Güncelleme Tarihi:
Öncelikle en çok merak edilen konu;
Seçimler yaklaşıyor. BDP, parti olarak mı girecek seçimlere, yoksa yine bağımsız adaylarlar mı parlamentoya girmenin yolunu arayacak?
Selahattin Demirtaş, bu konuda “daha bu konuda nihai kararımızı vermedik” diyor. Demirtaş’a göre, BDP önce yüzde 10’luk seçim barajını aşıp aşamayacağına bakacak. “Son ana kadar parti olarak girmenin hazırlığını yapıyoruz” diyor Demirtaş ve ekliyor:
“Ancak nihai kararı son güne bıraktık. Seçim barajının anti demokratikliğini göstermek istiyoruz. Ancak parlamentoda olmayı da önemsiyoruz. Barajı aşabilecek bir formül bulabilirsek, parti olarak girmeyi düşünüyoruz...”
Peki nedir bu formül?
Demirtaş’a göre barajı aştırabilecek formül, Türkiye’de TBMM’de temsil edilmeyen çeşitli demokratik hareketlerle seçim ittifakı yapmak: “Türkiye’de gayrımüslümler de yaşıyor. Ama tek bir gayrımüslüm vekil yok parlamentoda. Bir çevre hareketinin temsilcisi de yok. Kadın hareketi çok önemli, ama doğrudan bu hareket de temsil edilmiyor parlamentoda. Bu hareketlerle demokratik bir blok kurmanın yollarını arıyoruz...”
BDP’lilere göre, CHP ile seçim ittifakı ise kesinlikle gündemde değil. “Böyle bir arayışımız olmadı, olmayacak da. Zaten CHP’nin de böyle bir arayışı yok” diyor Demirtaş.
“KUZEY IRAK’TAKİ KÜRT HAREKETİ BİZİM İÇİN CEZBEDİCİ DEĞİL”
Türkiye’deki Kürt hareketi ile Kuzey Irak’taki Kürt hareketi arasında hep bir benzerlik, bir ilişki kuruldu şimdiye kadar. Ancak BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, Türkiye ve Irak’taki Kürt hareketlerinin farklılıklarını ortaya koydu sohbetimizde.
Söze, “Irak’ın kendine has bir Kürt sorunu vardı. Saddam döneminde bile Kürtlerin kültürel hakları yok sayılmadı” dedi. Demirtaş’a göre, Kuzey Irak’taki Kürt hareketi, Türkiye’deki Kürt hareketi açısından model olarak “cezbedici değil”.
Demirtaş’ın bu konudaki görüşlerini üç başlıkta özetliyor...
2 - Kuzey Irak’taki yönetimin ideolojik karakteri, Türkiye’deki Kürt hareketinden farklı. Ağır bir feodalite üzerine kurdular yönetimi. Bu feodaliteyi de kırmak gibi bir çabaları yok. Bize göre daha milliyetçi bir çizgideler.
3 - Kuzey Irak’ta, sağ bir yönetim anlayışı var. Kapitalizmi benimseyip, tüm kapıları kapitalizme açtılar.
DEMİRTAŞ’A GÖRE “AÇILIM”, “SAÇILIM” OLDU
En önemli gündem başlıklarından biri hala hükümetin “demokratik açılımı”. Ancak Demirtaş’a göre bu “açılım”, artık “saçılım” haline gelmiş durumda. Demokratik açılım sürecinden bahsedeken, “açılım-saçılım” ifadesini kullanıyor. Demirtaş, “Saçılım” kelimesinin, hükümetin ortaya attığı sürecin, geldiği noktayı anlattığını vurguluyor.
Bir başka güncel konu; Sanatçı Şivan Perver’in Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’la buluşması. Ardından da hükümetin açılım sürecine verdiği destek.
BDP’liler bu desteği açıkça eleştiriyorlar. Demirtaş’ın sözleri, BDP’nin Şivan Perver’e bakışını özetliyor:
“Şivan Perver’in saygı duyulan bir sanatı var. Ancak siyasi açıklamalarına saygı duymak mümkün değil. Perver, sanatıyla halkın gönlünde taht kurdu. Ancak siyasi açıklamalarıyla halkın gönlünde mahkum oldu...”
