir düzeyi sınıflarla o benim unutulmuşlar diye nitelediğim kitleler arasında tehlikeli bir kopukluk başladı. Deniyor ki, ''Arjantin oluruz, olmayız.'' Bugünkü durumun devamı halinde ben bundan çok endişe ediyorum.
Çünkü çok büyük zıtlaşmaya gittik sosyal olarak, müthiş bir kopuş oldu toplumda. Burada akılcı yaklaşım, bizim yapmaya çalıştığımız bilemiyorum ne ölçüde başaracağız, bu özünde haklı olan tepkiyi acaba yıkıcı bir dinamikten üretici bir dinamizmine dönüştürebilir miyiz? Bu toplum ile devlet kopukluğunu bir şekilde bir beraberliğe doğru etkileyebilir miyiz? Çünkü ben gidişi çok kötü görüyorum.
Özkök- Sizin söylediğiniz biraz farklı. Arjantin´de yağma vardı.
Bizde çok bilinçli değil, ciddi bir öfke görüyorum. Samandıra Bağdat Caddesine 20 dakika mesafede. Samandıra´daki insanlar başka bir dünya. Üstelik de bilirim Samandıra´yı, iki dönem milletvekili seçildim Kadıköy´den. Biliyorum, insanları öyle görmüyorum.
Bırak benim gözlemlerimi, CNN Türk´deki röportajlarda vardı. Hatta NTV´de dün vardı neredeydi hatırlamıyorum. Bir kadın çıktı, üstelik de bir mandıra sahibi, hayvanları filan var, ''Oy pusulasını alacağım ve yırtacağım, üzerine çıkıp çiğneyeceğim'' dedi. Hava bu. Türkiye bu noktada.
Ekonomiyi belki yeterince özenle uygulayamadık. İyi müzakere edildi, Brezilya kalktı 30 milyar dolar aldı, altyapı ve sosyal yatırımlar için de artı 4.6 milyar dolar aldı. Biz alabilir miydik, almasını mı beceremedik? Ama her halükarda Türkiye bu noktada ve bu noktada olduğu için bizim partimiz gerçekten zor bir konumda. Bakıyorsun para ne kadar nedir diye baktığımızda, politika üreteceğiz, toplumla konuşacağız.
Birincisi Türkiye´de istikrarı bozmamamız lazım. Kalkıp da bazı partilerin dediği gibi, ''Biz IMF ile anlaşmaları yırtıp atarız'' diyemeyiz. Altında Türkiye´nin imzaları var. İmzalara da sahip çıkacağız.
Ben şunu görüyorum, eğer Türkiye bir şekilde gerçekten bu üretimin falan hızlanmasını sağlayamazsa kötü. En son Ankara Sanayi Odası´nın açıklaması vardı, diyor ki; ''Bu son üretim artışına filan bakmayın bu biraz da kapasite kullanımındaki bir gelişmedir, yeni bir şey yoktur.'' Yani biz toplumu gerçekten istihdam yaratan, üretimi artıran bir modele doğru götüremezsek bu işin sonu çok kötü geleceğe benziyor.
Türenç- O zaman ekonomiyi nasıl düze çıkaracaksınız?
IMF ile oturup çok ciddi konuşmamız lazım. IMF bizim hasmımız değil. IMF ile ekonomik görüşmelerden belki daha kritik görüşmeleri yaptım, ABD´li, Avrupalıyı iyi tanıyorum. İyiniyetle, akılcı konuları getirdiğin vakit ikna edebiliyorsun. Adamlar bizim düşmanımız değil ki. IMF çok mu memnun bugün Türkiye´nin geldiği noktadan? Bu program bir şekilde aksasa IMF bir kez daha rezil olacak Dünyaya. Bunlar anlatılabilir, ciddi müzakere edilebilir. Benim ince ayar dediğim bazı esneklikleri Türkiye´ye alabilir. Üretimi hızlandırmanın yolu illa kaynaktan da geçmiyor. Devletin şu anda olmayan kaynağı almaktan vazgeçmesi gerekiyor.
Ekşi- Nasıl olacak?
