Güncelleme Tarihi:
Depresyon %10 sıklıkla halen en yaygın hastalıklar arasında yer alıyor. Erkeklerde yaşam boyu hastalanma riski % 10 (her 10 erkekten biri), kadınlarda ise % 20-25 (her 4-5 kadından biri). Sağlık Bakanlığı’nın desteklediği Türkiye Ruh Sağlığı Profili Çalışması’na göre, 12 aylık depresif nöbet yaygınlığı kadınlarda % 5.4, erkeklerde % 2.3, tüm nüfusta % 4. Yine bakanlık verilerine göre, 2016’da 8 milyon 656 bin 513 kişi ruh ve sinir hastalıkları nedeniyle muayene oldu. Bir önceki yıl bu rakam 7 milyon 915 bin 911 kişiydi. Başka bir deyişle muayene sayısı bir yılda 740 bin 602 kişi arttı. 2012 yılında 37 milyon 351 bin 187 kutu olan antidepresan kullanımı, 2015’de 43 milyon 563 bin 596 kutuya ulaştı. 2016 yılının ilk 9 ayında 33 milyon 638 bin 916 kutu antidepresan içilmişti. Aslında antidepresan kullanımındaki artış Avrupa’da da görülüyor, her yıl ortalama yüzde 20’lik artış kaydediliyor.
KISA ZAMANDA ÇOK HASTA, ÇOK İLAÇ DEMEK
Türkiye Psikiyatri Derneği Duygudurum Bozuklukları Bilimsel Çalışma Birimi’nden Prof. Dr. Figen Karadağ, antidepresan kullanımı artışındaki en önemli nedeninin performans uygulamaları ve kısa sürede muayene edip hızlıca tanı koymak zorunluluğu olduğunu söyledi. Prof. Dr. Karadağ, “Daha uzun sürede görüp ilaç başlamayı ertelediğim çok vakam oluyor. Hafif şiddette depresyonda, görüşme yapıp psikoterapi ya da egzersiz önerip tekrar çağırmak, ilaç başlamayı ertelemek mümkün. Toplumsal belirsizlikler, geleceği görememek, ekonomik problemler stres ve başa çıkamama başvuru sıklığını artırıyor” dedi.
İstanbul Tıp Fakültesi’nden psikiyatri uzmanı Prof. Dr. Sibel Çakır, “Çok sayıda fazla hasta görmek zorunda kalan hekimler ilaç tedavisini öncelikli uygulamak durumunda kalıyor. Antidepresan tedavi başlandıktan sonra bunun takibinin psikiyatristçe yapılamaması da önemli sorun. Hastaların depresyon tedavisinin değiştirilmesi ya da sonlandırılması gereken durumlarda yıllarca aynı ilacı kullandığını görüyoruz” dedi.
FARKINDALIK DA ARTTI
Hastalıkla ilgili farkındalık ve başvuruların da artışta etkili olabileceğini belirten psikiyatri uzmanı Doç. Dr. Kürşat Altınbaş, “Depresyonun yaygınlık ve sıklığının arttığını söyleyebilmek için her yıl ilk kez tanı alan kişilerin sayısının doğru belirlenmesi gerekiyor. Ayrıca antidepresan ilaçların yalnızca depresyon hastalığında değil etki biçimleri nedeniyle kaygı bozuklukları dahil pek çok diğer psikiyatrik hastalıkta kullanıldığı da gözardı edilmemeli” dedi.
AİLE HEKİMLERİ VE PRATİSYENLER REÇETELİYOR
Psikiyatr sayısının artması ve kişilerin profesyonel yardım aramaya başlamasının da sözkonusu artışta etkili olduğu vurgulayan Prof.Dr. Çakır, “Antidepresanları en çok aile hekimleri ve pratisyen hekimler reçete ediyor. Ve daha da önemli nokta antidepresan reçetelerindeki en sık tanı depresyon değil, anksiyete bozukluğu. Yani antidepresan kullanımına bakarak depresyonun arttığı sonucu eksik bir yorum olur” diye konuştu.
İNTİHARLARIN YÜZDE 70’İNDEN DEPRESYON SORUMLU
İntihardan ölümler, 15-35 yaş arasındaki en sık 3’üncü ölüm nedeni. Dünyada son 45 yılda intihar nedeniyle ölümler yüzde 60 arttı. Her yıl 1 milyondan fazla kişi intihar ederek ölüyor ve intihar ederek ölenlerin yüzde 70’inde depresyon olduğu biliniyor. Depresyon hastalarının yüzde 15’i intiharla ölüyor. Bu rakamlar depresyonun ciddi ve tedavi edilmesi gereken bir sağlık sorunu olduğunun kanıtı. Prof. Dr. Çakır, şunları söyledi:
“Majör depresyon kişinin genel sağlık durumunu bozuyor, eşlik eden her türlü diğer sağlık sorunun daha kötüye gitmesine neden oluyor. Çünkü bağışıkık sistemi ve tüm fizyoloji etkileniyor. Ayrıca iş gücü ve verimlilik kaybı, sağlık harcamalarının artması gibi çok çeşitli ağır sonuçlara neden oluyor. Aile içi iletişimin bozulması, akademik başarının bozulması gibi sosyal sonuçları da var” dedi.
