Oluşturulma Tarihi: Kasım 21, 2003 00:00
Romanlarda, denizci efsanelerinde ve söylencelerde heyecan yaratan deniz canavarlarının bugün artık denizci palavraları ve romancı düşleri olmadıkları ortaya çıktı. Melville’nin Moby Dick’i bir efsane değil. Gerçekten okyanusların derinliklerinde bu canavarların artık yaşadıkları biliniyor...Dev mürekkepbalıkları yüzyıllarca insanın hayallerinde önemli bir yer tutar, denizi konu alan öykülerde kollarını oraya buraya dolayan ‘dev ahtapotlar’a ve efsanevi yaratıkları andıran canlılara sıklıkla yer verilir. Dokunaçlı deniz canavarlarına ilişkin ilk güvenlir belgelere, yaklaşık 400 yıl önce rastlanır. O tarihlerde kıyıya vuran bu canlılar ilk kez betimlendi. Danimarkalı araştırmacı Japetus Steenstrup, 1856’da bu canlı türüne ‘mürekkepbalıklarının şefi’ anlamına gelen Architeuthis adını verdi. Ancak çağdaşlarının çoğu mürekkepbalığının bu denli büyük olabileceğine pek ihtimal vermiyordu. Bu canlı türünün kimliğiyle ilgili kuşkular 130 yıl daha sürüp gitti. Taze örneklerden yoksun olan bilim insanları kıyılara vuran leşlerle yetinmek zorundaydılar. Ne var ki, bugün artık bilim kimi sorulara yanıt getirebiliyor. Son on yıldır
balık stoklarının giderek azalması nedeniyle balıkçılar ağlarını daha da derinlere atmak zorunda kalıyorlar. Böylece dev mürekkepbalıklarının derinlerdeki yaşam alanına el atılıyor ve her yıl bu canlı türünden sayısız örnekler elde ediliyor. Bugüne dek 300’ü aşkın cansız Architeuthis örneği elde edildi ve bunlardan 105 kadarı Yeni Zelandalı mürekkepbalığı uzmanı Steve O’Shea tarafından incelendi. Dişiler daha iriArchiteuthis’in 13 metreye ulaşabileceği, dişilerinin erkeklerden daha iri oldukları artık bilinen bir gerçek. Bu canlı türü eni 30 santimetreyi bulan gözleri sayesinde denizin derinliklerindeki kör karanlıkta avını seçebiliyor. Sekiz kolun yanı sıra, avını yakalamaya yarayan üzeri dişli emicilerle kakılı iki iri dokunaca da sahip olan dev mürekkepbalığı, avını papağanı andıran gagasıyla parçalıyor. Bugüne dek elde edilen bulgulardan varılan şaşırtıcı bir sonuç ise, Architeuthis’in hiç de ün saldığı gibi ürkütücü bir yaratık olmadığı. Sanıldığının tersine güçlü kuvvetli olmaktan uzak olan bu canlının nasıl olup da beslenebildiği bile bir merak konusu. Bilim insanları arasında, Architeuthis’in son derece duygusal ve uysal olduğu yönündeki yaygın görüş, onun yalnızca kas gücünden yoksun olmasından kaynaklanmıyor. Sığ sularda yaşayan mürekkepbalıklarının tersine, bedeni amonyum iyonlarıyla dolu olan Architeuthis, avının peşine düşmek yerine suda amaçsız bir biçimde yüzüyor. Dev mürekkepbalığıyla ilgili olarak kafamızda giderek daha net bir görüntü oluşurken, bu türün cinsel yaşamının da pek kayda değer bir ilginçlik taşımadığı görülüyor. Çiftleştirilen ilk dişi mürekkepbalığıyla ilgili incelemelerini 1997 yılında bir rapor halinde yayınlayan Melbourne Müzesi mürekkepbalığı uzmanlarından Mark Norman ve Taiwan Üniversitesi Ulusal Hayvanbilim Enstitüsü’nden Chung-Cheng Lu, dişinin kollarında derinin içine yerleştirilmiş sperm keseciklerine tanık oldu. Rapora göre, bu türün dişileri, spermleri kullanmaya hazır oluncaya dek burada saklıyor. Kimi akrabalarının tersine, bu dev yaratıklarda spermleri dişiye aktaracak özel bir kol bulunmuyor ve bu işlev bir penis aracılığıyla yerine getiriliyor. Uzunluğu bir buçuk metreye ulaşabilen bu penisin idare edilmesinin de bir hayli güç olduğu görülüyor. 