Güncelleme Tarihi:
Erdoğan’ın davetini kabul etmesi kendisinin 2010 yılında CHP Genel Başkanlığı’nı bırakmasına neden olan kaset komplosunda Erdoğan’ın rolüne dair kanaatinin değiştiği anlamına mı geliyordu? Baykal’ın bu soruya yanıtı duygusallığa teslim olmayan karakterini çarpıcı şekilde ortaya koyuyor. O yanıtı ve Erdoğan’la ilişkisinin köşe taşı olarak görünen meşhur 2003 randevusuna dair tarihi detayları ilk kez okuyacaksınız.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 7 Haziran seçiminin ardından neden Meclis’e giren siyasi partilerin liderlerinden önce sizinle görüşmek istedi? Kendisinin geçmişteki hukukunuz nedeniyle size özel bir güveni mi var?
Bana onun değil herkesin güveninin olması için yeter sebebim var. Çünkü ben kimse aleyhinde hiçbir tezgâh kurmadım.
Ama size tezgâh kuruldu...
Evet, onları da taşıdım.
Genel Başkanlığı bırakmanıza neden olan kaset komplosunda o zaman başbakan olan Erdoğan’ın sorumluluğuna işaret eden açıklamalarınız var. Nisan 2013’teki röportajımızda ‘Bunun Başbakan’ın bilgisi ve onayı dahilinde yapıldığını düşünüyorum’ demiştiniz.
Aynen. Hâlâ aynı kanaatteyim, o ayrı bir iş. O bununla ilgili değil. Bu devlet işi.
Nasıl oluyor da bunun bu kadar üzerine çıkıp siyaset yapabiliyorsunuz? Kişisel kırgınlıklarınızı bir kenara itebiliyorsunuz öyle mi?
Evet, aynen öyle işte. İnsanlar bunu anlamıyorlar, siyasetimizin problemi budur. Ama benim olayım aynen budur. Ben onu yaşadım. Görüşümü de istifa ederken söyledim. 2013’te sizinle konuşurken aynen tekrar ettim. 2015’te şimdi bana soruyorsunuz, yine aynı şeyi söylüyorum. Hadi size şunu da söyleyeyim, belki yanlış yapıyorum ama... Bunu Sayın Cumhurbaşkanı’na da söyledim.
10 Haziran 2015 görüşmesinde mi?
Evet.
Ne söylediniz?
Size söylediğimi ifade etmem yetmedi mi?
BANA YAŞATILAN ACILAR BİR YANA ŞİMDİ DEVLET İŞİ YAPIYORUZ
Bana 2013’te söylediğinizin aynısını ona da söylediniz, doğru mu?
Bir şeyi herkesin anlaması için bunu söylüyorum. Benim yaşadığım olaylar, maruz kaldığım haksızlıklar ve komplolar, bana yaşatılmak istenen acılar, onun karşısında takınılan tavırlar bir yana. Hiç onlarla meşgul değilim. Bunun hesabını hukuk ve tarih zamanı gelince soracaktır. Şimdi bir devlet işi yapıyoruz.
Bu şekilde mi söylediniz?
Hayır, ben bunu sana izah ediyorum. Ona izah etmem gerekmiyor, ben orada sadece kanaatimi söyledim.
Bahçeli için de mücadele ederdim
MHP lideri Bahçeli geçen gün gazetemize yaptığı açıklamada ‘AKP Genel Başkanı’nı başbakanlığa götüren 116 günlük sürecin mimarlarından biri olduğu şüphesi vardır’ sözleriyle sizin Erdoğan’la 2002’de şaibeli bir pazarlık içinde olduğunuzu ima eden o meşhur dedikoduyu gündeme getirdi.
