Demirel: Cumhurbaşkanlığı hak değil, görevdir

Güncelleme Tarihi:

Demirel: Cumhurbaşkanlığı hak değil, görevdir
Oluşturulma Tarihi: Aralık 28, 2006 10:02

9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel cumhurbaşkanını iki turlu bir seçimle halkın seçmesi gerektiğini söyledi. Demirel, cumhurbaşkanlığının “hak değil, görev” olduğunu belirterek, “Arkanızda sizi cumhurbaşkanı seçtirecek kadar oyunuzun olması sizi cumhurbaşkanı olma hakkı vermez. Devlet makamlarına, ‘burası benim hakkım’ deyip şu veya bu biçimde oturamazsınız. Bu bir görevdir” dedi.

Haberin Devamı

9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel cumhurbaşkanını iki turlu bir seçimle halkın seçmesi gerektiğini söyledi.

Demirel, cumhurbaşkanlığının “hak değil, görev” olduğunu belirterek, “Arkanızda sizi cumhurbaşkanı seçtirecek kadar oyunuzun olması sizi cumhurbaşkanı olma hakkı vermez. Devlet makamlarına, ‘burası benim hakkım’ deyip şu veya bu biçimde oturamazsınız. Bu bir görevdir” dedi.

“Seçimler Kasım’da yapılmalıydı” diyen Demirel, hükümete seslendi: “Hukuken doğru olmak siyaseten yetmez. Gereklidir, kafi değildir.”

Süleyman Demirel, Kanal D’de yayınlanan Abbas Güçlü ile Genç Bakış adlı programa katıldı. Muğla Üniversitesi öğrencilerinin sorularını yanıtlayan Demirel, programda cumhurbaşkanlığı seçimi ve erken seçim konusunda düşüncelerini açıkladı ve kendi yaşamından örnekler verdi.

16 SEÇİMDEN SADECE BİRİ DÖRT YILI AŞTI

Demirel, milletvekili genel seçimlerinin 5 yıl aradan sonra yapılacak olmasını eleştirdi. “Niye 2002 seçimleri 5 senede yapılsın, 4 senede yapılmalıydı. Çok partiye geçtiğimiz dönemden beri ilk defa olarak bu yapılıyor” diyen Demirel şunları söyledi:

“Kamu Yönetimi okuyan gençler bilirler ki yönetim ilminde bir kural vardır. Eğer orta yerde bir sürtüşme bir ihtilaf bir çatışma varsa mutlaka kural hatası vardır. Onun için, çatışma olmaması için kurala bakmak lazımdır.

Şimdi bakınız Türkiye’de seçimler 4 senede bir defa yapılageldi. Çok partiye geçtiğimiz 1946’da 2002 yılına kadar seçimler 4 senede bir defa yapıldı. Bu seçimlerden üç tanesi dört seneden az zamanda yapıldı, bir tanesi de, 1995 seçimleri, 4 seneden birkaç ay fazla zamanda yapıldı. 1982 Anayasası seçimlerin 5 senede yapılabilmesine amirdir, yalnız 5 senede seçim yapılması diye bir şey yok, 5 seneden öteye geçemezsiniz, öncesinde yapabilirsiniz.”

Demirel, mevcut Meclis’in görevini 4’üncü yılın sonunda tamamladığını, seçimlerin geçtiğimiz Kasım ayında yapılmış olması gerektiğini savundu.

DEMOKRATİK İSTİKRAR ESASTIR

Demirel, erken seçim olması durumunda ekonominin etkileneceği, istikrarın sürmesi gerektiği yönündeki görüşü de şöyle eleştirdi:

“Seçim yapılınca ekonomi nasılsa bozulacaksa, seçim bir gün mutlaka yapılacak. Yani seçim altı ay sekiz ay sonra yapılmazsa ne zaman yapılacak ki? Eğer ‘seçim yapılırsa istikrar bozuluyor’ gibi bir anlam çıkarılıyorsa bu çok yanlıştır. Yani hadise sadece istikrardan ibaret değildir. Ülkenin yönetiminde halkın arzuları, halkın iradesinin ülkenin yönetimine hakim olması istikrardan önce gelir. Diğer bir istikrar aslında diktatörlüklerde de vardır. Esas olan mesele demokratik istikrardır. İstikrar tek başına bir şey vaadetmez önemli olan demokratik istikrardır mühim olan o?

Ne zaman halkın temayülleri, halkın başında bulunan siyasi iktidara olan meyli, onu değerlendirmesi ‘artık bu iktidardan kurtulmak lazımdır’ noktasına geldiğinde eğer orada seçime gitmeyip halkın rızasına gitmeyip de meseleyi uzatırsanız daha büyük sıkıntılar çıkar. Ondan sonra, o çıkan sıkıntılar onların istikrardan beklediği şeyi alır götürür.”

