Güncelleme Tarihi:
Geçtiğimiz günlerde öğrenciler sokaklara döküldü. Ülkenin dört bir köşesinden Kopenhag’a gelen yaklaşık 15 bin öğrenci parlamento binası önünde toplandı. Parlamento kapısına pankartlar astılar ama kimse müdahalede bulunmadı. O zaman düşündüm “acaba Türkiye’de olsa ne olurdu?”
Köşemde, zaman zaman Danimarka’daki insan hakları ve demokrasi ihlallerinden de bahsettim. Ama Türkiye ile kıyasladığım zaman Danimarka’ya bazen haksızlık ettiğimi düşünüyorum.
Türkiye’de olup bitenleri sadece televizyonlardan izleme ve gazetelerden okuma şansına sahibim. Ama gösterilerde, polisin şiddet yanlısı tavrı, politikacıların demokrasiyi bir türlü içlerine sindirememeleri beni şaşırtıyor.
Kopenhag’da bir hafta içinde birkaç gösteriye şahit oldum. Daha doğrusu gazeteci olarak gösterileri takip ettim. Birincisi, İslam karşıtlarının, geçtiğimiz hafta evinde silahlı saldırıya uğrayan, İslam karşıtı yazar, gazeteci ve Özgür Yayıncılar Birliği Başkanı Lars Hedegaard’a destek vermek için yaptıkları gösteriydi.
Polis gerekli önlemleri aldı ve İslam karşıtı göstericilere kimseyi yaklaştırmayarak, eylemlerini demokrasi çerçevesinde gerçekleştirmelerine, ifade özgürlüklerini kullanmalarına olanak tanıdı.
İkinci gösteri ise İslam karşıtlarına karşı Otonom gençlerin düzenledikleri gösteri idi. Yaklaşık bin 500 kişi, İslam karşıtlarına mani olmak istedi. Ama polis kordonunu aşamadı. Müzikler eşliğinde yürüyüş gerçekleşti; yine müzikler ve danslar eşliğinde son buldu.
Polis kordonunu aşmaya çalışan 32 kişi gözaltına alındı ama polis bir kez bile ne cop, ne biber spreyi ne de gaz kullandı.
Üçüncü eylem isi, hükümetin öğrenci harçlarından kısıtlama planını protesto eden öğrencilerin eylemi oldu. Ülkenin değişik bölgelerinden 15 bin öğrenci önce Kopenhag belediye meydanında toplandı sonra, parlamento binasına yürüdü.
Polis çok sıkı güvenlik önlemleri aldı ama göstericileri, parlamento binasına yaklaştırmama gibi bir uygulamada bulunmadı.
Parlamento meydanını dolduran öğrencilerden bir kısmı parlamento kapısına pankart asarken, bir kısmı da parlamento binasının sütunlarına tırmanarak pankart astı ama kimse müdahalede bulunmadı. Milletvekilleri, binanın pencerelerinden gösteriyi izlemekle yetindi.
Öğrencilerin başbakan Helle Thörning Schmidt ve hükümet aleyhindeki sloganlarına da müdahalede bulunulmadı. Kimse öğrencilerin ağzını, burnunu kapatmaya, karga tulumba gözaltına almaya çalışmadı.
Acaba Türkiye’de 15 bin öğrenci meclis binasına yürüse, meclis duvarlarına ve kapılarına pankartlar assa ne olurdu?
Bu soruyu, iki ülke arasındaki demokrasi anlayışı farkını ortaya koymak için soruyorum.
Demokrasi, ifade özgürlüğü anlayışımızı, gösterilere müdahale etmeden, göstericilere protesto ettikleri kurumun önüne kadar gelerek tepkilerini gösterme izni vererek, gerekirse meclis binası önünde bir meydan oluşturarak, orada da politikacılara seslenme izni vererek değiştirmekle başlasak nasıl olur?
Eski Başbakan Rasmussen’e bir gün göstericilerin parlamento binasına bu kadar yakın eylem yapmalarından rahatsız olup olmadıklarını sorduğumda bana, “Parlamento halkın evidir. Burada bizden çok onların bulunma hakkı vardır” demişti.
Umarım Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve diğer siyasiler de bir gün bu erdeme ulaşırlar.
Kopenhag’da gençlerin parlamento binası kapısına pankart asmalarını gösteren resmi okurlarımızla paylaşmak istiyorum.