Åžimdi senin bir tezgahın var, 5 kiÅŸi çalışıyor, diyorsun ki ben bir tezgah daha kuracağım ve 5 tane de istihdam.ÂBen diyorum ki, hayır kardeÅŸim, ne vergi alacağım, sen bunu kur, istihdam yarat. Bu Clinton´un ilk baÅŸkanlık döneminde ABD´de uygulandı. Polonya, Macaristan, Bulgaristan, kısmen de Suriye uyguluyor. Yapılması icabeden eden ilk ÅŸey mutlaka üretim. Bunu yapabilmek için devleti belli alışkanlıklardan, yasakçılıktan ayırmak lazım. Yapılması icabeden eden ilk ÅŸey mutlaka üretimi artırmak. Ve sadece üretimle olmuyor. Vatandaşın beyanına itimat etmeyen devlet yapısını deÄŸiÅŸtirmek gerekli. Ä°hracatçıların iddiası, sırf bu beyan meselesinden biz 200 milyon dolar kaybediyoruz her yıl diyorlar.
O devlet olayını mutlaka ele almak lazım. Sadece sayısal değişimle, nicel değişimle hükümet olayı düzelmez Türkiye´de, nitel değişim lazım. Bakanların niteliği değişmeli. Bugünkü teknoloji çağında ancak teknik kapasitesi çok yüksek ve organizasyon becerisi olanların bakan olması lazım. Bu siyasetten de olabilir, siyaset dışından da olabilir.
Özkök- Kaç bakan düşünüyorsunuz?
Bizim Ahmet Şağar´ın bir modeli var, orada 22 bakan diyor. 20 ila 22. Fakat dediğim, o bakanların sayısal değil, eğer bakan diye biz kendi konusunun tekniğini çok iyi bilen ve onu hep üstüne vura vura söylüyorum organizasyon kapasitesi, kabiliyeti olan insanlar lazım. Ve o bakanın illa siyasetçi olması gerekli diye birşey yok. Dünya farklı modeller içinde bu dediğim yapıyor. Ya bakan yardımcısı diyor, onu çok teknik insanlardan seçiyor Fransa modeli. İngiliz modeli zaten müthiş bürokrasi var ona dayanıyor. ABD dediğimi yapıyor bir şekilde.
Çölaşan- Hüsamettin Özkan da geziyor mu Anadolu´yu, hiç görünmüyor? İkinci adam partinizde ama ortada yok.
Onun tarzı o, köşesine çekilmedi Ankara´daydı. Hep söyledim birlikte gidelim diye. Sevmiyor. Hiç konuştuğunu duydunuz mu? Bir istifa ederken, bir de mecliste gensoru mu vardı o zaman konuştu.
Bildirici- Seçimi erteleme yönünde Özkan ile aranızda bir görüş ayrılığı var mı?
Hayır, bir görüş ayrılığı yok. Hiç kimse aynı tornadan çıkmış gibi değil, hepimizin de farklılaşan bazı düşünceleri var. Fakat bir görüş ayrılığı, bunalım vs. öyle birşey yok.
Çölaşan- O zaman Hüsamettin Özkan´ın seçim çalışmalarına katkısı olmayacak?
Bunun bir altyapısı var, organizasyonu var, orada tabi katkısı oluyor.
Türenç- Teşkilatı da tanıyor.
Ben de tanıyorum teşkilatı.
Bildirici- Gaffar Yakın, neden Grup Başkanvekilliğinden istifa etti?
Gaffar beyin galiba önergeye bu önergeye imzasını koymak mı istemiş de ''Sana düşmez imzalamak'' mı denmiş. İmza olayından çıktığı anlaşılıyor. Bir TV, bu aşamada çok kurumsal YTP´nin katılmasını istiyormuş Gaffar bey, böyle olmayınca istifa etti diye. Ama bu televizyondan.
Çölaşan- Ne kadar devlet yardımı aldınız?
Alamadık daha, orada problem var. Almamız lazım da, biraz orada bir durum oldu. YSK´nın lafını galiba Maliye değerlendiriyor yeniden. Ona bakıyor bizim arkadaşlar, son duruma gelsin ondan sonra konuşacağım.
Çölaşan- Şimdiye kadar bir şey almadınız mı
Hayır.
Türenç- SP ve AKP aldı...
SP nasıl aldı? Bizim konumumuz aynen AKP, SP gibi. Onlar aldı biz alamadık? Bir yanlışlık var. Bazı partiler üç milletvekiliyle aldı biz 60 milletvekiliyle alamıyoruz.