HUKUKEN DOĞRU OLMAK SİYASETEN GEREKLİDİR, KAFİ DEĞİLDİR

Demirel, Meclis’in 5 yılın sonunda yenilenmesinin ve cumhurbaşkanlığı seçimini mevcut milletvekillerinin yapmasının hukuken doğru olduğunu ancak bunun yeterli olmadığını söyledi. Demirel, “Hukuken doğru olmak siyaseten yetmez. Gereklidir, kafi değildir” diye konuştu.

Demirel, Cumhurbaşkanı’nın devlet kurumları arasındaki koordinasyonla görevli olduğunu belirterek “buna dair inancı olmalıdır” dedi.

CUMHURBAŞKANINI HALK SEÇSİN

Demirel, cumhurbaşkanlığı seçiminin milletvekilleri eliyle yapılmasını “esas büyük hata” olarak değerlendirdi. Avrupa’nın 17 ülkesinde cumhurbaşkanını halkın seçtiğine değinen Demirel, Türkiye’de de cumhurbaşkanının iki turlu bir seçimle halk tarafından belirlenmesi gerektiğini savundu.

Demirel, “Cumhurbaşkanlığı halka ait bir yer” diyerek cumhurbaşkanının halkın “hiç olmazsa” yüzde 52’sinin oyunu alması gerektiğini kaydetti.

Demirel, çoğunluk seçiminin meşru olacağını belirterek, “Halkın yarıdan fazlası ‘bizim cumhurbaşkanımız’ derken diğerleri ‘bizim cumhurbaşkanımız değil’ diyemez, halkın kararına da kimse bir şey diyemez” ifadelerini kullandı. Demirel, halk seçmediği durumda cumhurbaşkanlığı makamının tartışmalara hedef olacağını, bunun da devleti eskiteceğini savundu.

Demirel cumhurbaşkanını halkın seçmesi için yapılacak değişikliğin iki satırlık bir Anayasa değişikliğinden ibaret olduğunu dile getirdi.

Demirel, “Siz neden Anayasayı değiştirmediniz” sorusuna “Önceki hükümetlerin hiçbirinin Anayasa değiştirecek gücü olmadı, ikincisi şimdi vakti geldi bunun” diye yanıt verdi.

Demirel, kendi döneminde anayasa değişikliği yapacak gücü olmadığı gibi farklı sorumlulukları olduğunu da söyledi. Anayasa değişikliğiyle ilgili olarak “Bizim yapmamış olmamız, bugün yapılmamasına haklılık vermez” dedi.

YÜZDE 53 OY ALDIĞINDA NEDEN CUMHURBAŞKANI OLMADI?

Demirel, 1965 seçimlerine Adalet Partisi’nin lideri olarak girdiğini belirtti. 1965’te yüzde 53.2 oyla galip geldiğini anımsatan Demirel, parti başkanı olarak “pekala cumhurbaşkanı olabileceğini” ancak olmadığını söyledi. Demirel bunun nedenini açıklamak için şu cümleleri kullandı:

“Siyaset, bir takım kişilere bir takım yetkileri hazırlama sanatı değildir. Siyaset ülkenin bir takım sorunlarını, büyük sorunlarını çözmeye bir takım kişileri hazırlama sanatıdır. Kişilerin, o işleri yaparken bir mevkiye bir titre ihtiyaçları vardır, o ayrı bir meseledir ama sorun çözmeyi bir kenara bırakıp sırf titr için, sırf unvan için, sırf şöhret için o işin iç içine girerseniz o yanlıştır?

“Ben Türkiye’yi birleştirmek için ortaya çıkmıştım” diyen Demirel, 1960 ihtilali sonrası bölünmüş bir toplum olduğunu belirterek o dönemdeki görevini nasıl yorumladığını şöyle anlattı:

İÇ YARALARI KAPATMAK

“İç yaralar kadar bir ülkeyi tehlikeye sokan bir şey yoktur. Bakın, dış tehditlere karşı millet müttefiktir, birliktedir, yumruk gibi olursunuz ama birbirinizle kavga halindeyseniz en büyük zaaf odur. Dışardan bakanlar size ‘hasta’ diye bakar. Yani karnınızda ur vardır eğer içiniz bozuksa. Onun içindir ki ben o uru ortadan kaldırmaya giriştim?

Halkı birbirine yaklaştırdık, tekrar kucaklaştırdık. Siyaset o zaman rayına oturuyor. Siyaset siyasi partilerin birbiriyle dövüşmesi değildir. Ahenk içinde birbirini dinlemesi ve işlerini yolunda götürmesi sanatıdır. O yüzden cumhurbaşkanlığına heves etmedim.

CEVDET SUNAY’A KENDİM GİTTİM

O gün o işleri toparlayabilecek olan merhum Cevdet Sunay, Genelkurmay Başkanı idi. Kendim gittim dedim ki ‘Sayın Genelkurmay Başkanı, siz benim emrimdesiniz, şimdi ben sizin emrinize gireceğim. Sizi Cumhurbaşkanı yapmak istiyoruz. Bakın Türkiye’nin durumu bu. Türkiye’nin bu durum içinden çıkması için bize yardımcı olacaksınız, Türkiye’ye yardımcı olacaksınız çünkü sizin birikiminiz buna müsaittir.’”

