Güncelleme Tarihi:
Ekim ayından beri Marmara Denizi’nde görülen ve son aylarda ise denizi resmen esir alan deniz salyası, “Marmara Denizi öldü” yorumlarına neden oldu. Denizin üstü kadar altının da salya kaplı olması, canlıların ölmesine, denizdeki yaşamın son bulmasına sebebiyet veriyor.
Birkaç ay önce yer yer görüldüğünde çok önemsenmeyen ama sonrasında Marmara'yı ele geçiren büyük bir çevre felaketi ile karşı karşı olduğumuzu gösteren deniz salyasından nasıl kurtuluruz? Uzmanlara göre bunun anahtarı müsilajı yani deniz salyasını tanımaktan, durumun neden buraya geldiğini analiz etmekten geçiyor.
İstanbul Üniversitesi Hidrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Neslihan Özdelice, “Denizin üstünden müsilaj tabakalarını toplamak geçici bir çözüm. Denizin dibi ölmüş durumda ve bir an önce oksijenlendirilmeli. Göl gibi kapalı alan olsa bol oksijenli hava basılabilir. Bu bir nebze olsun rahatlatabilir. Deniz gibi açık alanlarda durum biraz daha zor ama yurtdışında bunun örnekleri var” diyor.
Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Sarı ise dünyada bunun pek çok örneği olduğundan bahsediyor ve ekliyor, “Marmara Denizi’nin çevresinde kim varsa çok acil bir şekilde bir araya gelmeli. Valilikler, kaymakamlıklar, belediyeler, çevre ve şehircilik bakanlığı, tarım ve orman bakanlığı, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları… Hepimiz bir araya gelmeliyiz ve yeni bir Marmara Denizi için atık yönetim politikası üstünde anlaşma sağlamalıyız. Aslında Amerika’yı yeniden keşfetmemize gerek yok!”
Müsilaj ile ilgili akla gelen her şeyi ve en önemlisi çözüm önerilerini uzmanlara sorduk, hurriyet.com.tr’ye özel cevaplar aldık.
MARMARA’NIN YAPISI MÜSİLAJ OLUŞUMUNA UYGUN
Marmara neden bu hale geldi?
Prof. Dr. Mustafa Sarı: Marmara bizim onunla olan yanlış ilişkimizin sonucu olarak bu hale geldi. Deniz kendi kendine müsilaj ile kaplanmadı. Onu bu hale biz getirdik. Nasıl mı? Yanlış atık yönetim politikaları ile… Marmara Denizi’ni bir sihirbaz zannettik. Marmara’nın çevresinde yaşayan 25 milyon insanın atıkları doğrudan ya da dolaylı olarak, yine Türkiye’nin endüstrisinin yarısını teşkil eden sanayi atıkları doğrudan ya da dolaylı olarak hepsi Marmara Denizi’ne gidiyor. Bir de Marmara Bölgesi’ndeki yoğun tarımsal faaliyeti dikkate alırsak oralarda kullanılan gübreler, çeşitli kimyasallar da son durak olarak Marmara’ya gidiyor. Bu atıklar çok az arıtılarak veya hiç arıtılmadan denize gidiyor. Deniz ne yapsın? Nasıl bir tepki versin? Yıllardır kendi kendisine bu atıkları halletmeye çalıştı ama deniz bu yükü artık iklim değişiminin de etkisiyle taşınamaz hale geldi.
Prof. Dr. Neslihan Özdelice: Marmara’nın bu hale gelmesinde insanlığın doğaya verdiği tahribatın büyük etkisi var. Kirletici kaynaklar ise şunlar: Tuna Nehri’nin Marmara’ya akan kirletici bir yükü var. Hatta Marmara Havzasının 8-10 katı kadar azot-fosfor yükü var. İkinci etken, endüstriyel atıkların kontrolsüz biçimde doğaya salınması. Bunlar büyük azot-fosfor yükü oluşturuyor. Bu oluşumda durgun hava periyodu da etken. Mart ayında yoğun yağışlar oldu. Bununla birlikte tarımsal alanlardan denizlere gübre akışı oldu. Bu denizde yapılan aşırı avcılık da olumsuz etkenlerden biri. Ancak son dönemde bu denli yoğun müsilajı hiç görmedik.
Küresel iklim değişikliğinin müsilaj sorunda etkisi nedir?
Prof. Dr. Mustafa Sarı: Küresel iklim değişikliği dünyadaki bütün denizlerin su sıcaklıklarını yükseltti. Bu sıcaklık yükselmesi Akdeniz havzasına daha fazla yansımış oldu. En sıcak denizlerden bir tanesi de Marmara Denizi. 40 yıllık ortalama sıcaklık verilerine baktığımızda 2,5 derece daha sıcak olduğunu görüyoruz. Sıcaklığın da ciddi bir katkısı var.
