Güncelleme Tarihi:
Başbakan Tansu Çiller ve Cumhurbaşkanı Demirel'in yıldızları bir gün olsun barışmamıştı.
Sezer-Ecevit krizini büyük bir şaşkınlık ve esefle karşılayan Süleyman Demirel, kendi Cumhurbaşkanlığı döneminde Tans uÇiller'le sürekli kriz yaşadı.
‘‘İktidar kavgası ne baba tanır ne oğul’’ diyen Demirel, aralarındaki gerginliği bir gün Çiller'i Köşk'ten kovmaya kadar vardırmıştı.
Özal'ın ölümünün ardından Demirel Çankaya'ya çıktı ve rolleri değişti. Demirel bu sefer Cumhurbaşkanı sıfatıyla hükümeti karşısına aldı.
Demirel, halefi Tansu Çiller ile su üstüne çok sonraları çıkacak bir tartışmaya girdi. 1995 yılında kötü giden ekonomik tabloyu gündeme getiren Demirel, 12 Ocak'ta ‘‘Savaşta bile böyle enflasyon olmadı’’ diyerek hükümeti açıktan eleştirmeye başladı. Cumhurbaşkanı'nın seçimleri yenileme yetkisi istemesinin ardından hükümetin bozulması halinde Demirel'in Başbakanlık için yeniden Çiller'i görevlendirip görevlendirmeyeceği tartışmaları ivme kazanarak arttı. Çiller'in yakın bir kurmayı ‘‘Bunu Evren bile yapmadı, Demirel de yapamaz’’ derken, Demirel önce ‘‘Baba-kız’’ yakıştırmaları için ‘‘İktidar kavgası ne baba tanır, ne oğul’’ dedi.
DİYET BORCUM OK
Demirel, kısa bir süre için yatışan savaşı ‘‘Çiller, hükümetin altında kaldı’’ sözleriyle yine kendisi başlattı.
Çiller de son dönemde siyasetçilerden çıkar çevrelerine kadar hemen herkesin kendisine çamur atma yarışına girdiğini savunarak Cumhurbaşkanı Demirel ve Cindoruk'u kastedip, üstü kapalı olarak ‘‘Eski kapılar kapandı, Allahtan başka kimseye diyet borcum yok’’ dedi.
Demirel ile Çiller'in atışmaları kimi zaman ince bir mizah işçiliğiyle şekillendi. Uzakdoğu gezisini tamamlayarak dönen Demirel'in kendisini havaalanında karşılayan Çiller'e ilk tepkisi ‘‘Yanmışsın’’ oldu. Çiller'in ‘‘Seçim gezilerindeydim, dolaştım’’ demesi üzerine Demirel yanıtı yapıştırdı:
‘‘Evet sesin oraya kadar geliyordu.’’
Çiller'in RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan'ın yardımcısı sıfatıyla yeraldığı Refahyol hükümetiyle, hem Demirel'in hem de askerlerin yıldızları hiç barışmadı. Askerlerin Mart 1997'de hükümetten yapılmasını istediği 20 maddelik liste MGK'da yumuşatılarak kabul edildi. Ancak Erbakan bu kararları imzalamamak için beş gün direndi.
Hükümet krizi tırmanarak Haziran'a kadar sürdü ve Çiller ile Erbakan başbakanlığı değişmek konusunda anlaşmaya vardılar.
HÜKÜMET EMPOZE EDEMEZSİN
Çiller'in bu anlaşmaya Demirel'in de dahil olduğu imasına Köşk'ten yıldırım gibi yanıt geldi:
‘‘Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Çiller'e, Anayasa'da başbakanlığın devri tanımının ve işleminin mevcut olmadığını söyledi.’’
Başbakan Erbakan, 54. hükümetin istifa mektubuyla birlikte Çiller'in Başbakanlığındaki hükümet için de üç parti milletvekillerinin imzasının bulunduğu taahhütnameyi Cumhurbaşkanı Demirel'e sundu ve başbakanlığı Çiller'e vermesini istedi.
Demirel'in yanıtı ise, ‘‘Bana hükümet empoze edemezsiniz’’ oldu.
Demirel, görevi Çiller'e vermeyince, Ankara'da Refahsız bir hükümet modeli için yoğun trafik başladı. Sonunda ANAP lideri Mesut Yılmaz'ın başbakanlığında DSP ve DTP'den oluşan Anasol-D hükümeti kuruldu.
Kadın olmasa camdan atardım
Cumhurbaşkanı Demirel ile Çiller arasındaki gerilim öyle noktalara vardı ki, Demirel Çiller'i Köşk'ten kovdu. Faruk Bildirici ‘Maskeli Leydi’ kitabında olayı şöyle anlatıyordu:
Cumhurbaşkanı'nın seçim yasasını veto edeceği söylentileri Çiller'i rahatsız ediyordu.
24 Kasım günü, Devlet Bakanı Münif İslamoğlu'nu yanına alıp Köşk'e çıktı. Demirel'den seçim yasasını veto etmemesini istedi. İkna edemediğini görünce İslamoğlu'na dönerek, ‘‘Bizi Sayın Cumhurbaşkanı ile başbaşa bırakır mısınız?’’ dedi. İslamoğlu dışarı çıktıktan sonra Çiller, Demirel'e ‘‘Siz bizim seçim kaybetmemiz için uğraşıyorsunuz. Ama bu kanunu veto ettiğiniz takdirde ben de sizin görev sürenizi tartışmaya açar, kısalması için çalışırım’’ dedi.