Türkiye’ye ilişkin bir başka önemli konu, Hizbullah örgütü üyelerinin tahliyesi. BDP’lilere “Hizbullah güneydoğu’da ne kadar etkili? Siyasi bir hareket olabilir mi?” diye soruyoruz.
BDP’nin eş başkanı Gültan Kışanak yanıtlıyor:
“Birileri böyle bir siyasi örgüt yaratmaya çalışıyor. Ortada siyasi bir örgüt değil, kontr bir örgüt, bilinçli şekilde cinayet işleyen bir örgüt var. Bunu TBMM komisyonları da teyit etmiştir”.
Kışanak’a göre, Hizbullah bir dönem “belirli amaçlar için tetikçi olarak kullanıldı”. Şimdi ise, “siyasi bir örgüt haline getirilmeye çalışılıyor. “Bu çabaları kaygıyla izliyoruz” diyor Kışanak ve ekliyor; “Silahlı olmasa da, siyasi olarak kullanılmak üzere kurulacak bir yapı şekillendirilmeye çalışılıyor...”
“GÜLEN HAREKETİ İLE BARIŞ İÇİN İŞBİRLİĞİ YAPARIZ”
Bir başka merak edilen konu da, BDP’nin Gülen hareketi ile bölgedeki ilişkileri. Selahattin Demirtaş yanıtlıyor:
“Gülen hareketi ile aramızda hiçbir düzeyde temas yok. Temas arayışı da yok. Ancak herhangi bir çatışmamız da olmadı. Kendilerini cemaat olarak tanımlayan bu hareket, bizim siyasetimizi negatif etkilerse, etkilediği ölçüde elbette karşı çıkarız.”
Ancak, Demirtaş’a göre Gülen Hareketi ile “barış” için işbirliği imkanı mevcut:
“Türkiye’nin bir barış meselesi var. Bu ideolojik birşey değildir. Barışı ararken, çok daha fazla geniş olmak gerekir. Bu konuyla sınırlı kalmak üzere, biraraya gelebiliriz. İttifak, işbirliği değildir bu, ortak bir barış arayışıdır. Barışa engel olmamaları bile, bizim açımızdan bir katkıdır...”
HÜKÜMETİN DIŞ POLİTİKA NOTU KIRIK
BDP eş başkanları Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak’tan, hükümetin dış politikasına oy vermelerini de istedik. Demirtaş, 10 üzerinden 5 verdi. Kışanak’ın notu daha kıttı; hükümet, Gültan Kışanak’tan dış politika konusunda 10 üzerinden 2 aldı.
Demirtaş, notunun gerekçesini ise AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılında hem uluslararası alanda, hem de Türkiye içinde bulduğu fırsatları kullanamaması olarak açıkladı; “2002 yılında Türkiye AB sürecinde hiç olmadığı kadar avantajlı durumdaydı. İçerde ise Türkiye, hiç olmadığı kadar sakin bir dönem yaşıyordu, PKK güçlerini ülke dışına çıkarmıştı. Dünyada ise ciddi bir sıcak para akışının yaşandığı dönemdi”.
Demirtaş’a göre, AK Parti bu fırsatları kullanamadı; “Şu anda, AB sürecinde 2002 yılından bile daha kötü bir noktadayız. Kürt sorununda da daha gerideyiz. Çatışmalar durmuş olsa da, potansiyel olarak sorun hala ortada. Ekonomide ise, çok büyük bir cari açıkla karşı karşıyayız. Bunları göz önüne aldığımızda, AK Parti 2002 yılındaki fırsatları kullanamadı. Dış politikada, 10 üzerinden 8-9 alabilirdi. Fırsatları kullanamadığı için 5 veriyorum...”
Kışanak tam bu noktada söze girip, Demirtaş’ın “çok yüksek not verdiğini” söyledi ve kendi notunu açıkladı;
“ERDOĞAN, ORTADOĞU ÜLKELERİNDE SEÇİME GİRSE, KAZANIR...”