200 kiloluk cüsseye karşılık topu topu 20 gramlık bir beyni olan bu mürekkepbalığı pek de parlak olmayan zekasıyla bir metrelik cinsel organını denetlemeye çabalarken epey zorlanıyor. Nerelerde yaşıyor?Erkeğin spermleri dişiye aktarmasından sonra neler olup bittiği henüz tam olarak bilinmiyor. Ancak öteki mürekkepbalıklarına benzer bir davranış sergiledikleri düşünülürse, Architeuthis dişisi de bir olasılıkla yumurtalarını bedeninin salgıladığı jölemsi bir maddeyle karıştırıyor. Dişi, bedenini kastığında, jelatinimsi minik bir topa dönüşen yumurta karışımı huni biçiminde bir kanaldan kollara aktarılıyor. Bu jölemsi yumağın içindeki kimyasallar kollardaki spermleri devinime geçiriyor ve binlerce yumurtanın döllenmesine olanak tanıyor. Peki bu dev canlılar nerede birlikte oluyor? Dünyanın neredeyse her köşesinde ağa takılan Architeuthis’ler her nedense iki okyanus akıntısının birleştiği noktada besin açısından verimli suları yeğliyorlar. Kuzey yarıkürede bu bölgeler özellikle Grönland ve Norveç açıklarına isabet ederken, güney yarıkürede Güney Amerika, Güney Afrika, Tazmanya ve Yeni Zelanda açıklarını içine alıyor. 2 yılda büyüyorlarBu bölgelerde yaşayan dev mürekkepbalıklarının ne sayıları ne de türleri konusunda kesin bir bilgimiz yok, ama O’Shea, çiftleşmek için Yeni Zelanda sularına göç eden iki farklı coğrafik grubun olduğuna inanıyor. Bunlardan bir grup temmuz ve ağustos aylarında South Island’ın batı kıyısında toplanırken, öteki grup aralık sonu, ocak ve şubat aylarında doğu kıyısına akın ediyor. Erişkin bir dişi mürekkepbalığının boyunun 13 metreye ağırlığının 275 kiloya varabileceği düşünülürse, bu canlının olgunluk aşamasına ulaşmasının yıllar alacağı sanılabilir. Oysa incelemeler bu sürecin iki yıldan kısa bir sürede tamamlandığını ve buna bağlı olarak da dev mürekkepbalığının gezegenimiz üzerinde en kısa sürede gelişen hayvanlardan biri olduğunu ortaya koyuyor. Gerçek canavar başkaArchiteuthis konusunda bilinmeyen bir başka konu da, kaç farklı türünün olduğu. Bu konuda yapılan son incelemeler dev mürekkepbalığı türleri arasında pek bir farklılık olmadığını ortaya koyarken, dev mürekkepbalığıyla öteki mürekkepbalığı türleri arasında belirgin farklılıklar olduğunu gösteriyor. Bu da, Architeuthis dux adıyla bilinen yalnızca tek bir tür olduğu yönündeki görüşü destekliyor. Ne var ki, Architeuthis oralarda yaşayan tek iri mürekkepbalığı değil. Artık Mesonychoteuthis hamiltoni’nin denizin derinliklerinde yaşayan gerçek bir canavar olduğu biliniyor. Dehşet uyandıran yapısından ötürü O’Shea tarafından kallavi mürekkepbalığı adı verilen bu canlının, Architeuthis’in tersine, güçlü bir yüzgeci ve kancalı kolları var. Savaşçı ruhu söz konusu olduğunda, Mesonychoteuthis’in bir ispermeçet balinasına kök söktürmesi işten değil. Halihazırda balina her açıdan başı çekse bile, yüzünde rastlanan yara izleri denizin derinliklerinde yaşayan mesonychoteuthis’in ne denli çetin bir rakip olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Fizyolojik yapısından son derece çevik olduğu da anlaşılan bu tür yüzeye yakın yerlerde de rahatlıkla avlanabiliyor. Soyları tehlikede miKallavi