Sinirlenen Demirel, ‘‘Ben kanunsuz iş yapmam. Çık dışarı!’’ dedi.
Çiller neye uğradığını anlayamamıştı. Veda bile etmeden çıktı. İslamoğlu ile birlikte Başbakanlık Konutu'na yöneldiler. Çiller önde, İslamoğlu arkada hızla kapıları geçtiler. Salona girer girmez Çiller hıçkırıklara boğuldu. İslamoğlu bir sandalyeye oturtup sakinleştirmeye çalıştı:
- Yapma kızım!
Nice zaman sonra ağlaması durdu. Gözyaşlarını sildi. Bağıra bağıra konuşuyordu:
- O, inat ediyor. Seçim yasasını Anayasa Mahkemesi'ne gönderip iptal ettirmek istiyor. Daha sonra gericiler gelecek. Ordu buna müsaade etmez.
İslamoğlu, ertesi gün Cumhurbaşkanı'nı arayıp veda etmeden ayrılmasından ötürü özür dilerken görüşme sonrasında yaşadıklarını aktardı. Demirel de Çiller'in kendisini tehdit ettiğini anlattı. Sinirlerine güçlükle hakim olmuştu:
- Doktor, karşımda bu hareketi yapan kişi bir bayan olmasaydı, pencereden aşağı atardım...
Ben çıkmam Çankaya iner
Köşk ile gerginlik o kadar yüksek noktalardaydı ki, daha seçimlere 10 gün kala Demirel'in olası başbakanlığı üzerine polemik başlamıştı bile. Önce Özal rest çekti: ‘‘Seçimi kazanır da Çankaya'ya çıkmazsa Meclis'i feshedip 45 gün içinde yeniden seçime giderim.’’
Demirel’den Köşk'e aynı gün karşılık geldi: ‘‘Ben Çankaya'ya çıkmam, Çankaya aşağı iner. Özal'dan görev almam.’’
Bu inatlaşma, cumhurbaşkanlığının yasal olmadığı iddialarından, Kartaca benzetmesine kadar sürdü. Demirel Köşk'ü Kartaca'ya benzettikten sonra sloganı ekliyordu: ‘‘Vur vur inlesin, Çankaya dinlesin.’’
Seçim sonuçları açıklanıp Demirel'in DYP'si birinci parti çıkınca çatışma daha da hızlandı. Demirel, Özal'ı muhalefetin temsilciliği ile suçlarken, Özal oyunu kendi tarafına çekmek istiyordu:
‘‘Hükümeti kuramıyorum demesi gülünç. Köşk'e çıkar görevi alır.’’
Bu sözlere ‘‘Sadrazam değilim’’ yanıtını veren Demirel'i Özal, 7 Kasım saat 11.00'da Köşk'e çağırdı. Demirel de bundan sonra Köşk'e çıkmak için hazırlıklarını yapmaya başladı:
‘‘Keşke hislerimle hareket edecek serbestiye sahip olsaydım. Köşk'e çıkmam formalite. Bize görevi millet verdi.’’
Bu tartışma 7 Kasım 1991 günü bir başbaşa görüşme ile bir nebze azaldı.
Köşk’e gideni atarım
Özal görüştüğü ANAP milletvekillerine, Demirel hükümetini sarsmalarını isteyerek, ‘‘Çok fazla güce sahipsiniz. Bunu iyi kullanın. Biraz daha bastırın’’ diyerek kavgayı alttan alta sürdürüyordu.
Özal'ın bu görüşmelerde ‘‘Bakanları düşürün’’ talimatı vermesi krizi daha da doruğa çıkardı. Ardından bakanları Köşk'e çağıran Özal'a sinirlenen Demirel sert çıktı:
‘‘Çankaya'ya gideni görevden alırım.’’
Ve bu restleşmenin ardından hiçbir bakan Köşk'e çıkmadı.
AÇIKLAMA
Yekta Güngör Özden, bu sayfada yayınlanan bir yazıyla ilgili olarak aşağıdaki açıklamayı göndermiştir:
‘‘Hürriyet Gazetesi’nin 24 Kasım 2000 günlü nüshasının 18. sayfasında Kanat Atkaya adıyla yayıma veriler derlemenin son sütununda Muazzez Aktolga'nın ‘‘Bir 68'li Annesinin Anıları’’ adlı kitaptan alıntılar verilmiştir. Son sütunda, ‘‘Yekta Güngör Özden'in yüzüne niye tükürüldü?’’ ara başlığı altında, dinleyicilerle hakimler ve avukatların burun buruna olduğu duruşma salononda İbrahim adlı bir öğrencinin yüzüme tükürdüğü söylenmektedir. Böyle bir şey asla olmamıştır. Duruşma dışında olmadığı gibi duruşma içinde asla olamayacağını avukatlar çok iyi bilir. Güya öğrencilere hakaret etmişim. Hiç böyle bir olay geçmedi. Kadın 76 yaşındaymış. Ya bunadı, ya ona öyle anlattılar ya da suçluluk psikolojisiyle beni amaçlı biçimde küçük düşürmek için yalan yazdı.’’