OluÅŸturulma Tarihi: Temmuz 22, 2002 00:00
Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde zorlamanın yerini artık ikna yöntemi alıyor. Bazı denek hayvanları, deneylere kendi isteklerine bağlı olarak ve diğer arkadaşlarının güvenliğini sağlamak amacıyla katılma konusunda eğitiliyorlar.Yöntemi geliştirenler, yalnızca biraz sabır ve duyarlık karşılığında, hayvanların insanlarla birlikte hareket ettiklerini kaydediyor. Araştırmacılar, hayvanları zorla tutma veya uysallaştırma gibi belirgin iyi getirilerinin yanında, yöntemle deneylerin daha rahat gerçekleştirildiğini ve hayvanların stresli durumlarından farklı olarak daha güvenilir sonuçlar alındığını belirtiyor.Gelişmeyi tedbirli karşılayan hayvan sever derneklerse, uygulamanın genişlemesini umuyorlar, ancak yine de hayvanların kullanılmasını istemiyorlar. Hayvanlara Karşı Acımasızlığın Önlenmesi adlı örgütten Maggie Jennings, ‘‘Bir hayvanın, sonuçta zarar göreceği veya öleceği bir deney için işbirliği yapmak üzere eğitilmesi fikri beni rahatsız ediyor'' diyor.İngiltere'deki Savunma Bilimi ve Teknoloji Laboratuvarları'ndaki bilim adamları, organofosfat pestisit diazinon gibi sinirlere etki eden maddelerin, gizli sinirsel etkilerini inceliyor. Hayvan severlerin hedefi olmaktan çekinen ve adının gizli kalmasını isteyen bir araştırmacı, ‘‘Bu maddelerin çok düşük oranlarının, uykuyu veya beynin elektriksel etkinliğinin bozup bozmadığına bakıyoruz'' dedi.Maymunlara, beyinlerinin elektriksel hareketliğini görüntülemek için, çok küçük iletkenler yerleştirildi. Daha sonra maymunlar, dokunmatik bir ekranda şekilleri tanıma gibi testlerle eğitildiler. Bu testler, genellikle hayvanları kendi alanlarından uzaklaştırarak, yabancı bir deney ortamına sokuyor. Bir araştırmacı, artık hayvanlara davranışla ilgili testler uyguladıklarını belirtiyor. Hayvanların, sahiplerine de alıştıklarını söyleyen araştırmacı, ilişkinin çok hassas olduğunu ekliyor. Hayvanlar, işbirliklerini ödülü olarak muz sütü gibi lüksler de kazanıyorlar. Araştırmacılardan biri, ‘‘Hayvanlar, eğleniyor gözüküyorlar. Bu hayvanların deneylere katılmama seçenekleri de var. Atalarımızı, bir şeyi yapma konusunda kesinlikle zorlamıyoruz'' diyor.Domuzlar da, su toplamaya neden olan kimyasallara karış yapılan deneylere katılmak için araştırmacılarla işbirliği yapma yönünde eğitildi. Bu hayvanlar örneğin, verilen tepkilerin veya nem kaybının belirlenmesi için derilerine yerleştirilen biyolojik alıcılara alışmayı artık öğrendiler. Eski bir primat araştırmacısı olan Victor Rienhardt, yeni gelişmeyi desteklediğini kaydediyor; ‘‘Yöntem, her yerde uygulanmalı. Hayvana karşı değil, hayvanla birlikte çalışıldığında, zorluk çekmenin bir nedeni yoktur.'' Rienhardt, 1990'ların başında, rhesus macaca'yı (kısa kuyruklu bir tür maymun), iğne veya kan alımı sırasında kollarını kafesin dışına uzatması için eğitmişti. ‘‘Hayvanları, araştırmalarda işbirliğine yönelik eğitme fikrinin kabul edilir bir hale geleceğinden eminim.''Ana deprem ile artçılar farksız mıGeleneksel deprem kuramlarına göre, artçı sarsıntılar esas sarsıntıyla yerinden oynayan toprağın ‘gevşemesi’ anlamına gelir. Ne var ki Britanyalı araştırmacılar, istatistiksel açıdan ele alındığında, artçı sarsıntıların ana sarsıntılardan hiç de farklı olmadıklarını öne sürüyorlar.1984 ile 2000 yılları arasında Kaliforniya’da meydana gelen 330 bini aşkın depremi inceleyen Londra Imperial College fizikçileri Per Bak, Kim Christensen, Leon Danon ve Tim Scanlon tüm depremlerin tek bir ölçüm yasasına boyun eğdiklerine tanık oldular. Belli bir bölgedeki belli büyüklükteki depremlerin istatistiksel dağılımını gösteren matematiksel bir bağlantı olan bu yasaya göre, depremler hep aynı biçimde, saniyenin onlarca katı ile yılların onlarca katı arasında değişen bir zaman ölçekleri dizgesine göre meydana geliyor. Öyle ki, yeterince geniş bir bakış açısından ele alındığında, artçı bir sarsıntı ilk depremden yıllar sonra meydana gelebiliyor.