Güncelleme Tarihi:
Fakat ortada düzgün bir karayolu ağı yoktu. Yüzyıllar boyunca göçlerle, kervanlarla kullanılagelen toprak parçalarının, gidiş gelişlerle yola dönüşen araba, kağnı ve kervan izleri vardı. Adına yol denilen bu izler, Sakarya boylarında başlayacak büyük dövüşün kan damarları olmak zorundaydı. Demiryollarına gelince, durum daha da iç karartıcıydı: İzmir-Afyon-Eskişehir; İzmir-Soma. Bandırma ve İzmir-Aydın demiryolları Yunanlara hizmet ediyordu. Kütahya-Eskişehir Savaşmaları’ndan önce Batı Cephesi birlikleri Konya-Afyon-Eskişehir-Ankara demiryolu hatlarına sırtını dayama olanağı bulmuşlardı. Şimdi, Afyon-Eskişehir demiryolu da Yunanların eline geçmişti. Güney Anadolu’nun ve Konya’nın Afyon-Eskişehir üzerinden Ankara ile demiryolu bağlantısı kopmuştu. Yunanların İzmir’den Sakarya’nın batısına dek demiryolu ulaşımı yapma olanağına kavuşmalarına karşılık, Anadolu’nun zaten kısır olan demiryolu bağlantısı iki ucu kör hatlara dönüşmüştü. Güneyde Pozantı’dan başlayan demiryolu Konya’yı geçip Akşehir’de bitiyordu. Ankara’dan batıya yönelen demiryolu ise Polatlı’yı geçip Beylikahır’da körleşiyordu. Demiryolunun Akşehir’den ve Beylikahır’dan ötesi Yunanların elindeydi. Bir de Ankara’dan doğuya yönelen ve dekovil hattı denilen dar bir demiryolu vardı. Demiryolunun Ankara’da sona ererek Doğu Anadolu’ya uzanmamasının zararları Birinci Dünya Savaşı’nın başında görülmüş, dar dekovil hattının Ankara’dan Sivas’a uzatılmasına başlanmıştı. Bu hat Elmadağ, Kırıkkale üzerinden İzzettin’e dek uzanıyordu. 1919 yılında işletmeye açılan dar hat Ankara’dan doğuya yüz yirmi yedi kilometrelik bir uzantı sağlamıştı. Üstünde küçük lokomotifler ve daracık vagonlar işliyordu. Bugün, Anadolu’nun eski kervan izlerinden farksız tozlu yollarını binlerce at arabası, öküz arabası, kağnı, yük atı, katır, eşek ve deve doldurmuştu. Beş Numaralı Ulusal Yükümlülük Emri gereğince yollara düşen yaşlı erkek, kadın, genç kız ve çocukların yönetimdeki bu ilkel taşıtların oluşturduğu ulaşım kolları Ankara’ya doğru ilerliyorlardı. Anadolu elinde avucunda kalan son yiyeceğini, giyeceğini cepheye taşıyordu.