ASIL SORUN İLAÇLA İLGİLİ EFSANELER
Depresyonun “turşu” yiyerek bile tedavi edilebileceğinden tutun antidepresanların bağımlılık yaptığı ya da uyuşturduğuna kadar farklı efsaneler dolaşıyor. Prof. Dr. Çakır bununla ilgili şunları söyledi: “Bilimsel olmayan bu açıklamalardan etkilenen ve gerçekten antidepresan kullanması gereken, ağır depresyonu olanların bazen çekindiğini, psikiyatriste başvurmaktan kaçındığını görüyoruz. Sonuçları ağır, maalesef bazen intihar gibi geri dönülemez durumlar oluyor. Depresyonu gidermek için antidepresan yerine alkol-madde kullanma gibi yollara başvurmak daha ağır sonuçlar doğuruyor. Ayrıca depresyon, kişideki kronik hastalıkların (kalp hastalığı, diyabet, hipertansiyon, nörolojik hastalıklar gibi) seyri ve tedaviye yanıtını da bozuyor.”
100 bin kişiye 2-3 psikiyatr
Avrupa ülkelerinde 100 bin kişiye ortalama 9 psikiyatr dürüyor. Türkiye’de yaklaşık 2 bin 500 psikyatrt var. Yani 100 bin kişiye 2-3 psikiyatr düşüyor. Tüm il merkezlerindeki devlet hastanelerinde psikiyatr var. Ayrıca ilçe merkezlerinin hemen hepsinde de 1’den fazla psikiyatr görev yapıyor. Ancak psikiyatrların büyük çoğunluğu beş büyük il İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana’da. Ayrıca toplam 7 bin 500 psikiyatrik hasta yatağı var. Nüfusa göre olması gereken rakam yaklaşık 20 bin.
Kadınlarda 2 kat daha sık
Tüm toplumlarda depresyon erkeklere göre iki kat daha sık görüyor. Kadınlarda 18-44 yaşları arasında, özellikle de 25 yaştan sonra daha fazla. 45-65 yaşları arasında cinsiyet farklılığı giderek azalıyor. 65 yaştan sonra kadınlar aleyhine olasılık yeniden artıyor. Prof. Dr. Fisun Akdeniz, “Depresyonun kadınlarda iki kat fazla olması temel olarak biyolojik cinsiyet farklılıklarından kaynaklandığı ve daha az olasılıkla ırk, kültür, diyet, eğitim, sosyal ve ekonomik etmenlere bağlı olduğu düşünülüyor. Kadınlarda ayrıca cinsiyete özgü premenstrüel sendrom (adet öncesi depresyon), postpartum (lohusalık depresyonu) ve perimenopozal (menopoz depresyonu) depresyonları da var. Yaşam koşulları ve kültürel stresörler de rol oynuyor. Kadınlarda depresyon görülme olasılığını, cinsel ve fiziksel istismar, güç ve statü eşitsizliği ve iş yükünün ağırlığı da artırıyor” dedi.
Çocuk ve ergenler de depresyonda
Depresyonun çocuklarda görülme sıklığı %3-5. Ergenler görülme sıklığı ise %15-20 arasında değişiyor.
Çocuklukta taciz depresyona yol açıyor
Erken ebeveyn kaybı, madde ve alkol kötü kullanımı, anksiyete bozuklukları, kadın olmak, düşük sosyoekonomik düzey, ayrı yaşama, boşanmış olma, işsizlik, daha önce depresyon geçirmek, yakın zamanda önemli yaşam olayları, stres etkenleri, kişilik yapısı, çocukluk döneminde cinsel veya fiziksel kötü davranılmak, bazı ilaçlar, tıbbi hastalıklar, hormonal değişiklikler depresyon riskini artıran başlıca faktörler.
Tüm yaşamı etkiliyor
Depresyon kişinin duygusal, bilişsel (düşünsel), davranışsal ve bedensel alanlarını etkiliyor. Hastanın sosyal yaşantısına da yansıyor. Sosyal becerileri azalıyor. Kişiler arası ilişkileri aksatıyor. Psikolojik alanda kişisel doyum, özgüvenle performans gösterme becerisi, özyeterlilik duygusu, girişkenlik, özerklik de azalıyor. Davranış alanında yavaşlama, içe kapanıklık, durgunluk ama bazen de gereksiz telaşlanma, huzursuzluk krizleri ekleniyor. Ayrıca depresyon kişinin zihinsel faaliyetlerini etkileyerek dikkatini, belleğini, öğrenme yetilerini etkiliyor. Böylece zihinsel sorun yaşayanlar mesleki yaşamında başarılı olamıyor, performans kaybı yaşıyor. Sonuçta depresyon tüm yaşamı etkileyen bir hastalık.