Güncelleme Tarihi:
KOSİGİN'İN UÇAK RİCASI
SİYASET bilimciler, Türkiye Cumhuriyeti’nin 16. Başbakanı ve 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in “dış politika” stratejisini incelerken, değerlendirmelerini iki ayrı dönem olarak ele alıyor. Bunlar; 1965-1980 ve 1991-2000 yılları arası. Demirel’in ilk dönem dış politika arşivinde, zamanın ruhuna uygun olarak, “bekle-gör” stratejisi göze çarpıyor. İkinci dönemde ise, oyun kuruculuk ve uluslararası atılım...
60’lı yıllarda, ABD-SSCB kapanı her yerde olduğu gibi Türkiye’de de kendini hissettiriyor, 90’lı yıllarda ise, Orta Asya ve Balkanlar’ın yeniden dizayn edilmesinde, Demirel’in rolü dikkati çekiyor.
‘SOĞUK SAVAŞ TÜRKİYE’YE KORKU YÜKLEDİ’
Süleyman Demirel göreve gelince, muhalifleri tarafından “Amerika’nın adamı” eleştirisi ile karşı karşıya kaldı. Ancak, kısa bir süre sonra Sovyetler Birliği’yle iyi ilişkiler kurdu. Bu defa üzerine ABD’nin husûmetini çekti. Demirel, dönemin açmazlarını şöyle anlatıyordu: “1945-1965 Soğuk Savaşı’nın Türkiye’ye yüklediği korku, bizi tek yönlü dış politika izlemeye zorladı. Bu tek yönlü dış politika takibi, ‘ABD ne yaparsa, Batı onu yapar, biz de onu yaparız’ şeklindedir. Bu durumda bizim bir politika üretmemize gerek yoktur. Onlar düşünürler, taşınırlar, biz de ‘Evet’ deriz, ama, ‘Hayır’ diyemeyiz. Çünkü ‘Hayır’ dersek, şemsiyenin altından çıkarılırız.
1960’lı yıllarla birlikte, uluslararası ilişkilerdeki yumuşama üzerine, Avrupa ve ABD, Sovyetler Birliği’ne açıldı. İşte o dönemde biz de ‘Bir arada yaşama-bir arada çalışma’ ortamını seçtik. Bu durumda, Balkan ülkeleri ve Sovyetler Birliği ile iyi komşuluk kurmamız gerekir, diye düşündük.
Hiç unutmuyorum, Moskova’da Sovyetler Birliği Başbakanı Aleksi Kosigin’le bir ziyaret sırasında, ev sahibi Başbakan şöyle bir soru yöneltmişti:
‘Sayın Demirel, askerî tesislerimizin fotoğrafına Türkiye’nin ihtiyacı var mı?’
Kosigin’in bu hiç beklemediğim sorusu karşısında, cevap vermeden kendisini dinlemeyi tercih ettim. Nitekim, cevap vermemekle iyi etmişim, çünkü sorusunun devamı geldi:
‘Sayın Demirel, bir zamanlar, sizin ülkenizden kalkan bir yabancı askerî uçak, bizim ülkemizin hava sahasında dolaşır, askerî tesislerimizin fotoğrafını çeker, sonra sizin ülkenizdeki bir askerî havaalanına dönerdi. O uçak, ülkenizde yakıt ikmâli yaptıktan sonra, çekmiş olduğu fotoğrafları, kendi ülkesine götürürdü.
'FOTOĞRAFLARIMIZA İHTİYACINIZ VARSA HEDİYE EDEBİLİRİM'
Türkiye’nin, bizim askerî tesislerin fotoğraflarına gerçekten ihtiyacı varsa, o fotoğrafları size hemen armağan edebilirim. Ama yoksa, sizden çok rica ediyorum, lûtfen ülkenizi kullandırmayınız.’
Kosigin’in ne demek istediğini anlamıştım. ABD’ye ait U2 casus uçaklarından şikayetini dile getiriyordu. Bilindiği gibi bu uçaklar, Soğuk Savaş’ın en şiddetli döneminde, ABD’den bizim ülkemize gelir, İncirlik Üssü’nden havalandıktan sonra, Sovyetler Birliği hava sahasındaki görevine giderdi.
Kosigin’e söyleyecek bir sözüm yoktu. Dinlemekle yetindim. Kendisi de, mesajını aldığımı fark etti. Bir daha da üstelemedi.”
