Güncelleme Tarihi:
Bakmayın siz bitkilerin sessizliğine. Tarih, sadece gürültücü insanlara değil, bu topraklarda yaşayan bitkilere de yer ayıracak. İnanın, orada en özel bölüm, ‘‘Türkiye'de yaşanan doğa cinayetleri’’ başlığını taşıyacak.
Gelecek kuşakların bu başlık altında okuyacağı bitkilerden biri de ‘‘kumzambakları’’ olacak. ‘‘Asil bir bitkiydi’’ diyecek tarih. Ve anlatacak...
‘‘Kumzambakları, güneş, deniz ve kumsala aşıktı. Her yaz, kumsalı kaplar, beyaz çiçeklerini gören, sahile kar yağmış sanırdı. Eşsiz kokusunun dalgalarla kucaklaşması, bu buluşmayı bir şölene dönüştürürdü. Bu şölen, her temmuzda başlar, eylül ayına kadar sürerdi. Buluşmanın mekanı, Karadeniz ve Akdeniz kıyılarıydı. En bol göründüğü yerler de, Kırklareli, İstanbul, Bolu, Sinop, Samsun, Giresun, Antalya, Adana ve Mersin'di. Göksu deltası, tam bir kumzambağı cennetiydi...
Kumzambakları, denizle barışık, güneşle dosttu. Sahil tablolarının vazgeçilmez rengiydi. Anadolu'daki insanlar, yüzlerini denize dönene kadar da böyle sürdü sahil manzaraları. Eskiden sahillerdeki evlerinin pencerelerini dağlara doğru açan Türkler, denizi farkettiler. 1940'lardan itibaren Anadolu'daki pencereler denize döndü. Bu gelişme, kumzambaklarının kaderini derinden etkiledi.
Denize girerken, kumlardaki çalı çırpıyı temizleyen Türkler, kumzambaklarını da söküp atmaya başladılar. Bina yapmak için aldıkları kumlar da kumzambaklarının azalmasına neden oldu.
1990'lar ise, kumzambakları için tam bir felaket oldu. Her şeyden önce Türkiye'nin kumsalı azalıyordu. Denetimsiz kum taşıyıcıları, kıyılardaki başıbozuk yapılaşma ve ‘turizmdeki patlama' kıyı kumullarını yok ediyordu. Artık kumzambakları elle koparılmıyor; greyderlerle topluca sökülüyordu. Kumzambakları, önce İstanbul'u terketmek zorunda kaldılar. Sonra da betonun yerleştiği diğer kıyıları...’’
Benzer satırları okuyacak gelecek yüzyıl çocukları üzülecekler. Hüzün denizinde yüzen çocuklar, kumzambaklarının fotoğraflarıyla avunacaklar...
Bilimadamları çaresiz
Kumzambaklarının maruz kaldığı tehlike aynen bu. Halen Türkiye’de korkunç bir kumzambağı kıyımı sürüyor. Betonlar ilerledikçe, kumzambakları azalıyor. Ne yöneticiler farkında bu cinayetin, ne de vatandaşlar...
Sadece bilimadamları önemsiyor kumzambaklarının başına gelenleri. Onlar doğanın bu asil bitkisine sahip çıkmaya çalışıyor ama güçleri yetmiyor. Gazi Üniversitesi'nde Prof. Turan Uslu da bu bilim adamlarından biri. Yıllarını Türkiye'nin kıyıları araştırmaya, haritasını çıkarmaya vermiş Uslu. ‘‘Türkiye'de kıyı kumulları yok ediliyor’’ diyor ve anlatıyor; ‘‘1969'dan beri kıyı bitkileri ve kumullarını araştırıyorum. Her yıl kıyı kumullarının biraz daha azaldığına tanık oluyorum. Kıyı kumullarının haritasını çıkarıyorum. Sadece Karadeniz bölgesi kaldı. Gördüğüm, kıyılarımızda tam bir felaketin yaşandığı.’’
Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü'nden Ali Demirsoy, beş yıl kadar önce kumzambaklarının güzelliğinin farkına varan bilim adamlarından biriydi. Karadeniz sahillerinde kumzambaklarıyla ilgili çalışmalarda bulunan Demirsoy, gördüklerine üzülmüş:
Makinalarla sökülüyor
‘‘Kumzambakları birçok sahilde yetişiyor. Ama hızla tüketilmekte. Soyları tehlikeye düşmüş durumda. Yeterince önlem alınmazsa bu güzel bitkiler yokolma tehlikesiyle karşı karşıya. Denizle kıyının birleştiği yerlerde yaşayan kumzambakları, her gün çiçek açar, olağanüstü güzel kokar.
Bu güzel bitkiler, yapılaşma ve kumların düzeltilmesi sırasında yokoluyor. İnkum'da belediye, insanların ayaklarını rahatsız ettiği gerekçesiyle kumzambaklarını iş makinalarıyla söküyordu. Bartın Belediyesi'ne yazılar yazdım, bu bitkilerin etrafı telle çevrili alanlarda korunması gerektiğini, yokolma tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını anlattım. Bartın Belediyesi, ‘Kusura bakmayın. Dikkat edemedik. Bundan sonra gereken özeni göstereceğiz' karşılığını verdi ama sonra yine ilgilenmediler tabii.’’
Dışarıya kaçırılıyor
Yine Hacettepe Üniversitesi’nden Y.Doç.Dr.Bülent Alten de kumzambaklarıyla Akdeniz'de tanışan bir bilim adamı. Alten, BETUYAB (Belek Turizm Yatırımcıları Birliği) ile Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü'nün ortaklaşa yürüttükleri ‘‘Belek 2000’’ projesinin yürütücülerinden. Yörenin doğal kaynaklarının belirlenmesi ve korunmasına yönelik proje sırasında yörenin ekolojik zenginlikleri de kayıtları geçirildi. ‘‘1989'da başlayan proje sırasında yoğun yapılaşmaya rağmen ekolojik zenginliklerin henüz yokolmadığını görmek bizi sevindirdi’’ diyor Alten. Ve yaşadıklarını gururla aktarıyor:
‘‘Zaten artık dünya sürdürülebilir turizme gidiyor. İnsanlar doğayla barışık turizm yapmak istiyor, sadece betondan oluşan otellere gelmek istemiyor. Biz de Belek yöresinde turizmle doğal, ekolojik zenginlikleri kaynaştırmayı amaçladık. En önemli unsurlardan biri de kumzambaklarıydı. Doğal Hayatı Koruma Derneği'nin de katkısıyla Dünya Bankası'ndan finanse edilen Belek Kıyı Yönetim Planını hazırlandı ve uygulanmasına başlandı. Korunma alanları ilan edildi.
Doğal ortamda yapılaşmanın baskısı altında kalan kumzambakları ve diğer endemik bitkiler hafriyat ve yapılaşma başlamadan önce toplandı ve rekreasyon alanlarına aktarıldı. Şimdi ‘Bizim bitkilerimiz bunlardır, biz koruma altına aldık' diye turistlere gösteriliyor. Kumzambağının son derece güzel bir görüntüsü var. Ama sahillerimizde korunmuyor. Kum zaten korunmuyor...’’
Alten, kumzambaklarının da yurt dışına kaçırılan soğanlı bitkilerden biri olduğunu vurguluyor. Bilim adamı kimliği, bu konuda yaşanan umursamazlığa tepki gösteriyor: ‘‘Bitkilerimiz, tohumlarımız dışarıya kaçırılıyor. Vatandaşlarımız bunu umursamıyor. Bitkilerin Türkiye'den kaçırılmasının anlamını onlara anlatmak lazım. Şunlar olabilir, Türkiye bir gen merkezi. Bütün genler buradan yayılıyor. Türkiye'de 12 bin bitki türü var. Birçok Avrupa ülkesinin toplam bitki türünden daha fazla. Sadece endemikleri (sadece bu coğrafyada yetişenler) bile Balkan ülkelerindeki bitki türlerinin toplamından daha çok.
