Güncelleme Tarihi:
Prof.Dr. Süreyya Ergin: Türkiye'de yaşayan herkes potasiyel özürlüdür. Siz de bugün gözardı edilen kesimin bireyi olabilirsiniz
Toplum özürlülülerden o kadar uzak yaşıyor ki, acil bir durum karşısında aciz kalıyor. Halkımız bu konuda tamamen bilgisiz. 17 Ağustos depremini küçük kırıklarla atlatabilecek insanlarımız, battaniyelerle karga tulumba taşındıkları için sakat kaldılar. Bu çok acı ve çağ dışı.’’
HER ne kadar Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) ‘‘Sakat kişinin itibarı ve güvenlik hakkı normal kişiden farklı değildir’’ kararını almış olsa da, bu teşkilata üye olan Türkiye'de yaşayan milyonlarca özürlü vatandaş, evlerinden dışarıya adım atamıyor.
Yetersiz sayıda rehabilitasyon merkezi, personel ve ekipman eksikliği, trafik ve günlük yaşam koşulları, özürlü bir vatandaş olan Ahmet Tunç Tonger'in de dediği gibi, toplumda ‘‘aileleri gardiyan, özürlüleri mahkum ve evleri hapishane’’ haline getiriyor.
Bununla beraber, son günlerde Türkiye'de olumlu bir gelişme yaşandı ve ilk kez Sağlık Bakanlığı bünyesinde konuyla ilgili bir Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Bilimsel Danışma Kurulu oluşturuldu.
Ardından Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzman Hekimleri Derneği tarafından ilk ‘‘Toplum ve Rehabilitasyon’’ sempozyumunu düzenlendi.
Bilim adamları, özürlüler ve normal vatandaşların biraraya geldiği bu buluşmada, ortaya çıkan en çarpıcı sonuç ise, ‘‘halkın ve yönetimin özürlüleri 21'inci yüzyılda gözardı ettiği.’’
DIŞARIDA HAYAT
‘‘Bizler saygı duyulacak insanlarız’’ diyen özürlü vatandaşı bir diğeri izliyor, ‘‘Tesisler, binalar, yollar özürlülülere hareket edebilecek olanaklar sağlamalı.’’
Özürlü nüfustan gelen bu çağrılara, tıp uzmanları da destek veriyor:
‘‘Onları merkezlere alıp özürleriyle nasıl yaşayabileceklerini öğretiyoruz. Ama, dışarı çıkma zamanı gelince, hepsi korkudan donuyor ve gitmek istemiyor. Çünkü onlar için dışarıda hayat yok.’’
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Süreyya Ergin, yaptıkları çalışmaların ve harcanan zaman ile paranın böylesine heba olmasına üzüldüğünü belirtiyor: ‘‘Aslında haklılar. Türkiye'de yaşam kalitesi çok düşük ve özürlüler için standardizasyon yok. Onları hayata geri döndürmek için verdiğimiz çabalar boşa gidiyor çünkü bir süre sonra korkudan hemen hepsi eve kapanıyor ve hayata küsüyor.’’
Bu sıkıntılar yumağına, bakımın yarattığı ekonomik yük de binince özürlü aileleri durumdan son derece olumsuz etkileniyor. İşte bu yüzdendir ki, hayattan neredeyse zorla koparılan bu insanlar, topluma kabul edilmemelerinin acısını taşıyamıyor ve intihar vakalarına en çok özürlüler arasında rastlanıyor.
HEPİMİZ ÖZÜRLÜYÜZ
Özürlü toplumu, böylesine dışlamaya ve hayattan koparmaya toplumun da, devletin de hakkı olmadığını vurgulayan Ergin, bu konuda herkesin ciddi bir eğitime tabi tutulması gerektiğini vurguluyor.
‘‘Şunu unutmamak gerek, bu ülkede yaşayan herkes potasiyel özürlüdür. Hepimiz özürlüyüz ve bugün gözardı edilen kesimin yarın bir bireyi olabilirsiniz’’ diyen Ergin, ilk aşamada acil yardım konusunun ele alınması gerektiğini söylüyor.
