Güncelleme Tarihi:
Kahramanmaraş depremleri sonrasında, sarsıntıların neden olduğu yıkımdan geriye kalan enkaz yığınlarının toplanması ve taşınması en önemli konulardan biri.
Uzmanlar toplam moloz miktarının 50-130 milyon ton arasında olabileceği, molozların üst üste yığılması halinde Erciyes Dağı büyüklüğünde bir kütle ortaya çıkabileceği yorumlarını yapıyor. Dolayısıyla afet atık yönetiminin nasıl olması gerektiği konusu oldukça önemli…
HAFRİYAT VE ENKAZ, AFETİN NİTELİĞİNE GÖRE DEĞİŞİYOR
Görüşlerine başvurduğumuz İstanbul Üniversitesi Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, “Deprem bölgesinde hasar tespit çalışmaları devam ediyor. Şu ana kadar 100 bini aşkın binanın yıkık ve ağır hasarlı olduğu açıklandı. Ancak köylerdeki hasar tespit çalışmalarına dair bir bilgi verilmedi. Tespit edilen ağır hasarlı veya yıkık binalardan oluşabilecek hafriyat miktarı 40 milyon ton kadar olabilir. Ancak hasar tespit çalışmalarının tamamlanmasından sonra bu miktar artacaktır” dedi.
Afetlerin niteliğine göre atık, enkaz ve hafriyatın değiştiğine de vurgu yapan Prof. Dr. Tolunay, “Örneğin sellerde binaların yıkılması daha nadir görülür. Fakat Kastamonu’da 2021’de meydana gelen selde binalar yıkılmıştı. Heyelanlarda ise binalar tamamen yıkılabilir. Kayan toprak ve kayalarla birlikte binalar ve binaların içindeki eşyalar da atık haline gelir. Depremlerde ise enkazlar beton, tuğla, kiremit, plastik, demir, ahşap ve eşyalardan oluşur. Ayrıca yığınların içinde tehlikeli atıklar da bulunabilir” ifadelerini kullandı.
DEPREM SONRASI OLUŞACAK ATIKLAR İÇİN YÖNETMELİKLER VAR MI?
Peki uzmanların 'Erciyes Dağı büyüklüğünde' diye tarif ettiği bu atığı nasıl yöneteceğiz? Bu konuda yasal mevzuatlar ne diyor?
Bu sorumuza Prof. Dr. Doğanay Tolunay, “Ülkemizde afetler sonrasındaki atık, enkaz ve molozların kaldırılmasıyla doğrudan ya da dolaylı ilgili yönetmelikler mevcut” diye yanıt verdi ve şu bilgileri paylaştı:
-- Afet atıklarıyla ilgili süreçler, 2004’te çıkarılan ‘Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği’ ve 2015’te çıkarılan ‘Atık Yönetimi Yönetmeliği’ ile detaylandırılıyor. Ancak her iki yönetmelikte de afet atık yönetimiyle ilgili hükümler oldukça sınırlı…
-- Örneğin Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği’nde afet sonrası oluşan inşaat ve yıkıntı atıklarının yönetiminin mülki amir başkanlığında kurulacak kriz masası tarafından yürütüleceği belirtiliyor. Ek olarak, olası afet öncesi oluşabilecek atıkların yönetimiyle ilgili planlamalar yapılması görevi de kriz masasına verilmiş.
-- Afet atıklarıyla dolaylı olarak ilgili olan yönetmelikler ise elektrikli ve elektronik eşyalar, atık pil, yağ, tıbbi atıklarla ilgili olan çeşitli mevzuatlar...
Dolaylı olarak ilgili olan yönetmeliklerin çoğunlukla afet dışında ortaya çıkabilecek atık ve tehlikeli maddelerin bertarafı ve atıkların geri dönüşümüne ilişkin olduğunun altını çizen Prof. Dr. Tolunay, “Afetlerden sonra oluşan atık ve enkaz miktarının epey fazla olması, niteliklerinin farklılığı ve bu atıkların düzensiz olarak kaldırılması halinde oluşabilecek çevre ve sağlık sorunlarının boyutu nedeniyle ayrı bir afet atık yönetmeliğine ihtiyaç bulunduğunu söyleyebilirim” ifadelerini kullandı.
Peki nasıl riskler mevcut? 4 başlık altında görmek mümkün:
1) ATIKLAR ENKAZ KALDIRILIRKEN AYRIŞTIRILMALI
Afet atıklarının mutlaka ayrıştırılması ve bu ayrıştırma işleminin mümkünse daha enkaz kaldırılırken başlaması gerektiğini de vurgulayan Prof. Dr. Tolunay, “Binalardaki ağır metal, yanıcı ve parlayıcı maddeler, mutfak tüpü ve yangın söndürme tüpü gibi patlayıcı maddeler, sağlık açısından risk oluşturabilecek kan bulaşmış atıklar ve kanalizasyon atıkları daha yerindeyken ayrıştırılmalı. Bu oldukça önemli…” dedi ve ekledi:
“Geniş alanları etkileyen afetlerde yerinde ayrıştırma olanaksız olabilir. Bu durumda enkaz kaldırılırken gerekli iş güvenliği önlemleri alındıktan sonra her bina geçici ayrıştırma alanlarında numaralandırılarak ayrı ayrı yığılabilir ve ayrıştırma işlemleri buralarda yapılabilir.”