Ekşi- Niye alamadığınızı sordunuz mu?
YSK öyle bir bakmış ki bir kaç şekilde yorumlamak mümkün. Maliye de anladığım kadarıyla bunu negatif değerlendiriyor. Bir hafta sabredin ondan sonra bu konu aydınlanacak.
Bildirici- Partinize yönelik destek şu anda ne durumda?
YTP olarak negatif enerjiyi pozitif enerjiye dönüştürmeye çalışıyoruz. Unutulmuşlar dediğimiz kesimlerin gerçekten haklı olan tepkisi ki, şimdi başka taraflara kanalize oluyor gibi, bize de oluyor tabi, ama küçük oranda oluyor. Onu biraz büyütebilir miyiz, Türkiye´de bir barış unsuru, uzlaşma unsuru olarak farklı bir medeniyet dönüşümünü gerçekleştirebilir miyiz onun mücadelesindeyiz.
Ama şartlar çok da elverişli değil. Malum iki parti olacak da, ''Aman falanca partiye yüklenelim'' deniyor. Baştan bir şartlanmaya tabi tutuldu insanlar, ''Öcü geliyor, o öcüyü kim durdurabilir, falanca parti durdurabilir. Onu kesecek olana vuralım.'' Bunun sonucu olarak özellikle bir-iki gazete insafsızca, acımasızca ve haksızca vuruyor. Böyle ortamdayız ki kolay değil.
Coşkun- Bunun sonucu olarak seçimin ertelenmesini mi istiyorsunuz?
Meclisteki milletvekillerinin ağrılıklı çoğunluğu seçmin ertelenmesini istiyor. Ben seçimin zamanında yapılmasını istediğimi açıkladım. Oradayım. Ama bu seçimin kararını alan da milletvekilleri. Bütün partilerden belki AKP dışında çok ağırlıklı sayıda milletvekili seçimin ertelenmesinden yana. Bundan birşey çıkar mı çıkmaz mı bilmiyorum.
Özkök- İçinizden bu seçim ertelense çok iyi olur diyorsunuz ama önünüzde çok kuvvetli bir kamuoyu olduğu için mi hayır deme ihtiyacı duyuyorsunuz?
Hayır böyle bir kamuoyundan dolayı değil. Seçimin altı ay, üç ay, üç gün ileri gitmesinden bizim partimizin menfaati var. Çok net söyleyeyim. Elbette yeni bir partiyiz, örgütler yeni kuruldu. Zamana ihtiyaç var. Dolayısıyla gecikme bizim partinin menfaatine olur.
Bildirici- ''Seçim ertelenirse kaos olur'' diyen liderler var. Sizce seçim ertelenirse kaos olmaz mı?
Hayır, hayır. Ben sadece parti açısından konuÅŸuyorum. Türkiye açısından zannediyorum seçimin olması daha az zararlı. BenimÂdüşüncem bu. Åžunu da belirteyim, milletvekillerinin çoÄŸu bu düşünceyi paylaÅŸmıyor.
Bildirici- Tahmininiz ne? 3 Kasım´da seçim olacak mı?
Bana olabilecek gibi gözüküyor ama bilmiyorum hakikaten. Zaman bizden yana çalışacak. Örgütler tamamlanacak, daha iyi çalışacak. İlk başka topluma verilen fotoğrafın bizim hiçbir günahımız olmadan doğru çıkmaması bizi olumsuz etkiledi. O da zamanla etkisini yitirecek.
Eksi- Bülent bey hasta iken, Kemal Derviş, görevi itibarıyla kimsenin ondan beklemediği ama bir prosesi de başlatan sözler etti. ''Seçim yapılmalıdır'' dedi. Neden böyle bir çıkış yaptı?
Zaten o sırada Kemal Bey ile belli bir dostluğmuuz vardı, 2-3 ayda bir yemek yerdik birlikte. Bu hükümetten ümidi kesmişti. ''MHP ile birlikte bu iş olmayacak, yeni bir hükümet olsa'' diyordu.
Ekşi- MHP´den mi, başbakandan mı kaynaklanıyordu sıkıntısı?