‘‘Toplum özürlülülerden o kadar uzak yaşıyor ki, acil bir durum karşısında aciz kalıyor. Halkımız bu konuda tamamen bilgisiz’’ diyen Ergin, birçok insanın yanlış ilk yardım nedeniyle sakat kaldığını deprem örneği ile dile getiriyor:
‘‘17 Ağustos depremi buna örnek. Küçük kırıklarla depremi atlatabilecek insanlarımız, battaniyelerle karga tulumba taşındıkları için sakat kaldılar. Bu çok acı ve çağ dışı.’’
Bunun yanı sıra birçok sakatlık ve ölümle biten kazada suçu sadece kişiye yıkmanın yanlış olduğunu savunan Ergin, ‘‘Örneğin yollarımızdaki hataları biliyoruz. Birçok trafik kazası karayollarının yanlış yol yapımından kaynaklanıyor’’ diyor.
MÜSTEŞARIN İTİRAFI: GERİ KALDIK
Ergin, rehabilitasyon merkezlerinden sadece yüzde 1 oranında özürlülerin yararlanabildiği ve haklarının savunulmadığı Türkiye'yi ‘‘Özürlü üreten ve bir o kadar da tüketen’’ bir toplum olarak değerlendiriyor.
Sağlık Bakanlığı ise bu tanımı haklı çıkaran itiraflarda bulunuyor.
Sağlık Bakanı Osman Durmuş, ‘‘Trafik, iş ve ev kazaları yanısıra kanser, aids gibi hastalıklarla boğuşan insanları toplumsal yaşamdan kopmadan kendi kendilerine yeterek sürdürebilmelerini sağlayacak rehabilitasyon programları oluşturmalıyız’’ dese de Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Doç.Dr. Haluk Tokuçoğlu, bürokratik engelleri görmezden gelemiyor.
Müsteşar, yardım etmek istediklerini söylemekle beraber önlerinde yükselen sorunlara da dikkat çekiyor. Tokuçoğlu, sempozyumda yaptığı konuşmada, ‘‘Teknolojik gelişmelen baş döndürücü bir hızla ilerliyor ama biz geride kaldık’’ diyor ve itiraf ediyor:
‘‘Ama bürokrasinin hantallığı altında eziliyoruz.’’
En kısa zamanda rehabilitasyon merkezlerini yaygınlaştırma, yurt genelinde eleman dağılımında yaşanan sorunları aşma, meslek yüksek okulları açarak iş uğraşı, konuşma terapisti ve rehabilitasyon hemşiresi yetiştirme, halkı eğitme ve en önemlisi ülkedeki özürlü sayısını belirleme hedeflerini tek tek sıralayan Tokuçoğlu, en önemli sorunu ise finans olarak belirliyor.
Sadece Sağlık Bakanlığı'nın değil tüm bakanlıkların bir araya gelerek özürlü toplumun sorunlarına çözüm üretmesi gerektiğini vurgulayan Tokuçoğlu, ancak, öncelikle finans sorunun aşılması gerektiğini, ‘‘Bu bütçe ile yapılabilecek çok birşey yok. Bu yüzden dış kaynaklı kredi arama çalışmalarımız var’’ sözleriyle yineliyor.
Dış kaynak yanısıra Sivil Toplum Örgütleri'nin ve özel sektörün de destek vermeye teşvik edilmesi gerektiğinin katılımcılar tarafından sık sık dile getirildiği sempozyumda, çıkış noktasını ise Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Bekir Coşkun gösteriyor:
‘‘Sorunu çözmek için ve toplumun unutulmuş kesimini hatırlamak için medya gerek. Böylece toplumun desteği kazanılabilir. Ama medya ile bağlantıyı da rehabilitasyon merkezi çalışanları kurmalı.’’
Aslında, tedavi masrafları yüksek, yatak kapasitesi düşük, İç Anadolu ve Trakya bölgeleri haricinde rehabilitasyon merkezi bulunmayan ve her 10 yılda sadece trafik kazalarında 200 bin, iş kazalarında 3 bin 240 özürlü yaratan Türkiye'de sorunlarla başa çıkabilmenin tek yolu var.