MARMARA’DA HEM KARADENİZ HEM AKDENİZ SUYU VAR
Marmara Denizi’nde iki farklı su kütlesi olması müsilaj oluşumunu hızlandırıyor mu?
Prof. Dr. Mustafa Sarı: Marmara Denizi’nin orijinal yapısı müsilaj oluşumu için uygun bir ortam sağlıyor. Çünkü Marmara Denizi kuzeyden gelip Akdeniz’e doğru akan Karadeniz suyu, alttan da Çanakkale Boğazı ile Marmara’ya girip İstanbul Boğazı’ndan Karadeniz’e çıkan tuzlu, sıcak Akdeniz suyunu barındırıyor. Bu iki farklı su kütlesi bir geçiş tabakası ile birbirine bağlanmış oluyor. Ve bu geçiş tabakası Marmara Denizi’nin yüzeyi ile dibinin birbirine karışmasını sınırlandırıyor. Bu yüzden Marmara’da sirkülasyon azdır. Bütün sirkülasyon yüzeyden Karadeniz’den gelen su ile ilişkili. Bu su minimum düzeyde Ekim ayında, maksimum düzeyde Haziran ayında geliyor. İşte biz Ekim ayından Haziran ayına kadar müsilajı görüyoruz şu anda.Geçmiş yıllarda da müsilaj oldu ama hiçbiri bu kadar yoğun değildi. Çünkü artık deniz bunu kaldıracak potansiyelini kaybetti.
Marmara'ya kaç noktadan atık ulaşıyor?
Prof. Dr. Mustafa Sarı: Marmara çevresinde 7 tane il var. Denizin çevresi yaklaşık 1000 kilometre. 11 bin 350 kilometrekarelik de bir yüzey alanına sahip. Marmara Denizi’ne çevresindeki neredeyse her noktadan atık ulaşıyor. Noktasal bir kirlilikten bahsetmiyoruz. Toplu bir atık yönetim politikası var ve bu politika arıtmamak üzerine kurulu. 40 yıldır bizler bu denizi böyle kullanıyoruz. 40 yıldır attıklarımızı deniz şimdi salyası ile yüzümüze vuruyor.
EN KÖTÜ SENARYO SUYUN TAMAMEN OKSİJENSİZ KALMASI!
Müsilaj Karadeniz ve Ege’ye de ulaşmaya başladı. Daha kötü ne olabilir?
Prof. Dr. Neslihan Özdelice: Akdeniz daha tuzlu bir deniz ve azot-fosfor yükü daha az. Burada çok fazla etki göremeyebiliriz. Yunanistan sahillerinde de müsilaj gözlendi. Bu nedenle Ege’de görmemiz sürpriz olmaz. En kötü senaryo bu canlıların ayrışması neticesinde suyun tamamen oksijensiz kalması olur. Mesela Karadeniz’in dip tabakalarında hiç oksijen yoktur. Önlemler alınmazsa oksijensizlikten çoğu canlı yok olacak, canlı çeşitliliği azalacak hatta kalmayacak bile.
Prof. Dr. Mustafa Sarı: 1729 yılından beri Akdeniz havzasındaki denizlerde müsilaj oluştuğunu biliyoruz. Deniz salyası Akdeniz havzasındaki denizlerin hepsinde görülen bir doğal olaydır. Doğal olmayan şey bu kadar yoğun olmasıdır. Akdeniz havzasında, Ege’de sadece bu yıl değil geçmiş yıllarda da deniz salyası oldu. Ama oralarda olan müsilaj, deniz ile ilişki içerisindeki hayatı, balıkçılığı, turizmi etkileyecek boyutta değil. Marmara’dan yüzey akıntısı ile müsilajın Ege Denizi’ne taşınma durumu var. Ama müsilajın orada yoğun olarak oluşabilmesi için gerekli üç şarttan biri olan besin kaynaklarının bolluğu gerçekleşmiyor. Besin bakımından fakir bir su olduğu için müsilaj yoğun olmuyor. Diğer taraftan oralarda hem yüzeysel, hem yatay hem de diple yüzey arasındaki dikey karışımlar daha fazla. Bu yüzden sistem kırılıyor, yoğunlaşamıyor.
AZOT-FOSFOR GİRDİSİ AZALMALI
Deniz salyasından kurtulabilir miyiz? Nasıl?