O hep MHP´den dolayı. Bu partileşme olayı filan da, gerçekten bir plan ve program değil. Hüsamettin Bey´in, Ecevit ile meşhur konuşmasından iki gün önce tesadüfen Göçek´teydim. Korumalar, Hüsamettin Beyin Göçek´te olduğunu söyledi. Telefon ettim, ''Gelir misin?'', ''Hadi sen gel.'', Domuz adasına gittim, yatta yemek yedik ve uzun konuştuk.
Ertesi gün Hüsamettin Bey, Ankara´ya gidecekti ve Ecevit´le randevusu vardı. O gün bana söylediÄŸi, ''Bunu tatlıya baÄŸlamazsak artık ben kimseyi tutamıyorum. Ä°nÅŸallah Ecevit bunları görür, bu adamları hizaya sokar ve birlikte bir çalışma imkanı devam eder'' demiÅŸti. Benim de Hüsametin beye dediÄŸim,Â''Aman acele etmeyin. Hala ümit var mı ona bakmam lazım.'' Ne kendimi angaje ettim, ne de Hüsamettin Bey, benden de angaje olmamı istedi.
Ardından çorap söküğü gibi geldi. Hüsamettin Bey gitti, görüştü, bozuk bir görüşme oldu. Ecevit, Ankara´dan beni aradı. ''Siz son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?'' dedi. İstifalar da başlamıştı. Dedim ki, ''Efendim, partimiz kan kaybediyor, bunu durdurmak için radikal karar almak lazım'' dedim. ''Evet'' dedi. ''Efendim gereği olursa ben gelip size kendim anlatmak isterim'' dedim. ''Teşekkür ederim'' dedi, sonra aramadı.
Özkök- Onlar sizin yanınızdayız sözlerini sizden duymak istedi anlaşılan...
Onu duymak istedi. Hiç aldırmayın, biz durdururuz falan. Kemal Bey ile de biz o parti işini bir defa ciddi konuştuk bu hadiselerden sonra, istifalar da olmuştu galiba ya da ertesi günü istifa edecektim herkes biliyordu. Kemal Bey dedi ki, ''Sen genel başkan ol'' dedi. Ben de hassas olduğum bir konu var dedim, ''Bu partinin çizgisi, ideolojisi. Senin yaklaşımını biliyorum ama bir de yüzyüze ayrıntılı konuşmak isterim'' dedim. Kemal, ''Benim açımdan hiç problem yok'' dedi. Zaten problem olmasını beklemiyordum, teyid ettirmek istiyordum.
Özkök- Milliyet´e ''İttifak umurumda değil'' diye demeç verdiniz. Derviş de kullandı bunu. Acaba orada siz bilerek veya şuur altında Kemal Derviş´ten kurtulmak mı istediniz?
O sırada ittifak, ittifak deniyordu. ''Ben halkın hakiki gündemini gündemini kullanmaya çalışıyorum. Halkın umurunda değil ittifaklar benim de'' dedim. Ama zaten karar verilmişti o sırada. Kararın verilmiş olduğu gözlemini yapmıştım.
Bildirici- Ekonomik programın Türkiye´de sorun yarattığını söylediniz, buna rağmen Derviş´le birlikte olmak istiyorsunuz? Bir çelişki yok mu?
Şimdi orada ben kendime göre dürüst bir tavır aldım. Kemal Bey ile birlikte parti kuracağız diye konuşurken, sürekli ''Ekonomi rakam yığını değildir, ince ayar yapılmalıdır'' diyordum. Sürekli bunları konuştum. Söylemimde bir çizgi kırıklığı olmadı.
Bildirici- Şimdi siz Kemal Derviş´i eleştiriyorsunuz, ama CHP de programı eleştirmiyor tam tersine sahipleniyor...
Ben CHP açısından bilmiyorum ama kendi açımızdan düşündüklerimi anlattım.Â
Çölaşan- Bülent bey hastalanmasaydı istifa edecek miydiniz?
Başkaları için bilmiyorum, kendi adıma ben DSP´nin taşıdığı ve bana göre olumlu olan işleri artık taşıyamaz olduğunu gördüm. DSP, Türkiye´yi demokratik sol eksende yenileştirme misyonunu yaptı. Kolay iş değil çıkan kanunlar. Bunu birlikte yaptık. Artık bunu yapamayacak hale geldi. Yapamayacak hale gelmesinin nedeni, partiyi birbirine kattılar. Buna hiç lüzum yoktu. Parti içinde kavgayı tahrik ettiler.