Bu yol, mevcut hastaları topluma geri kazandırmak ve acil yardım eğitimlerine hız vermek yanısıra Süreyya Ergin'in dile getirdiği gibi ‘‘pahalı hizmetin ucuza gelmesi için özürlü yaratmamak.’’
Yani karayollarından, sokak aralarına, iş atölyelerinden, ev içine kadar her alana eğitimi, kaliteyi ve bilinci yaygınlaştırmak.
Japonya’da neler var
Kaldırımlarda, görme özürlülerinin üzerinde yürümelerini sağlayacak tırtırlı parke taşları var.
Bu tırtırlı taşlar, metro istasyonlarına ve otobüs duraklarına kadar uzuyor.
Taşların üzerinde yürüyen görme özürlüler, kendini bilet gişesinin önünde buluyor.
Biletini aldıktan sonra yine hiç kimsenin yardımına ihtiyaç duymadan, perona kadar iniyor.
Parke taş, trenin kapısının önünde duruyor. Trenler de, kesinlikle kapılarını bu taşlara denk gelecek noktalarda duruyorlar.
Tırtırlı parke taşları, dönüşlerde farklı yapılarda olduğu için özürlüler bunu hemen anlıyor.
Trafik ışıkları da, özürlüler düşünülerek kaç saniye içinde yeşil yanacağını gösteriyor. Sesli uyarı da var.
Türkiye'de neler eksik
Dağılımın ve gereksinimlerinin değerlendirilmesinde, ulusal politikalarının belirlenmesinde veri kaynakları.
Devlet ve hükümet politikalarının belirlenmesinde danışmanlık sistemleri uygulamaları.
Rehabilitasyon kavramının ve hizmetinin yeterince bilinmemesi.
Tıbbi rehabilitasyon hizmetleri dışında mesleki ve sosyal rehabilitasyon hizmetleri.
İş kazaları ve mesleki hastalıklarına yönelik tedbirler ve işyeri hekimliği.
Rehabilitasyon hizmeti sunan meslek gruplarında görev dağılımının olmaması.
Rehabilitasyon hizmetleri için iş ve uğraşı terapisi, meslek danışmanlığı, konuşma terapisi gibi alanlarda yetişmiş eleman olmaması.
Türkiye'de ilk defa MEB Şura Salonu'nda Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzman Hekimleri Derneği tarafından düzenlenen ‘‘Toplum ve Rehabilitasyon’’ sempozyumu, rehabilitasyon ile ilgili sorunlar ve özürlülerin yaşadığı problemlerin gündeme gelmesi açısından olumlu bir adım oldu. İki bölüm halinde gerçekleşen sempozyumda Sağlık Bakanı Osman Durmuş da rehabilitasyon alanında uzmanlara destek sözü verdi. Sempozyumun ikinci bölümünde sırasıyla Sağlık Bakanı Müsteşarı Doç.Dr. Haluk Tokuçoğlu, Hürriyet köşe yazarı Bekir Çoşkun, Özürlüler Temsilcisi Ahmet Tunç Tonger, Ankara Rehabilitasyon Merkezi Başhekimi Uz.Dr. Aytül Çakcı, ve SSK Ankara Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Başhekimi Uz.Dr. Ferda Aydoğdu konuşmacı olarak katıldılar.
Ne elleri ne de ayakları var ama o ünlü bir yazar
Başta Japonya olmak üzere batı ülkelerenin özürlülere verdiği önem çok farklı. İşte bunun bir örneği. Hirotada Ototake 23 yaşında bir Japon. Doğuştan elleri ve ayakları yok. Ancak inanılmaz azmi ve hayata bağlılığı sayesinde önceki gün Tokyo'da Waseda Üniversitesi'nden mezun oldu. Özel olarak üretilen elektrikli sandalyesi ile basın toplantısı düzenleyen Ototake, elleri olmasa bile ülkede ün yapmaya başlayan yazarlardan biri. ‘Mükemmel İnsan Yoktur’ adlı bir kitap yazan ve kitabında özürlülere toplum içinde daha fazla yer verilmesi isteyen Ototake, özellikle Japon kültüründe özürlülerin geri plana itilmesinden şikayetçi oldu.