Ölçüm yasası depremlerin kendi başlarına oluşan incelikli olgular olduğu yönündeki uzun süredir bilinen görüşü destekliyor. Bu tür olaylarda, kritik bir eşik aşıldığında, en ufak bir değişiklik çok daha büyük olumsuzlukları içeren zincirleme bir tepkimeye yol açıyor. Bu sistemlerin en çarpıcı örneğini kum yığınları oluşturuyor. Bir kum yığını belli bir yüksekliğe ulaşır ulaşmaz, yalnızca birkaç kum tanesinin eklenmesiyle heyelana dönüşebiliyor. Durum gerçekten de öyle ise, depremlerle kendi başlarına oluşan olgular arasındaki bağlantı tüm depremler için tek bir sürecin geçerli olduğunu ortaya koyuyor. Bir başka deyişle, depremlerin tek başlarına, bağımsız olarak kavranmalarının olanaksız olduğunu gözler önüne seriyor. Kaliforniya Üniversitesi yerbilim uzmanı Yan Y. Kagan da, ana deprem ile artçı sarsıntılar arasındaki ayırımın göreceli olduğu görüşüne katılıyor ve değişim sürecinin çok ağır ilerlediği anakarasal bölgelerde artçı sarsıntıların yüzyıllar sonra meydana gelebileceğine dikkat çekiyor.Göze mıknatısGöze manyetik bir sıvının enjekte edilmesiyle ciddi biçimde yerinden oynamış ağtabakaları onarılabilir. Işığa duyarlı bu hücreler katmanı hastalık ya da zedelenmeden ötürü göz küresinden koparak görme duyusunun yok olmasına yol açabilir. Göz hekimleri bu durumda ağtabakasını yeniden eski yerine itmek amacıyla genellikle göze gaz ya da sıvı silikon enjekte ederler. Ne var ki, bu tür yöntemlerle gözün alt bölümlerine ulaşmak her zaman olası değildir. Virginia Politeknik Enstitüsü kimya uzmanlarından Judy S. Riffle ve meslektaşları, denetimi ellerinde tutabilecekleri daha iyi bir yöntem geliştirmek amacıyla, minik kobalt ya da manyetit parçacıklarını silikon tabanlı bir sıvıyla birleştirdiler. Riffle ve arkadaşları gözün çevresine yerleştirilecek manyetik bir bant ile sıvının retinayı istenen yerde tutulabileceğine inanıyorlar. Ekip aynı işlemin cam göz kürelerine de uygulandığına, toksit özellikler içerip içermediğinin henüz sınama aşamasında olduğuna dikkat çekiyor. Söz konusu yöntemin gen terapide kemoterapi ilaçlarının ya da DNA’nın bedene aktarılmasında da işe yarayabileceği düşünülüyor.Çarpacak mı çarpmayacak mı?Kötü
haber, bir kilometre geniÅŸliÄŸindeki 1950 DA asteroidinin dünyaya çarpma olasılığının üç yüzde bir gibi yüksek bir düzeyde olması (NASA fizikçilerine göre bu oran bilinen herhangi bir asteroit açısından en yüksek riski içeriyor) ve bu çarpma sonucunda meydana gelecek 100 bin megatonluk patlamanın küresel bir zarara yol açabileceÄŸi.Ä°yi haber ise, söz konusu çarpmanın 16 Mart 2880 tarihine dek gerçekleÅŸmesinin söz konusu olmaması. Asteroid, daha büyük bir olasılıkla, bizi kıl payı sıyırıp geçecek. Çarpma olasılığını etkileyen unsurların birçoÄŸu, özellikle de kayanın dönüş ekseni, kesin olarak bilinmiyor. Asteroidin doÄŸrultusu onun emilen güneÅŸ ışığını yeniden uzaya yansıttıktan sonraki itiÅŸ gücünün yönünü belirliyor. Arizona Ãœniversitesi’nden Joseph N. Spitale, Yarkovsky etkisi adı verilen bu itici gücün uzay kayalarını farklı bir yöne doÄŸrultmak amacıyla kullanılabileceÄŸine dikkat çekiyor. Bir asteroidin tebeÅŸir tozu ya da kömürle kaplanması, ya da beyaza boyanması suretiyle hızının ustalıklı bir biçimde deÄŸiÅŸtirilebileceÄŸi, yıllar ya da yüzyıllar öncesinden bu tür önlemlerin alınmasıyla 1950 DA türü kayaların baÅŸka yönlere doÄŸrultulabileceÄŸine inanılıyor.Â
button