DEVLET KİMSENİN BABASININ ÇİFTLİĞİ DEĞİLDİR

Demirel, Sunay’la konuşmasının ardından zorunlu olmadığı halde diğer siyasi partilerle anlaştıklarını ve Sunay’ın Cumhurbaşkanı seçildiğini anlattı. Demirel şöyle konuştu:

“Cumhurbaşkanı olmak kimsenin hakkı değil. Arkanızda sizi cumhurbaşkanı seçtirecek kadar oyunuzun olması sizi cumhurbaşkanı olma hakkı vermez. Devlet Makamlarına, ‘burası benim hakkım’ deyip şu veya bu biçimde oturamazsınız. Bu bir görevdir bu bir misyondur. Yani size bu, bir görev verir, hak vermez. ‘Burası benim hakkım’ diyemezsiniz, ‘buraya beni seçerseniz ben hizmet görürüm’ diyebilirsiniz. ‘Burası benim hakkımdır bu hakkı kimse benim elimden alamaz’ diyemezsiniz çünkü devlet kimsenin babasının çiftliği değildir.”

Demirel bu sözler üzerine salondan bir süre alkış aldı. Demirel, gençlerin geçmişten ders alarak yarına bakması gerektiğini de ünlü sözüne bir ek yaparak ifade etti: “Dün dündür, bugün bugündür, yarın da yarındır.”

Haberin Devamı

TÜRBANLA OKUMAK İSTEYEN NE YAPSIN?

Haberin Devamı

Demirel, bir öğrencinin, “Yıllardır başörtüsü, başörtüsü diyerek vatandaştan oy topladınız. Geçen yıl ise gitsinler Arabistan'da okusunlar diye bir tabir kullandınız. Acaba çizginiz mi değişti. Yoksa birileri mi sizi zorladı?” sorusuna şu yanıtı verdi:
   
“Şu anda bu salonda aranızda hiç türbanlı öğrenci var mı? Veya Türkiye üniversitelerinde eğitim gören türbanlı öğrenci var mı? 900 bine yakın kız öğrenci arasında türbanlı öğrenci niye yok? Türban yasağını ben mi koydum! Kardeşim bu soruyu türban yasağını kaldıracağız diyenlere sorsana, onlar nerede? Türkiye Cumhuriyeti'nin kanunları var. Anayasa maddemiz var. Danıştay var. Avrupa mahkemeleri var. Avrupa'nın çeşitli kuruluşları var. Bu mahkemeler üniversitelerde kız çocuklarının türban takmalarını bir siyasi simge sayıp türban takmalarına müsaade etmiyor. Türkiye'nin üniversiteleri de türban takılmasına müsaade etmiyor. Şimdi soruyorsunuz; bu çocuklar ne yapacak? Bunu bir Diyanet İşleri Başkanına kızı sormuş: 'Baba türban mı takayım. Okula mı gideyim?' Babası diyor ki; oku, çünkü Kuran'ı Kerim 'İkra' (Oku) diye başlıyor. Türban takmak isteyen öğrencilerin üniversitelerde okumasına şu anda Türkiye'deki kanunlar müsaade etmiyor. Okumak isteyen ne yapsın, diye bana sorulduğu zaman, (Türbana müsaade eden ülkelere gitsinler okusunlar) dedim. Hepsi bundan ibaret. Eğer okumak cahil kalmak istemiyorsa, türban takan öğrenciye müsaade eden, bir şey demeyen  ülkeler var. Ama Fransa'ya, Almanya'ya giderseniz diyorlar. Türkiye'de yaşayan kadınların yüzde 60'ının başı bağlı. Kimse bir şey diyor mu? Benim anamın da başı bağlı. Benim kız kardeşimin de başı bağlı. Benim kız kardeşim kimseye benim gibi ol, başını bağlamayan Müslüman değil, demiyor. Yani Türkiye'de başını bağlayan Müslüman, bağlamayan Müslüman değil mi? Bu ayrıcalığa Türkiye tahammül eder mi? Etsin mi?

Haberin Devamı

ÖĞRENCİLERDEN PROTESTO
   
Programın yapılacağı Muğla Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezine isimleri önceden belirlenen ve davetiye verilen 900 öğrenci güvenlik görevlileri tarafından oluşturulan kontrol noktalarında yapılan kontroller sonrasında içeri alındı. Davetiyeleri olmasına rağmen içeri alınmayan bir grup öğrenci ise uygulamayı alkışlarla protesto etti. Yaklaşık 2 saat soğukta dışarıda beklemek zorunda kalan öğrenciler protestolarına devam edince içeri alındılar.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!