Türenç- Kim etti?
Zannediyorum yönetim tahrik etti. İsim bazında konuşmuyorum. Hüsamettin Bey Ankara´ya hareket ederken, ''İnşallah iyi olur, bizim Ecevit ile çok geçmişimiz var, ben onun çocuğu gibiyim'' diyordu. O havadaydı.
Çölaşan- Sonuçta hastalık olmasaydı kopacak mıydınız?
Ben şahsen, 30 yılımı bu mücadeleye, inandığım şeye vermişim, şimdi bakıyorsun o işler boşlukta kalıyor, halk artık o işlerin boşlukta kaldığını görüyor ve yazık oluyor. Orada ben bunu daha fazla bir defa parti açısından ben bu sıkıntıyı yaşıyordum.
Çölaşan- Kopacak mıydınız?
O noktadaydım. Herkes birbirinin aleyhine konuşuyordu, kavgalar çıkıyordu.
Özkök- İttifak kanunu çıksaydı, nasıl bir ittifak olurdu
Cevabı çok doğal. Elbette farklılaşmalarınıza rağmen CHP. Bir türlü yenileşemedi. Benim görüşüm. Benim de çok emeğim var yenileşmesi için ama olmadı. Fakat elbette bizim fikir akrabamız CHP ve DSP. Birincisi benim o çok önemsediğim yenileştiricilik misyonuna elverişli bir parti olamadılar. İkincisi, bizim farklı yaklaşımımız oldu. Ben tek başına solun kendi iç ittifaklarıyla Türkiye´nin meselelerini çözmeye yetmeyeceği düşüncesindeyim. Bu sosyal demokrasi konularında hiç kompleksim olmadığı için çok net söyleyebiliyorum. Ancak elbette sol eksende, ama çok geniş bir ittifakla bunun çözülebileceğini düşünüyorum. Bazı arkadaşlarımız, ''Hayır biz solun merkezinde sol ittifakı kuracağız'' diyor. Aman ne güzel, benim açımdan fevkalade keyifli olur öyle bir ortamda siyaset yapmak. Ama bunun Türkiye´nin meselelerini çözemeyeceği düşüncesindeyim bu aşamada. Yarın öbürgün belki çözer, yeter buna.
Çölaşan- İlla yanına bir sağ parti mi alması lazım?
Sağ parti değil, sanayici de almam lazım, Derviş Günday´ı da yani esnafı da almam lazım. Ziraat Odalarına dert anlatmam lazım. Ben ancak böyle birliktelikle olabileceğine inanıyorum. Kadınlar ve gençlerden müthiş destek alıyoruz. Bazan nereniz yeni deniyor? Türkiye´de bir çok meseleyi ilk defa konuşuyoruz, yeniliğimiz orada. Kadın öğretmeni sıkıntısına bugün Türkiye´de kim değindi? Mesela ilkokul öğretmenlerinin yüzde 85´i bütün dünyada kadın. Diyelim Mesudiyeli bir genç kız öğretmen okulundan mezun oluyor. O zaman Mesudiye ilkokulunda göreve başlıyor, orada yer yoksa onun yakınındaki bir yere atanıyor. Gidip lojman peşinde koşmayacak, orada evi var. Kira ödemeyecek, çocuğu olduğunda annesinin bababsının yanına bırakacak. Biz ne yapıyoruz, o fukara kızı alıyoruz, haydaa git Sivas´ın bilmem ne köyüne. Oradan al başka bir köye. Sadece kadın öğretmen için değil, dünyanın hiçbir yerinde öğretmen, doktor, devlet memuru kendi isteği olmadan oradan oraya nakledilmiyor, nakil olayı yok dünyada. Niye hiçbir parti buna eğilmiyor?
Türenç- Neden bu söylediğiniz öfke mitinglere, meydanlara yansımıyor?
Meydan olayını bilmiyorum.
Bildirici- Kayseri´de size tepki gösterilmişti.