mürekkepbalığı kuşkusuz derinliklerde yaşayan tek canlı değil. Ispermeçet balinalarının midelerinde bulunan ve henüz kimliği belirlenemeyen iri gagalar dev boyutlu başka mürekkepbalıklarının da varlığına işaret ediyor. Kafaları en çok kurcalayan bir soru da muhtemelen bu canlıları nasıl bir geleceğin beklediği. O’Shea bizlere bu canlıları inceleme olanağını sağlayan balıkçıların gerek yumurtalarına zarar vererek, gerek besinlerini yok ederek onların tükenmelerinde de etkili olacaklarından korkuyor. Architeuthis’in soyu tehlikede olabilir, ama durum sığ sularda yaşayan daha küçük mürekkepbalıkları nüfusunun giderek arttığını gösteriyor. Mürekkepbalıkları çevresel değişimlere aşırı duyarlı oldukları gibi, besinleri etkili bir biçimde gelişmeye yansıtabiliyorlar. Dahası, bu canlılar sıcaklık farklılıklarına da hemen tepki gösteriyorlar. Olgunlaşma evresinde sıcaklıktaki yalnızca bir derecelik bir artış mürekkepbalığının ağırlığını iki katına çıkarabiliyor. Bu da küresel ısınmanın sığ sularda yaşayan tropik türler için muhtemelen olumlu bir etki yaratacağı anlamına geliyor. Belgeseli çekilecekPeki, bu durumda derin ve soğuk sularda yaşayan Architeuthis’i nasıl bir gelecek bekliyor? Bu soruya kesin bir yanıt getirilmesi olanaksız. Lu bu canlıların barındıkları ortamda yoğun avlanma nedeniyle genellikle erişkin mürekkepbalıklarının tuzağa düşeceği ve yumurtaların zarar göreceği görüşüne katılmakla birlikte, Architeuthis’in soyunun tükendiği yönünde kesin bir beyanda bulunmadan önce somut kanıtlar ele geçirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Son dönemlerde elde edilen onca bulgulara karşın, Architeuthis konusunda birçok konu gizini bugün de koruyor. New Scientist dergisindeki habere göre (2406/03),Smithsonian Ulusal Müzesi dev mürekkepbalığı uzmanlarından Clyde Roper dinozorlar hakkında bile çok daha fazla bilgiye sahip olduğumuza inanıyor. Bu kayıtsızlığımızın bir nedeni kimsenin yabanıl ortamda canlı bir erişkin mürekkepbalığına hiç tanık olmamasından kaynaklanıyor. Bu gerçekten yola çıkan araştırmacı O’Shea ,okyanusun 600 metre derinliğinde bir mürekkepbalığını doğal çevresinde filme kaydetmeyi tasarlıyor. 2004 yılının temmuz ayında yapılması beklenen bu yolculukta O’Shea uzaktan kumandalı bir aygıtla dev mürekkepbalığı erkek ve dişilerinden örnekler almayı tasarlıyor. Bu arada National Geographic kanalı tarafından desteklenen bir Smithsonian ekibi de dev bir mürekkepbalığıyla ilgili bir
film çekmeye çalışıyor. Söylencesel canavarlarDeniz canavarlarını betimleyen yazılar içinde belki de en doÄŸru olanı Herman Melville’in ‘Moby Dick’ adlı yapıtında karşımıza çıkıyor. Okyanus yüzeyindeki Architeuthis hastalıklı ya da ölüm döşeÄŸinde bir yaratık olarak yansıtılıyor. Güçsüz dokunaçları, bırakın bir tekneyi batırmak, suda yüzmeyi bile güç bela beceriyor. Peki, Architeuthis yüzeyde bu denli güçsüzse onca öyküye konu olan deniz canavarları baÅŸka bir türün temsilcisi olabilir mi? Mesonychoteuthis’in dokunaçları savunmaya yönelik donanım ve güce sahip. Bu türün yaÅŸadığı ortamlarda sıcaklıklar derinlere inildikçe pek deÄŸiÅŸmediÄŸinden, yüzeyde de düşmanına kolaylıkla saldırabiliyor. Ancak bu türün Antarktika yakınlarındaki Ross Denizi’nin çok daha kuzeyinde barınıp barınamadığı tam olarak bilinmiyor. Â
button