Kışanak’a göre, AB konusunda hükümete verilecek not “sıfır bile değil, eksi düzeyinde” olmalı. “Çünkü Kıbrıs’ta çözümsüzlük hakim oldu. AB ise vazgeçilebilecek bir konu haline geldi. Komşularla sıfır çözüm diyorlar. Ama Ermenistan’la, Kıbrıs’la, Yunanistan’la hala sorunlar yaşanıyor” diyor Kışanak. Hükümete, o iki notu nereden verdiğini ise şöyle açıklıyor:
“Sayın Başbakan birgün gidip başka bir ortadoğu ülkesinden aday olsa Başbakan seçilir. Bundan bir puan. Bir puan da, Irak’taki Kürtlerle ilişkilerin düzeltilmesi konusunda verebilirim. Gerçi bu iyileşme hükümetin başarısından çok, ekonomik ilişkilerin başarısı ama olsun. Benim hükümete dış politika notum, 10 üzerinden 2..”
DEMİRTAŞ: EKSEN KAYDIRMA ÇABALARI VAR
Dış politikada en güncel tartışma konularından biri de, “Türkiye’nin ekseni kayıyor mu?” sorusu.
Demirtaş’a göre, AK Parti hükümetinin “eksen kaydırma çabası” var;
“Türkiye doğuya açılmalıdır. Ama bu İslam ülkeleri ile İslam ülkesi sıfatı, İslam ülkesi başbakanı, bakanı sıfatı ile yapılmamalıdır” diyor Demirtaş ve ekliyor;
“Türkiye toplumu dinci, siyasal islamcı bir toplum değildir. Ancak Türkiye’de bir yeniden dizayn isteği oluşmuştur. AK Parti de bu dizayn isteğini, kendi ideolojik kimliği çerçevesinde yontmak istiyor”
“ÖĞRETİLMİŞ MUHAFAZAKARLIK...”
Kışanak ise, Güneydoğu’da dinin bir siyasi referans olarak değil, kültürel referans olarak güçlü olduğuna değiniyor ve yeni bir tanım atıyor ortaya; “öğretilmiş muhafazakarlık...”
Kışanak’a göre, Güneydoğu’da kırsal kesimde, köylerde kadınlar daha aktif, topluma daha çok karışıyorlar. Oysa şehirlerde durum farklı;
“Özellikle şehirlerde öğretilmiş muhafazakarlık konusunda ciddi çabalar var...”
BDP eş Başkanı Demirtaş’ın İran ile ilişkiler konusunda da eleştirileri var;
“Neremiz İran’a benziyor ki, Ahmedinejad ile bu kadar iyi ilişki içine giriyoruz? “ diye soruyor Demirtaş.
“ŞİDDETİ KINIYORUZ AMA...”
BDP’ye yönelik en büyük eleştiri, PKK terör örgütünü kınamaktan ısrarla kaçınması, PKK lideri Öcalan’dan “sayın” sıfatıyla bahsetmesi.
Demirtaş, parti olarak “şiddeti kınadıklarını” söylüyor, ancak şöyle devam ediyor;
“Bizden istenen şey, daha partimiz bile kurulmadan ortaya çıkmış, Kürt halkının şu ya da bu şekilde sesi olmuş, onun sembolleşmiş ismi olmuş bir hareketi kınamamız. Bunu kabul etmiyoruz”
BDP’ye yönelik “etnik milliyetçi parti” yakıştırmasını da kabul etmediklerini kaydeden Demirtaş, “Eğer ben bir Türk olsaydım da Kürt halkının haklarının verilmesini isteseydim, bana etnik milliyetçi denmeyecekti. Bu açıdan bakınca, milliyetçi partı yakıştırmasını kabul etmiyoruz. ‘Kürt olduğum için gurur duyuyorum” politikasını değil, ‘Kürt olmaktan utanmıyorum’ politikasını izliyoruz.”
Yine bu çerçevede, seçimlerden sonra oluşturulacak yeni Anayasa’nın “milliyetçi bir anayasa olmaması gerektiğini” vurguluyor Demirtaş;
“Yeni Anayasa’ya ille de Kürt yazılsın diye bir talebimiz yok. Çağdaş ülkelerde vatandaşlık bağı esastır. Biz de bunu savunuyoruz”
Başkanlık sistemi konusunda ise, kendi “demokratik özerklik sistemini” ortaya atıyor Demirtaş. Bu sistemin daha güçlü yerel idareler üzerine kurulması gerektiğini vurgulayarak, “özerklik dediğimizde, kendi içinde küçük devletlerden söz etmiyoruz. Devleti bölmek çözüm değil. Devleti yetki olarak küçültmekten bahsediyoruz.”