Depodan günışığına

Güncelleme Tarihi:

Depodan günışığına
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 26, 1998 00:00

Haberin Devamı

İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin depolarında saklanan İstanbul ve çevresine ait binlerce yıllık eserlerin 700'ü iki hafta sonra gün ışığına kavuşacak. Kültür Bakanı İstemihan Talay'ın müzelere sponsor bulma kampanyasına ilk katılan Garanti Bankası oldu ve müzenin parasızlık yüzünden senelerdir açılamayan 'İstanbul'un Çevre Kültürleri ve Bizans' bölümü banka tarafından finanse edildi. Avrupa Konseyi'nden ödüllü müzenin müdürü Dr. Alpay Pasinli'nin arkeolog ve sanat tarihçilerinden oluşan bir ekiple hazırladığı bölüm, 5 Ağustos'ta Kültür Bakanı tarafından törenle açılacak. Bu müzeyi gezin, girişte sizi karşılayacak olan 'Simurg' denilen efsanevi kuşun kanatlarına tutunun ve binlerce yıl öncesinin İstanbulu’na doğru yolculuğa çıkın... Şimdi evinizin bulunduğu yerde sizden iki bin yıl önce yaşayanlara misafir olursunuz belki de, kimbilir?

Ziyarete henüz açılmamış, uzmanlarıyla meraklılarının açılmasını dört gözle beklediği ve arkeoloji tarihine katkı yapacak olan bir müzeyi bakanlığın verdiği özel izinle ve müze müdürünün refakatinde, onun bilimsel izahatını dinleyerek gezmenin zevki bir başka oluyormuş...

Ben bu zevki geçen hafta tattım ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin 5 Ağustos'ta açılacak olan yeni bölümünü, 'İstanbul'un Çevre Kültürleri ve Bizans' kısmını müzenin müdürü Dr. Alpay Pasinli'yle beraber saatler boyu ve hemen her objeyi dakikalarca seyrederek gezdim.

Ne yalan söyleyeyim, Alpay Bey haftalar önce 'Müzede yeni bölüm açıyoruz. Çok uğraştık, güzel bir iş oldu' dediği zaman batıdaki en meşhur benzerleriyle rahatça boy ölçüşebilecek böyle bir yer göreceğimi hiç tahmin etmemiştim. Etrafı saran zevk, New York'un Metropolitan'ında, Londra'nın British Museum'unda, Paris'in 'İnsanlık' ve Louvre Müzeleri'ndeki zevkle aynıydı; solunan havayla oraların iklimi arasında fark yoktu. Şeniz Atik'in koordine ettiği çalışmanın Trakya ve Bitinya bölümünü Nilüfer Atakan, Ferahnur Güven, Rahmi Asal, Şehrazat Karagöz, Gülbahar Çelik, Sevinç Pasinli, Gülcan Kongaz ve Fırat Düzgüner'le Ahmet Yaraş hazırlamış; Saliha Gönenç'in koordinasyonundaki Bizans bölümünü Teymuray Oskay, Yasemin Güner ve Asuman Denker düzenlemişti. Pano fotoğrafları Turhan Birgili'ye aitti.

HİÇBİR ŞEY DEĞİŞMEMİŞ

Bir yanı koyu kırmızıya öbür tarafı laciverde boyanmış koridorlardan İstanbul'un 2 bin 500 yıl önceki en eski sakinlerinin arasına karışıyor, Yunan ve Roma zamanlarının Kadıköy'ünde dolaşıp Bizans'ın Hipodrom'una çıkıyordunuz. İmparatorların sizi selâmladığını, heykellerindeki belli belirsiz ifadeden farkeder gibiydiniz. Sonra halkla beraber günlük hayatı yaşıyor; ev eşyalarından, takılardan ve o zamanın âletlerinden unutmamacasına bir şeyler öğreniyordunuz: Aslında hiçbirşeyin değişmediğini... 2 bin yıl önceki zerzevatçının kantarıyla bugün sokaktaki meyvecinin terazisi aynıydı ve fark sadece ağırlık birimindeydi... Canı meyve çeken ev hanımının üzüm koyduğu cam kâseyle binlerce sene öncesinin İstanbul'unda yaşamış kadının meyve tabağı arasında sanki hiç fark yoktu...

Efsanelerde yüzü insanı andıran, üzeri rengârenk tüylerle dolu, yere asla konmayan, her zaman yükseklerden uçan ve Kafdağı'nda yaşayan 'Simurg' adındaki hayali kuşun ismi çok sık geçer. 'Simurg' Farsça'da '30 kuş' demektir ve inanışa göre üzerinde 30 ayrı kuştan birer alâmet ve renk taşıdığı için bu adı almıştır. Sevgilerinin karşılığını göremeyen gönlü kırık âşıklar ve efsanelerin kahramanları Simurg'a binip Kafdağı'na onun kanat çırpmasıyla gider ve dertlerinin devasını o uzak diyarlarda ararlar...

Arkeoloji Müzeleri'nin 'İstanbul'un Çevre Kültürleri ve Bizans' bölümünün girişinde sizi mermere işlenmiş bir çift Simurg karşılayacak. Ona binin ve kanatlarına sıkıca tutunarak binlerce yıl öncesinin İstanbul'una doğru yolculuğa çıkın... Kimbilir, belki de şu anda evinizin bulunduğu yerde sizden tam iki bin yıl önce yaşayanlara misafir olursunuz... İkramlarını o zamanın en meşhur ressamlarının bezediği tabakların içinde alır, Hipodrom'a doğru uzanır, imparator heykellerinin arasından geçer, bir araba yarışına rastlar, şehrin eski sâkinlerinin yarışçılar kralı Porfirios'a yaptığı tezahüratı, 'Yeşillerin talihi! Sen hep kazanırsın' nidâlarını işitirsiniz...