SOVYET UÇAĞINA 12 MART FATURASI
SÜLEYMAN Demirel, 1965’te iktidara geldikten sonra, dış politikada dengeleri kurarken, nasıl hareket ettiğini, şöyle anlatıyordu: “Türkiye yönetimine tâlip olurken, halkımıza taahhütte bulunduk. ‘Ülkemizi, elektriğe kavuşturacağız, sanayi hamlesini başlatacağız’ dedik. Bu işleri yapabilmemiz için, sanayileşmiş ülkelere ihtiyacımız vardı.
Önce, teklifimizi ABD’ye götürdük. ‘Demir-çelik fabrikasına ihtiyacımız var. Böyle bir fabrika kurmayı veya finansman desteği sağlamayı düşünür müsünüz?’ dedik. ‘Hayır, sağlayamayız’ cevabını verdiler. Bunun üzerine biz de, aynı teklifi Sovyetler Birliği’ne götürdük ve olumlu cevap aldık.
1965-1971 yılları arasında, biz ABD’nin memnun kalmayacağı hususlardan hepsini yaptık. Onları, şöyle özetleyebilirim:
- Meselâ, ABD, haşhaş ekiminin yasaklanmasını istedi. Biz, hayır dedik.
- Sovyetler Birliği’yle ticarî ve sınaî ilişkilerimizden ABD hiçbir zaman memnun olmadı.
- Kosigin’in sitem ettiği U2 casus uçaklarının uçuşlarına engel olmamız, aynı şekilde ABD’yi rahatsız etti.
- Özetle, 1971 Muhtırasında, Türkiye’deki ABD askerî tesislerinin bir nizama bağlanmasından tutun da, saydığım diğer olayların tesiri vardır.
- Evet, Sovyetler Birliği’nde, o dönemde komünizm rejimi hâkimdi. Türkiye’nin, kendi rejimini komünizme karşı savunması, her şart altında kendi işi idi. Biz, ideolojiyi, iktisadî ilişkilere karıştırmama konusunda dikkatli davrandık.”
Siyasi gözlemciler, 1967 Arap-İsrail Savaşı sırasında, Sovyetler Birliği’ne ait askerî uçakların Türk hava sahasını kullanmasına verilen izin faturasının da 12 Mart Muhtırası’na yansıdığı değerlendirmesini yapıyor.
2 KEZ SÜRGÜN GÜNDEME GELDİ
12 Mart 1971 Askeri Muhtırası’ndan sonra Başbakanlık görevinden istifa eden Süleyman Demirel’in Ankara Güniz Sokak’taki evine 13 Mart günü bir tümgeneral geldi. Sivil giyimliydi. O sırada, Demirel, siyaset arkadaşları İsmet Sezgin, Necmettin Cevheri, Nahit Menteşe, Esat Kıratlıoğlu, Selahattin Kılıç ve Turgut Toker’le durum değerlendirmesi yapmaktaydı.
Demirel, ziyaretine gelen tümgeneralle özel bir görüşme yaptı. Tümgeneral, Demirel’e aynen şunları söyledi: “Yüksek komuta kademesi, sizin 48 saat içinde ülkeyi terk etmenizi istiyor. Terk etmezseniz, can güvenliğiniz garanti edilemeyecek. Sizi, arzu ettiğiniz ülkede, en iyi şekilde yaşatabileceklerini belirttiler.”
Demirel, tümgenerali dinledikten sonra, “Ben vatan haini miyim, bu topraklarda yaşayacağım” dedi. Ardından da tümgenerale kapıyı gösterdi.
12 Mart Muhtırası’ndan 9 yıl sonra yaşanan 12 Eylül 1980 Darbe döneminde de, Süleyman Demirel’in Pakistan veya bir Afrika ülkesine sürgüne gönderilmesi düşünülüyor, ancak, daha sonra Zincirbozan’daki eski ABD askerî üssünde hapsediliyordu.
PEÇETEDEKİ KIBRIS HARİTASI
FRANSA’nın efsane Cumhurbaşkanı General Charles de Gaulle, 25 Ekim 1968’de Türkiye’ye resmî bir ziyarette bulundu. Başkent Ankara, De Gaulle’ün gelişi münasebetiyle tarihî günlerinden birini daha yaşadı.