2) ATIKLAR SULAK ALANLARA VE ORMANLARA ATILMAMALI
Moloz ve diğer atıkların; sulak alanlara, ormanlara, tarım alanlarına, korunan alanlara, dere yataklarına ve su havzalarına boşaltılmaması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Tolunay, “Bu alanlar hem doğal yaşam hem de insanlar için son derece önemli. Hatay özelinde düşünürsek, kıyılarda hem karbon depolayan hem de canlılara habitatlar sunan deniz çayırları bulunur. Molozların denize dökülmesi halinde bunların üstü çamurla kaplanır, deniz yaşamına hatta balıkçılığa olumsuz etkileri olur” dedi.
Prof. Dr. Tolunay, şöyle devam etti:
“Yine kıyılardaki kumullar, yeşil deniz kaplumbağasının yumurtlama alanıdır. Hatay ve Adana kuş göç yollarının birleşme noktasıdır ve bu illerdeki sulak alanların korunması gerekir. Deprem bölgesinde biyolojik çeşitlilik oldukça zengin. Hem deprem sonrası yerleşim alanlarının planlanmasında hem de atıkların depolanmasında bu türlerin habitatlarına zarar verilmemesi çok önemli.”
3) ATIKLAR YER ALTI SULARINA SIZMAMALI
Prof. Dr. Tolunay, “Atıkların depolanacağı yerlerde yer altı sularına sızmanın engellenmesi için mutlaka yalıtım önlemleri alınmalı. Özellikle tehlikeli atıkların ayrıştırılmaması durumunda sızıntı sularıyla derelerin, göllerin, yeraltı sularının, tarım ve orman alanlarının kirlenmesi olasılığı bulunuyor” uyarısını da yaptı.
Peki asbestin etkileri ve bu etkilerden korunma yolları neler?
Asbest liflerinin gözle görülemeyecek kadar küçük olduğunun altını çizen Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Alp Aker, “Serbest asbest lifleri boyutuna göre uzun süre havada asılı kalabilir, uzun mesafelere taşınabilir ve solunduğunda akciğerlere ulaşır. Akciğerlere kalıcı olarak yerleşen asbest, burada değişmeden kalır ve yangısal reaksiyonlara yol açar. Asbest, aynı zamanda insanda bilinen bir kanserojendir, yani kansere yol açar. Akut olarak zehirleyici değildir ama uzun dönemde (10-50 yıl) akciğer zarı kalınlaşması, nefes darlığı, öksürüğe yol açan kronik akciğer hastalığı, akciğer kanseri ve akciğer zarı kanserine yol açabilir” ifadelerini kullandı.
Dr. Aker sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hastalık gelişme riski solunan asbest miktarına, süresine, asbestin boyutu, şekli ve kimyasal yapısına, kaynağına, kişisel risk faktörleri bulunup bulunmamasına göre değişkenlik gösterir. Örneğin, sigara içenlerde hastalık gelişmesi riski çok daha yüksektir. Yutulan asbest lifleri ise birkaç gün içinde bağırsaklardan atılır. Bunların çok küçük bir bölümü mide ve bağırsaklardan kan dolaşımına geçebilir. Asbestin sağlam ciltten kana geçişi ise oldukça zordur.”
Koruyucu ekipmanı bulunmayan işçiler, operatörler, güvenlik görevlileri, bölgede bulunan vatandaşlar toz, duman ve asbestten etkilenebilir. Bu nedenle, enkaz kaldırma çalışmasına katılanların veya enkazdan yayılan dumanlara maruz kalma riski olanların ‘FFP2’, ‘FFP3’ veya ‘N99’ tipi maske kullanması, sağlık açısından bir zorunluluk. Dolayısıyla bu tür maskelerin bölgeye ulaştırılması çok önemli. Pandemi nedeniyle kullanmaya alıştığımız cerrahi maskeler bu maddelere karşı koruyucu değildir.
Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Alp AkerSAĞLIK RİSKLERİNİ MİNİMUMA İNDİRMEK İÇİN NELER YAPILMALI?
Dr. Aker, Dünya Sağlık Örgütü’nün asbeste bağlı sağlık riskleri ile ilgili açıkladığı verilere dayanarak deprem bölgesinde riski minimuma indirmek adına şu beş madde uyarıyı yaptı:
1- Asbest içeren malzemelerin yeri belirlenmeli ve bir risk değerlendirmesi yapılmalı.
2- Yıkım ve enkaz kaldırma sırasında ıslak çalışılarak toz kalkması, asbestin havaya karışması ve asbest ile temas en aza indirilmeli.
3- Asbest içeren malzemeler ayrı bir yerde toplanıp güvenli bir şekilde bertaraf edilmeli ve kesinlikle yakılmamalı.
4- İşçiler toz maskesi, eldiven, gözlük, iş elbiseleri kullanmalı. Kirlenmiş ekipman ve elbiseler, temizlenemiyorlarsa, asbest içeren diğer malzemeler gibi bertaraf edilmeli.
5- Mesai sonrası işçilerin banyo yapması sağlanmalı. Yine işçiler yemek yemeden, bir şey içmeden önce el ve yüzlerini mutlaka yıkamalı.