DOMUZLARIN EN KIDEMLİSİ

Sanki dün yapılmış gibi duran bu 'avda yaralanmış domuz' heykeli tam 2 bin 500 yaşında. İsa'dan 500 yıl önce bronzdan dökülmüş ve yüz küsur sene müzenin deposunda beğenilip takdir edilmeyi beklemiş. Binlerce yıl önce yaşamış meçhul sanatçının eserine aksettirdiği maharetin sırrını artık kimseler bilmiyor ve hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.

ÇOBAN PEYGAMBERLER

Hazreti İsa'yı 'çoban' olarak gösteren bu heykel 1500 yaşında ama daha da eski bir inancın sembolü. Hükümdarın 'çoban', halkının da 'koyun' olarak ifadesi Sümer ve Babil'den başlayıp Mısır'a, oradan hemen bütün medeniyetlere yayılmış bir nitelendirme. Zamanla Hristiyan inancına ve İncil'e de girince İsa işte böyle bir çoban oluvermiş.

Haydi şirketler, müzeye!

Arkeoloji Müzeleri'nin iki hafta sonra açılacak bölümünü gezdikten sonra Kültür Bakanı İstemihan Talay'la konuştum. Bakan, yaptığı 'Müzelere sponsor olun' çağrısının iş dünyasında karşılık bulmaya başlamasından bir hayli memnundu... Son senelerde bakımsız kalmış olan müzelerin bu yolla elden geçirileceğini ve ilk semerelerin alınmaya başladığını söyledi. Arkeoloji Müzesi'ne yeni seksiyonlar ilâve edilmesi ve Topkapı Sarayı'nın dış duvarlarının temizlenip çürümüş taşlarının yenilenmesi işlerini sponsor firmaların yüklendiğini anlattı.

Kültür Bakanlığı bu arada yönetmeliklerini de günün şartlarına uyarladı. Döner sermaye yönetmeliğinde yapılan değişiklikle bakanlık 48 milyar liraya kadar doğrudan harcama yetkisi alırken yeni vergi yasasıyla şirketlerin kültür ve sanat kurumlarına sponsorluk yapmaları halinde bu masraflarını vergi matrahından düşmeleri sağlandı. Bakanlığa 50 civarında müze uzmanı, arkeolog ve kütüphaneci kadrosu sağlanırken Ayasofya'ya restorasyon için 60 milyar lira gönderildi. Dünyanın önde gelen bütün müzeleri, bugün sponsorlarla ayakta duruyor. Bütçesi her yıl daha da bir azaltılan Kültür Bakanlığı'nın tahsisat ayıramayacak hale gelmesi yüzünden kapanmalarına ramak kalan bizim müzelerle kütüphaneler de şimdi verecekleri destek karşılığında isimleri bir köşeye çakılacak plaketle asırlar boyu yaşayacak olan sponsorlarını bekliyor.

1500 yaşındaki yarışçı ve atları

Porfirios, bundan 1500 yıl önce yaşadı. Beşinci asır sonuyla altıncı asır başı İstanbul'unun en namlı araba yarışçısıydı. 'Quadriga' denilen dört atın çektiği iki tekerlekli arabasıyla girdiği bütün yarışları kazandı. Ünü Bizans'ın dört bir yanını tutunca adını ölümsüzleştirmek için Hipodrom'a yedi adet heykelini diktiler.

O zamanların İstanbul'unda bin kusür sene devam edecek bir kamplaşma vardı. Halk 'Yeşiller' ve 'Maviler' denilen iki parti arasında bölünmüştü, bu bölünmüşlük politikadan spora kadar uzanıyor ama Porfirios her iki parti adına da yarışıyordu.

Porfirios'un heykelleri kaidelerin üzerine yerleştirilmişti. Kaidelerin her birinde yarışçının bir kabartması yer alıyor, Porfirios dört atın çektiği arabasında sürücülere özgü giysileriyle duruyor, sağ elinde bir çelenk, sol elinde kamçısı ve dizginleriyle görünüyor, araba hareket halinde değil de durmuş vaziyetteyse bu defa bir hurma dalı taşırken görünüyordu. Yarışları locasından takip eden imparator, dans edip flüt çalarak kutlamalar yapan taraftarlar, zafer tanrıçası Nike ve elindeki bereket boynuzuyla talihi ve başarıyı simgeleyen şehrin tanrıçası Tike tabloyu tamamlamaktaydı.

Bugün bu yedi heykelin tamamı ve kaidelerin beşi kayıp. Elimizde sadece iki adet kaide bulunuyor ve müzenin yeni açılan bölümünde sergileniyorlar. Her biri yedişer buçuk ton ağırlığındaki kaidelerin üst tarafında şiirler, altında da yarışçının zaferlerini öven yazılar yer alıyor. Ve çok daha ilginci: Kitabelerde Porfirios'un zafer üstüne zafer kazanan atlarının isimleri de var. Nikopolemos (muzaffer), Radiatos (rahat nallı) Pirros (ateş renkli), Otinikos (hemen galip olan), Halieus (balıkçı), Kinagos (avcı), Pelorios (müthiş), Aristides (en iyi), Palaestiniarkes (Filistinliler'in en önde geleni) gibi 15 asır öncesinin bu en meşhur, bahisçilere en fazla kazanç getiren ve sahipleri Porfirios'un yüzünü her zaman güldüren atlar şimdi müzenin yeni açılacak bölümünde 1500 yıl sonraki misafirlerini selâmlamadalar.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!