Güncelleme Tarihi:
Depremle ilgili ortaya konan veriler, Türkiye’de 1903’ten bu yana 28 büyük deprem felaketi yaşandığını ve yaklaşık 80 bin kişinin hayatını kaybettiğini gösteriyor. Yurdumuzun yüzde 92’si deprem bölgesi üzerinde bulunuyor, nüfusumuzun yüzde 95’i ise deprem tehdidi altında yaşıyor. İşte bu yüzden ülkemizde her yıl 1-7 Mart tarihleri arasındaki hafta, “Deprem Haftası” olarak anılıyor. Böylece toplumda farklı konularda deprem bilincinin oluşturulması ve depremlere karşı daima hazırlıklı olunması amaçlanıyor.
Bu yıl deprem haftasıyla ilgili görüşler veren inşaat şirketleri ve sektör uzmanlarının bir çoğu, binaların bodrum katında su yalıtımı olup olmadığı, su yalıtımı yoksa korozyon olabileceği ve binanın sağlamlığının kontrol edilmesi gerektiği konusunda hemfikirler. Bu noktada da su yalıtımı basit bir çözüm olarak öne çıkıyor.
Hasarlı binaların yüzde 64’ünde hasar nedeni korozyon
Su yalıtımı yapılmadığı için binalarımızın yüzde 43,8’i deprem riski altında. Binaların büyük kısmında su yalıtımı yok. Bu yüzden taşıyıcı sistemlerde korozyon tehlikesiyle ve depremde binaların yıkılması tehlikesiyle karşı karşıyayız.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yaptığı, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’na göre; Türkiye’deki konutların yüzde 43,8’inde sızdıran çatı, nemli duvarlar ve dolayısıyla küf, rutubet sorunu var. Bitümlü Su Yalıtımı Üreticileri Derneği (BİTÜDER) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Özcan’a göre; bu demek oluyor ki bu konutlarda su yalıtımı yok. Oysa su yalıtımı binanın taşıyıcı sistemini suyun zararlı etkilerinden ve korozyondan, yani paslanmadan koruyor. Bu da depreme karşı daha sağlam yapılar anlamına geliyor.
Herhangi bir yoldan yapı donatısına sızan su, donarak veya kimyasal tepkimelere girerek donatının özelliğini yitirmesine yol açıyor. Oluşan korozyon binanın taşıyıcı sisteminin zayıflamasına neden oluyor. 10 yıl sonra donatı başlangıçtaki taşıma kapasitesinin, belli koşullarda yaklaşık olarak yüzde 66’sını korozyon nedeniyle kaybediyor. Büyük bir depremde, korozyona uğramış bir binanın ayakta kalması pek mümkün görünmüyor.
BİTÜDER Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Özcan, 1999 depreminin ardından İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hasar Tespit Komisyonu tarafından hazırlanan rapora değindi. Özcan, “55.651 konut ve işyerinde yapılan kontrollerde bu binaların yüzde 79’u hasarlı bulundu. İncelenen binaların yüzde 64’ünde nemin yol açtığı korozyon (paslanma), yüzde 41’inde malzeme eksikliği, yüzde 18’inde inşaat aşamasında betonun sulanması, yüzde 11’inde eskime ve yıpranma, yüzde 3’ünde proje hatası, hasarların nedeni olarak belirlendi. Görüldüğü gibi binalardaki en büyük sorun korozyon. Bu nedenle özellikle Türkiye gibi deprem kuşağında bulunan ve yapı stoğunun büyük kısmı betonarme olan ülkelerde su yalıtımının yaşamsal bir önemi var” dedi.
Yönetmeliğe uyulmadığında yaptırım uygulanmalı
Türkiye, depremin zararlarını gelişmiş ülkelere oranla çok daha ağır yaşıyor. Bunun en büyük nedeni, binaların Yapı Kanunu’nda yer alan Deprem Yönetmeliği’ne uygun olmaması ve denetim sistemindeki eksiklikler. Deprem Haftası’nda konuya dikkat çeken Propa İnşaat İcra Kurulu Başkanı Can Reşit Özçiçek, hem sektör temsilcilerine hem de tüketicilere seslendi. Özçiçek, önemli olanın bu haftaları ilan etmekten çok, gerekli uygulamaları hayata geçirmek olduğunu belirtti.
Deprem Yönetmeliği’ndeki eksikler nedeniyle çok büyük sorunlar yaşandığını hatırlatan Özçiçek, Deprem Yönetmeliği kapsamında firmalara yaptırım uygulanması gerektiğini belirtti. Beklenen büyük İstanbul depreminin açacağı yaraların tahmin bile edilemeyecek boyutta olduğunu hatırlatan Özçiçek, hem inşaat firmalarının hem de tüketicilerin daha duyarlı davranması gerektiğini ifade etti. Binaların taşıyıcı sistemini korozyona, yani sudan kaynaklanan paslanmaya karşı koruyan su yalıtımının da depremle mücadele konusundaki önemine değinen Özçiçek, ev satın alacaklara mutlaka su yalıtımını sorgulamalarını tavsiye etti.
Tüketiciler bilinçlenmeli
Demir İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Hamit Demir, ülkemizde deprem bilincini artırmak için 1-7 Mart arasında anılan Deprem Haftası’nda vatandaşa, inşaat sektörüne, kamu otoritelerine seslendi.
Demir, depremi hayatın bir parçası ve gerçeği olarak kabullenmemiz gerektiğini belirterek, “Konut satın alırken inşaat firmasının ve projenin çok iyi incelenmesi, araştırılması ve daha önceki projelerinde sorun çıkan firmaların kesinlikle tercih edilmemesi gerekiyor” dedi. Tüketicilerin, daha çok araştırma yapar ve sorgular hale gelmesinin de denetimlere ek olarak firmalar için büyük bir baskı olacağını söyleyen Demir, bu şekilde inşaat sektörünün olması gereken kalite standartlarına erişeceğini vurguladı.
Konut satın alırken mutlaka binaların bodrumuna bakılması gerektiğini belirten Demir, “Binanın dış cephesi ve duvarları zaten kaplanmış olduğu için binanın taşıyıcı sistemi konusunda fikir veremiyor. Oysa bodruma bakarak; binanın taşıyıcı sistemini, kolon ile perde genişlik ve kalınlıklarını, kiriş saplantılarını, binanın asansör ve merdiven kovalarının perdelenmesi ve perde kalınlıklarını, bodrumların alan genişliklerini ve kaç bodrum olduğunu görmek mümkün. Ayrıca binaların bodrumuna bakarak binada rutubet olup olmadığını ve eğer rutubet varsa su yalıtımının eksik ya da hatalı olduğunu anlayabiliriz” dedi. Demir, su yalıtımı hiç olmayan ya da standartlara uygun olarak yapılmamış olan binaların, suyun taşıyıcı sistemi korozyona uğratması yani paslandırması sebebiyle, kısa sürede proje aşamasındaki taşıma kapasitesini kaybettiğini ve büyük bir depremle mücadele etme şansının kalmadığını anlattı.
Demir, aynı şekilde bodrumların görüntüsü ve binanın büyüklüğüne göre yeterli bodrum olup olmamasının da önemine dikkat çekti. Demir, zemini sağlam olan bölgelerde tek bodrumun yeterli olabileceğini ama kaygan zeminlerde iki ya da üç bodruma ihtiyaç olduğunu ve fore kazık sistemi kullanılmasının da şart olduğunu belirtti.