Şüphe yok, ben o sürecin mimarlarından, mühendislerinden, sorumlularından birisiyim. Muhalefet partisi olarak böyle bir anayasa değişikliğine destek vereceğimizi ilan ettik ve o desteği de sonuna kadar sürdürdük. Sayın Erdoğan’ın siyasi haklarını kazanmasına dönük adım bizim tarafımızdan atılmıştır. Şüpheli bir olay yok. Biz attık. Ayrıca Sayın Bahçeli o açıklamasında diyor ki ‘Türkiye’de birileri birileri adına ona sahip çıkarsa...’ Bizim bu düzenlememizin arkasında birilerinin olduğunu, birilerinin adına bu adımı attığımızı düşünüyorsa Sayın Bahçeli’nin o kanaatinin dayanaklarını derhal açıklamasını talep etmek benim hakkımdır. Birilerinin yönlendirmesiyle böyle bir adım attığımızı düşünüyorsa kimi ima ettiğini ben öğrenmek isterim. O yasal düzenleme ne zaman gelmiş? 12 Eylül döneminde gelmiş. Kenan Evren’den önce Türkiye’de böyle bir düzenleme yok. Böyle bir düzenlemeyi hukuka, milli irade anlayışına, demokrasi anlayışına sığdırmak ve bunu sürdürmeyi denemek hiçbir şekilde benim anlayışıma sığmadı. Bu çarpıklığın halkoyuna sunulması halinde bir parti genel başkanının milletvekili seçilme yasağını savunmanın ayıbını ben de taşıyamazdım, partime de taşıtamazdım. Hâlâ o yasağı savunup da kendisine demokrat diyebilmesine şaşırıyorum. Sayın Bahçeli için böyle bir yasak söz konusu olsaydı hiç kuşku yok onun için de aynı şekilde mücadele ederdim. Bu CHP’nin Türkiye demokrasisine yönelik ciddi bir olumlu adımıdır. Kimseyi sevdiğimiz için değil, ona bir kıyak olsun diye değil, doğrusu bu olduğu için yapılmıştır. Bizim parti olarak iftiharımızdır. Ben bunun sorumluluğunu üstlenerek yaptım.
Balıkçıda tezkereyi konuştuk
Beylerbeyi’ndeki balıkçıdaki o meşhur buluşma hangi tarihte olmuştu? Tayyip Erdoğan’la o görüşmenizin gündeminde Erdoğan’la ilgili yasal düzenleme mi vardı?
Sayın Erdoğan’ın milletvekili seçilmesinin önündeki engel olan anayasa değişikliğinin kaldırılmasına yönelik değişiklik 27 Aralık 2002 tarihinde tamamlandı. Bundan 4 gün sonra, yani 31 Aralık 2002 tarihinde 24980 sayılı Resmi Gazete’de yayınlandı. Bizim işimiz bitti, benim işim o kadardı. Peki söylediğin balıkçı buluşması ne zaman oldu? 22 Şubat 2003’te. Neredeyse 2 ay sonra. Ben anayasa değişikliği konusunda öncülük yaparken ne Sayın Erdoğan ile doğrudan ya da dolaylı temasım oldu ne de bir başkasından bu konuda telkin aldım.
O halde iş bittikten sonra 22 Şubat’ta neden buluştunuz?
1 Mart tezkeresi öncesinde oldu o buluşma. Ben o sırada tezkereye şiddetle karşı çıkıyordum ve AKP üzerinde de belli bir etki sağlanmış bu konuda. Tezkerenin reddedilmesinin doğuracağı siyasi sonuçlar ne olabilir, çıkacak güçlükler karşısında ne olabilir? AKP’nin gerçek kurucusu bunları benimle konuşma ihtiyacı hissetti. Orada bir şey verdi de, kıyaktı da... Bunların hepsi boştur. Siyaseti bu dedikodulardan arındıralım.
Sonuçta 1 Mart tezkeresi Meclis’ten geçmedi. Erdoğan’ın sizinle yaptığı görüşmenin de etkili olduğunu yazıp söyleyen oldu. Bu yorumun doğru olduğunu düşünür müsünüz?
Tayyip Bey ‘yapalım mı yapmayalım mı’ noktasını değil geçmemesi halinde ne olacağını sordu. Tayyip Bey geçmesi gerektiği noktasında gayret gösterdi. Ben bir tuzak mı kuruyorum, yoksa Türkiye için doğru olanı yapma gayreti içinde miyim? Muhtemelen kafasında bu vardı. Tabii oradan başladık, YÖK’ü de konuştuk, Kıbrıs’ı da konuştuk. Tek kelime de bana ‘Eksik olma bu anayasa değişikliğinde demokratik bir atılım gerçekleştirdin’ demedi. Ne ben ona bunu hatırlattım ne o bana herhangi bir şey söyleme gereği duydu. Bu son görüşmede de (10 Haziran 2015) ben başlarken dedim ki; ‘Sizinle bir araya gelmemiz Türkiye’de daima ciddi dedikodulara yol açıyor. Spekülasyonların ardı arkası kesilmiyor. Yığınla dert üretiyoruz. Halbuki tek kelime o işleri de konuşmamıştık’. Bu şekilde karşılıklı şaka yaptık.
‘Yine kim bilir neler yazacaklar’ diye dedikodumuzu yaptınız yani.
Evet. Dedim ki ‘O görüşmede de hiçbir pazarlık olmadığını sen de biliyorsun, ben de biliyorum. Bunun için de kim bilir neler diyecekler’. Boş ver deyip geçtik...