Kayseri´de sendika başkanları toplandı, konuşmaya gidiyorum. Emin olun farketmedim. Sendikada benim girdiğim kapıdan 50 metre kadar önde altı kişi, ''İstemiyoruz, geri git'' filan demiş. Ama kapının önünde değil, geride olan bir olay. Biz de otobüsle geçtik önlerinden farketmedim, birşey olduğunu gördüm de, düşünmedim ne olduğunu.
Ben teşekkür etmeye gittim. ''Siz beni seçtiniz bakın işte ben de istifa ettim'' diye. Bunu demek için gittim oraya. Bir gazete de bunu aldı manşet yaptı. ''Cem´e büyük tepki'' falan. Çarpıtarak yanlış algılatmaya çalışıyorlar.
Çölaşan- Seçimde barajı geçerseniz koalisyonu kiminle kurarsınız?
CHP ve DSP elbette.
Çölaşan- İçinize sindiremeyeceğiniz parti hangisi?
Hele Meclise girilsin, ondan sonra.
Özkök- Mehmet Yılmaz, ''İsmail Cem çıksa CHP´ye destek veriyorum dese, seçime girmese'' diye yazdı.
Bu konularda aslında siyasetin içinde olan, kahrını çeken, iddiasını taşıyanın bakış açısı bence daha önemli. İkincisi, CHP´nin Türkiye´yi yenileştirme kapasitesi olduğunu inanmıyorum. Oysa bana göre Türkiye´nin yenileşmesi lazım. Yenileşmeyi de biz yapabiliriz.
Coşkun- Derviş´in etkisini nasıl görüyorsunuz?
Herkes diyor ki, ''Masum Türker de yapıyor aynı işi. Üstelik memura da zam verdi.'' Derviş´in etkisi gidiyor zaten.
Özkök-ÂYunanistan üç seçim yaptı, bağıran çağıran liderler dönemini bitirdi. Siz de bağıran çağıran liderlerden deÄŸilsiniz. Ama karşınızda bağıran çağıran, birbiriyle çeliÅŸen inanılmaz vaatlerde bulunan liderler var. Bu kafayla nasıl mücadele edeceksiniz?
Bu zihniyetlerle mücadelenin el birliğiyle olması lazım. Ben kendi payıma düşen mücadeleyi vermekteyim. Bunun karşılığında toplumdan destek de alıyorum. Unutulmuşlar dediğim ve büyük ölçüde de AKP´nin etkili olduğu kesimlerde az da olsa bir gelişmemiz var. O benim için çok önemli.
Ben Türkiye´de 6 milyon engellinin, anne babasıyla birlikte 12 milyon insanın en büyük korkusunun ne olduğunu ilk defa merak eden, kendileriyle konuşan liderim. En büyük korkuları şu, 'Ya ben ölürsem engelli çocuğum ne olur?' Ben işte bu insanlarla ilgileniyorum ve onlardan destek alıyorum.
İktidarda olursak bütün belediyelere engellilerle ilgili düzenlemeler yapmayı mecbur edeceğiz. Örneğin istedikleri kaldırımlara çıkabilmek. Bunlar AB standartlarında da var. Ama Türkiye´de uygulanmamış.
Özkök- Özürlü sözcüğünü kullanmıyorsunuz...
Ben özürlü sözcüğünü sevmiyorum, insani bulmuyorum. Özür deyince kabahat işlenmiş gibi algılanıyor. O nedenle engelli sözcüğünü kullanmayı tercih ediyorum. Ben özürlülerin anne babasının hayattaki en büyük korkusunun ne olduğunu merak ediyorum, araştırıyorum, konuşuyorum ve onlardan destek alıyorum.
Türenç- Avrupa´da insanlarda böyle bir korku yok.
Hiçbir lider o insanlarla konuşmamış, merak etmemiş. Yahut mesela balıkçılarla kimse konuşmamış. Balıkçıların yüzde 95´i diyor ki, ''Bizim sosyal garantimiz yoktur.'' Bağ-kur diyorsun, ''Bizim kalkıp Bağ-Kur´a verecek paramız yok ağabey'' diyorlar.
Zaten bir ay çalışıp. bir ay çalışmıyor. Peki aile hayatı, bunlar denize çıkınca 1-2 ay dönmüyorlar? Peki Yunanistan´da balıkçılar için özel statü var, özel katkı sağlanıyor. Bizde neden olmasın?
Bildirici- Barajı aşabilecek misiniz?