Prof. Dr. Neslihan Özdelice: Sağlıklı bir ortamda bu canlılar zaten ürer ve üreme esnasında suya oksijen verirler. Hatta soluduğumuz oksijenin bile yarısını bu canlılar sağlıyor. Bunların aslında bu denli müsilaj salmasına sebep olan etkenler net bir şekilde ortaya konmalı. Çünkü bu canlılar patojen bakteri ile enfekte olunca da müsilaj salabilir. Kurşun bakır gibi metal fazlalığı oluşsa da müsilaj salar. Bu canlıların çoğalmasından ziyade müsilaj salgılama kapasiteleri artmış durumda. Arıtma tesislerimizin sağlıklı çalışması gerekiyor. Gübrelerden tutun evimizde kullandığımız deterjanlara kadar her şeyde fosfor var. Bunları daha az kullanmamız gerekebilir. Canlıların bu denli üremesinin sebebi, ortama yoğun azot-fosfor girdisi olduğunun göstergesi. Ancak neden müsilaj salıyor sorusunun cevabı bu canlıların hoşuna gitmeyen bir şey olduğunu gösteriyor. Kendisi için olumsuz çevre şartlarına tepki veriyorlar.
MARMARA BU HALE 40 YILDA GELDİ, 40 GÜNDE DÜZELMEZ
Prof. Dr. Mustafa Sarı: Deniz ekosistemleri sibernetik yani öz denetimli sistemlerdir. Birinin çıktısı öbürünün girdisi olarak kullanılır ve asırlarca, milyonlarca yılda oluşmuş bir denge söz konusudur. Sistem sürekli dengeyi sabit tutmaya çalışır. Şimdi biz atık yükleyerek, bir taraftan da iklim değişiminin etkisiyle o dengeyi bozmuş durumdayız. Marmara Denizi’nin çevresinde kim varsa çok acil bir şekilde bir araya gelmeli. Valilikler, kaymakamlıklar, belediyeler, çevre ve şehircilik bakanlığı, tarım ve orman bakanlığı, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları…
Hepimiz bir araya gelmeliyiz ve yeni bir Marmara Denizi için atık yönetim politikası üstünde anlaşma sağlamalıyız. Bir ilke belirlenmesi gerekiyor. Bundan sonra Marmara Denizi’ne bir litre bile arıtılmadan atık verilmemeli. İklim değişikliğini dikkate alan yeni politikayla, bir acil eylem planı yapıp hızlı bir şekilde yola çıkmamız lazım. Yeni atık yönetim politikası geliştirir ve hayata geçirirsek, sibernetik sistem tekrar eski dengesine doğru yönelecektir ve kısa süre içerisinde bunun olumlu sonuçlarını görmek mümkün olacaktır. Şunu da unutmayalım; Marmara bu hale 40 yılda geldi, 40 günde düzelmesini bekleyemeyiz.
DÜNYA BU SORUNU BİRLİK OLUP ÇÖZÜYOR
Deniz salyasının yurt dışından örneği var mı?
Prof. Dr. Mustafa Sarı: Adriyatik Denizi’nde 2007-2008’de çok yoğun bir müsilaj sorunu yaşandı. Kuzey Denizi’nde İngiltere ile Fransa arasında İngiliz Kanadı diye bir bölge var, orada da zaman zaman müsilaj ortaya çıkıyor. Bunlara karşı yapılan şey her yerde aynı. Adriyatik Denizi tek bir ülke tarafından kontrol edilmiyor, etrafında altı tane ülke yer alıyor. Bu ülkelerin hepsi bir araya gelerek müsilaj sorununu çözdü. Yeni bir atık yönetim politikası belirlediler, uygulamaya başladılar. Onlarda da müsilaj var bizde de var ama Marmara’da maalesef hayat durdu. Sonuç olarak aslında Amerika’yı yeniden keşfetmemize gerek yok.
Prof. Dr. Neslihan Özdelice: Adriyatik Denizi’nde 17. yüzyıldan beri müsilaj bildiriliyor. Po Nehri aracılığıyla azot girdisi var. Marmara Denizi’ne Tuna aracılığıyla gelen bir azot yükü var. Hem Marmara hem Adriyatik’te bir tabakalaşma var. Denizin üstünden müsilaj tabakalarını toplamak geçici bir çözüm. Denizin dibi ölmüş durumda ve bir an önce oksijenlendirilmeli. Yüzeyden temizlemek sadece görüntüyü düzeltmeye yarar ama suda pek çok canlı var. Göl gibi kapalı alan olsa bol oksijenli hava basılabilir. Bu bir nebze olsun rahatlatabilir. Ama deniz gibi açık alanlarda durum biraz daha zor ama yurtdışında bunun örnekleri var. Bazı cihazlarla denizin dibini havalandırıyorlar.