Eczacılıkta da kullanılıyor
Kumzambakları ve diğer soğanlı bitkilerin yurt dışına kaçırılmasının en önemli nedenlerinden biri eczacılıkta ve boya sanayiinde kullanılması. 18. Yüzyıl'dan, Osmanlı'dan beri bu bitkiler kaçırılıyor. Sanayileri bu sayede ilerliyor. İngiltere'de bazı enstitülerin Türkiye'den ya da başka ülkelerden getirilen önemli çiçeklerin herbiri için beş sterlin verdiklerini duyduk. Bunun sonucu şimdiden bilinemez ama bakarsınız 10-20 yıl sonra buradan giden bir çiçek, ilaç ya da bir boya maddesi olarak Türkiye'ye geri gelir.’’
Çevreci Tansu Gürpınar ise sadece Bodrum Ortakent’te tanık olmuş kumzambaklarının korunmasına. Orada kumzambaklarının demir bir kafes içine alındığını gören Gürpınar, öbür sahillerde kumzambaklarının hoyratça sökülüp atıldığına tanık olmuş...
Betonlar, denize doğru ilerledikçe kumlar azalıyor. Kumzambakları da giderek daha az boygösterebiliyor kıyılarda. Bilim adamları ve çevrecilerin çabaları sonuç vermezse, gelecek yüzyılda kumzambakları kıyılardan tamamen silinecek.
O zaman ünlü şarkıyı bir kez de kumzambakları için mırıldanmak gerekecek. ‘‘Deniz ve mehtap sordular seni, neredesin?’’
Kumzambakları soğanlı bitki. Soğanı 5 cm.kadar derinde yetişen kumzambaklarının boyun kısmı 12-15 cm. uzayabiliyor. Kumzambaklarının şemsiye biçimindeki çiçekleri beyaz ve hoş kokulu.
2-2.5 ay kadar çiçek açan kum-zambakları dünyada asıl olarak Türkiye'de yetişiyor. Türkiye dışında az miktarda Bulgaristan ve Batı Kaskasya'da görülebiliyor. Kumzam-baklarının soğanları, çok uzun süre toprak altında kalabiliyor. Doğadaki tüm güçlüklere karşı dayanıklı. Karşı çıkamadığı tek engel insan baskısı ve çevre kirliliği. Kumzambaklarını gördüğünüz kıyıda çevrenin de temiz olduğuna emin olabilirsiniz. En yoğun bulundukları bölge Karadeniz sahilleri ve Göksu deltası...
Önemi kanıtlansın biz de koruruz
Bartın Belediye Başkanı Oğuz Pir, İnkum sahillerinde kumzambaklarının azalmadığını tam tersine arttığını söyledi. ‘‘Ben 40 senedir kumzambaklarını bilirim, İnkum'da azalmadı. Doğayla içiçe yaşıyorlar’’ diyen Pir, kumzambaklarıyla ilgili sorulara şu yanıtı verdi:
‘‘Kumzambaklarına kimse birşey yapmıyor. Kadınlar, insanlar yürürken birkaç tane koparıp, kokluyor. O kadar. Zaten kumzambakları dayanıklıdır, soğanını bir yere atsan orada çıkar.
Biz belli bir yer ayrılıp korunması gerektiğini düşünmedik. Ama devlet, Çevre Bakanlığı, bu bitkinin çok önemli olduğunu, korunması gerektiğini bildirir, buna karar verirse biz de üzerimize düşeni yaparız. Biz sel gibi o kadar çok çevre felaketleri yaşıyoruz ki, duyguyla, çevreyle uğraşamıyoruz. Ama bu bitkinin önemi kanıtlanırsa, gönüllü kuruluşlardan da destek alır, bu bitkiyi koruruz.’’