Baraj sorunumuz yok. Barajı kesin aşarız. Ama hiçbir parti çok emin olamaz. Baraj sorunu olur mu, olmaz mı? Vakit olsa biraz daha çalışsak farklı olurdu.
Özkök- Vakit olsaydı, ben bu işi bitirirdim mi diyorsunuz?
Farklı olurdu. Tabii ki vakit olsa bizim partimiz daha kuvvetli olurdu.
Özkök- Vakit arıyor musunuz?
Ben şahsen aramadım. Kurum olarak da bu arayışa girmedik.
Türenç- Gezilerinizde gördüğünüz ilgiden memnun musunuz?
Gezilerimizde bize büyük ilgi var. Örneğin Samsun´da, Çorum´da bizi kalabalıklar karşıladı. Çorum´da gördüğüm ilginin nedenini araştırdım. Meğer bu ilgi İsmail ve Cem isminden kaynaklanıyormuş. Hem bunu söyleyemiyorum ama ailemde Bektaşilik var. Büyükbabamın Bektaşi olduğunu duymuştum. Bunu hiçbir zaman söylemek istemedim.
Özkök- Peki, siz Selaniklisiniz, Bektaşilik nereden geliyor?
Trakya ve Balkanlarda çok Bektaşi var, Bektaşilik Anadolu´ya özgü değil.
Ekşi- Solda üç parti var. CHP-DSP-YTP. Bunlar şu nedenle birbirinden farklıdır diye sorsam.
Ben Türkiye´yi yenileştirme iradesinin ve yeteneğinin bizde olduğuna inanıyorum. Bu benim görüşüm ve halka da bunu anlatıyorum.
Ekşi- Ben buna hayır demiyorum. Ama bunun alt başlıkları ve ona dayalı açıklamaları da olması lazım. Şu konuda bu nedenle biz gibi...
Bizim söylemimiz başkasında yok ki? Ben yeni bazı kaygıları seslendiriyorum. Bakın toplum merkezleri diye bir olay var. Bunlar 11 taneydi, Hasan Gemici´nin büyük gayretiyle sayısı 54´e çıktı. İnanılmaz başarı. Bunların sayısını bir yıl içinde bine çıkaracağız. Kaynak diyeceksiniz değil mi? Oturduk Hasan Gemici ile çıkardık. Bir tanesi 30 bin dolara mal oluyor, 6 bin dolar da ortalama yıllık gideri. Bin merkez için 36 milyon dolar gerekiyor. E be kardeşim, Türkiye´de yok mu 36 milyon dolar? Bakan olmama bile gerek yok, ben tek başıma bulurum. Gider üç Avrupa Birliği´nden bakanın ağzından girip burnundan çıksam adamlar bir fon bulur, verir. Türkiye´de bazı meselelerin çözümü para meselesi değil, gönül meselesi.
Kimse bunları konuşmuyor. Türkiye´nin yenileşmesi, dünyayla bütünleşmektir, Avrupa Birliği´dir, çağı paylaşmaktır. Aslında medeniyet dönüşümüdür. Bu kaygıları olan, bunların üzerine kafa yoran, bunları toplumla paylaşan, belli ölçüde de anlaşıldığı izlenimini alan bir tek kendimizi görüyorum. Allah aşkına o partiler Türkiye´yi yenileştirmek için hangi fikirleri getirdi? Nedir onların toplum projesi?
Ekşi- Ben bir vatandaşım, merak ediyorum. ''Diyorum ki, solda bir CHP var, bir de DSP. Şimdi bir de İsmail Cem çıktı başımıza.'' Ama aralarındaki fark nedir de bilemiyorum? Böyle sorayım.
Demek ki, biz yeterince iyi anlatamıyoruz veyahut anlattığımızı yeterince ulaştıramıyoruz. Çünkü bu sözünü ettiğiniz üç partinin içinde Türkiye´yi yenileştirecek söylem ve iddia sadece bizde. DSP nedir ne yapmak istiyor? CHP, ''Program zaten vardı, biz bunu devam ettireceğiz'' diye açıkladı. Biz işte burada farklılaşıyoruz. Programın bu haliyle devamının Türkiye´yi inanılmaz bir kaosa götürmesinden endişe ediyorum. Onlarda öyle bir endişe yok.