Oluşturulma Tarihi: Eylül 13, 2008 00:00
Almanya’daki Deniz Feneri e.V’nin yolsuzluk skandalı, günlerdir konuşuluyor. Alman yargısı, insanların duygularını sömürerek toplanan paraların akıbetini araştırıyor.
Son yolsuzluk iddialarının, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın "Uzak Işıklar" isimli şiirinde eşsiz bir şekilde anlattığı deniz fenerlerinin hafızalarda yarattığı o güzelliği kirletmemesini dilerken, sizinle deniz fenerlerinin ilginç tarihini paylaşmak istedim.
ESKİ zamanlarda denizcilerin
en büyük korkusu, denizde kaybolmaktı. Bunun için gemilerde kuşlar beslenir, bilinmeyen yerlerde salınan bu kuşlar izlenerek kıyı bulunurdu. Daha sonra pusula bulundu, zamanla denizcilerin bulması için kıyılarda ateş yakılmaya başlandı. Tüláy Duran’ın Türk Denizciliği ve Ticareti Kaynakları isimli kitabında, ülkemizde deniz fenerlerinin tarihiyle ilgili çok ilginç bilgilere de yer veriliyor: Buna göre, tarihte ilk fener, M.Ö.280’de İskenderiye’de yapılan ve dünyanın yedi harikasından biri olan İskenderiye Feneri’ydi. On dördüncü yüzyılda meydana gelen büyük depremde yıkılmıştı.
Ahırkapı’daki kaza
Ülkemizde ilk fener, Sultan III. Osman döneminde Kaptan-ı Derya Süleyman Paşa zamanında Ahırkapı’da yapılmıştı. 1755’te Mısır’a ticari mal götürmek üzere denize açılan bir kalyon, Kumkapı önlerinde fırtına sebebiyle kayalara vurup parçalanmış ve büyük üzüntü yaratmıştı. Sağ kurtarılan gemicilerden biri, "Eğer burada bir kandil yakılırsa, gemiler ışığı görerek yollarını bulurlar" demişti. Olay ve kurtarılan gemicinin sözleri Sadrazam Said Paşa tarafından padişaha aktarılmıştı. Padişahın emriyle, Ahırkapı’ya bir fener kulesi, altında görevlinin kalabileceği bir yer, ihtiyacı olacak malzeme, yağ ve fitil de konulmuştu. Bu fener 1857’de yeniden yapılmıştı.
Yılda 1.5 ton zeytinyağı
1820’li yıllarda Ahırkapı,
Fenerbahçe, Kız Kulesi, Karadeniz Boğazı’nda Anadolu ve Rumeli Fenerleri ile biraz açıkta duran fener dubası ile kıyılarda birkaç küçük fener çalışıyordu. Bunların kontrolü Bahriye yani Deniz Kuvvetleri tarafından yapılıyordu. Büyük fitilli zeytinyağı ile yakılan bu kandillerin yıllık tüketimi 1.5 ton zeytinyağı ve metrelerce fitillerdi. Özellikle Kırım Savaşı sırasında, müttefikimiz Fransız ve İngilizler’in de yardımlarıyla stratejik noktalara fenerler konulmasına karar verilmişti.
Fener vergisi alınıyor
Osmanlı arşivlerinde 11 Ağustos 1859 tarihli bir belgede, "...Sahillerimize yeniden 36 adet fener yapılması hakkında" karar alındığı anlaşılıyor. Fener sayısının hızla artması, bunların sürekli açık tutulması için gereken malzeme ve insan kaynağının bulunması konusunu gündeme getirdi. Tüm fenerlerin işletmesini 4 Eylül 1860’da Fenerler İdare-i Umumiyesi kuruldu. Yeni fenerler yapıldı, aradan geçen yıllarda elektrikli fenerler de kullanılmaya başlandı, bunlar işletildi, deniz trafiği artınca, devlet gemilerden bu çalışmaların karşılığını almak için fener rüsumu yani vergisi koydu. Bu vergi günümüzde hálá alınıyor.
Mısralardaki gibi kalsın
Bu yazdıklarım, ülkemizdeki deniz fenerlerinin kısa bir öyküsüydü. Deniz fenerleri, günümüzde hálá denizlerdeki insanlar için bir kurtarıcı ve umut ışığıdır. Onların, Şair Ümit Yaşar Oğuzcan’ın ’Uzak Işıklar’ isimli şiirindeki gibi hafızalarımızda kalması gerekiyor. Onlar insanlığa faydalı beyaz bir ışık olarak anılmalı, insanların güzel duygularını sömürenlerin kara duygularının simgesi olarak hatırlanmamalı.
Onların ’temiz’ olarak kalması için, büyük şair Oğuzcan’ın şiirinin şu son bölümünü herkes okumalı bence:
"Sen kurtarıcı, sen gemilere yol gösteren
Sen ey uzak ışık aydınlatan gemileri
Ey gül, ey şafaktan güzel akşam üzeri
Sen her yerimize ayrı bir haz veren
Eşsiz güzellik sen, ay ışığı, deniz feneri
Sen ey uzak ışık aydınlatan geceleri."