Güncelleme Tarihi:
İngiliz bir meslektaşımdan aldığım önemli bir bilgiyi ay başında burada paylaşmış, Suudi Arabistan ve Katar’dan gelen parayı Türkiye'deki bir merkeze aktararak Suriyeli muhalifleri silahlandırdığı söylenen Lübnanlı bir milletvekilinden bahsetmiştim. (Bkz. El Arabiya haberinin anlamı)
Kaynağım o gün bu şahsın ismimi vermemi istememişti.
Fakat yazımdan beş gün sonra New York Times'da çıkan bir haberde o isim zikredildiğine göre artık yazabilirim:
Lübnan'da, genel çizgisi "Şam ve Hizbullah karşıtı" diye özetlenebilecek Tayyar el Müstakbel (Gelecek Hareketi) partisine mensup olan milletvekili Okab Sakr...
Partinin lideri ise Lübnan'da Suudi Arabistan'ın en önemli müttefiki olan eski başbakan Saad Hariri.
Saad'ın babası Refik Hariri 2005'te Beyrut'ta büyük bir bombalı saldırıda öldürüldükten sonra, Suriye'nin ve onun Lübnan'daki müttefiki olan Hizbullah'ın bu suikasttaki rolü ayyuka çıkmıştı.
* * *
Uluslararası medyada son dönemde yayınlanan haberlerde, Sakr ile Riyad bağlantısına dikkat çekiliyor.
Washington'ın, Sakr'ın Suriye'de sadece belirli "cihatçı" grupları (Suudi destekli Selefileri) silahlandırmasından rahatsız olup "muslukları kapattığı" bildiriliyor.
The Guardian'da 10 Ekim'de yayınlanan bir haberde de "Suudilerin artık sadece, genelde Müslüman Kardeşler ile ilintilendirilen Katar ve Türkiye'nin desteklediği gruplarla anlaşmazlık içindeki Suriyeli muhaliflere sponsor olduğu" belirtiliyordu.
Ardından aynı haberde şöyle yazıyordu:
"Katarlılar, Suudilere göre çok daha proaktif. Suudiler demokrasiyle ilgilenmiyor, sadece Beşar'dan kurtulmak istiyor. Devlet başkanını devirip rejimi yerinde bırakacak bir Yemen formülü onları mutlu edecektir." (Bkz. Arms supplies to Syrian rebels dry up amid rivalries and divisions)
Lübnan istihbaratının, "Esad rejimine karşı demir bir mızrak" diye nitelenen şefi General Vissam el Hasan cuma günü Beyrut'ta öldürüldüğünde aklıma önce bu ilişkiler geldi.
Sonra bu suikastın, Saad Hariri'nin babası Refik Hariri'nin 2005'te Beyrut'ta yine bir bombalı araçla öldürülmesine ne kadar da benzediği...
O Vissam el Hasan ki zamanında Refik Hariri'nin koruma ekibinin başındaydı...
Ve dün Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün geçen martta gündeme getirdiği 'Yemen modeli'nin artık hükümsüz olduğunu açıkladı.
* * *
Vissam el Hasan, Hariri suikastının ardından Suriye askerlerinin ülkeden çekilmesinden sonra, Şam'ın etkisindeki Lübnan askeri istihbaratına karşı kurulan sivil istihbaratın başına getirilmişti.
Bu görevdeyken yürüttüğü operasyonlarla Lübnan içinde birçok grubun düşmanlığını kazandı (özellikle de Hizbullah).
Dışarıda da öyle (örneğin İsrail casus şebekelerini çökerten isimdi)...
Buna rağmen El Hasan'ın öldürülmesinde Suriye yönetiminin dahlinin olmadığını düşünmek zor. Çünkü kendisinin son dönemdeki en önemli icraatı, "Suriye'nin Lübnan'ı karıştırma planını" ortaya çıkardığını açıklamasıydı.
Sonunda bu suikastın arkasından da, doğrudan Şam olmasa dahi en azından Lübnan'daki Suriye yanlısı muktedirlerin çıktığını görmek kimseyi şaşırtmaz.
Ancak bu suikast ne yazık ki bir son değil, sonun başlangıcı gibi görünüyor.
Çünkü:
1) Suriye yönetimi, iktidara umutsuzca tutunurken son bir gayretle kendi iç savaşını bölgesel bir savaş haline getirme tehdidinden medet umuyor.
2) Ne yazık ki Türkiye ve Katar başta olmak üzere bölge ülkeleri, Suriye'nin geleceğini tüm detaylarıyla dizayn etmekte kararlılar ve Suriye'deki çatışmanın uluslararasılaşmasında çoktan pay sahibi oldular.
3) Suriye'de bir geçiş yönetimine (Yemen çözümü) sıcak bakan, devletin tamamen yıkılıp Irak gibi olmaması gerektiğine dikkat çeken taraflar artık saf dışı kalıyor.
4) Suriye'nin tıpkı Lübnan gibi uzun bir iç savaşla kendi üstüne yıkılmasını ulusal güvenliği açısından ideal bir seçenek olarak gören İsrail gibi bir bölgesel güç de var.
5) Ve bu denklem içinde, ne tuhaftır ki, bölgenin en anti-demokratik ülkesi olan Suudi Arabistan, diğerlerine oranla Suriye'de daha yapıcı bir pozisyon almış durumda. Kral Abdullah, bıkkınlık sonucu da olsa artık Beşar Esad gittiği sürece her tür çözüme cevaz veriyor gibi...
Lübnanlı istihbaratçı Vissam El Hasan'ın öldürülüşünü ve Suudi destekli milletvekili Okab Sakr'ın Suriye'de saf dışı bırakılmasını bu parametreler ışığında değerlendirmek gerekiyor.
Geçen ağustosta Suriye'de 11 Şii "hacı" kaçırıldığında, Özgür Suriye Ordusu'nun Lübnan'da müzakere partneri olarak Vissam El Hasan ve Okab Sakr'ı seçtiği de hatırlanırsa, belki hâl ve gidişat daha iyi anlaşılabilir.
* Hürriyet Gazetesi Dış Haberler Şefi Emre KIZILKAYA’nın iletişim bilgileri ve bloguna http://about.me/emrekizilkaya adresinden ulaşılabilir. Ayrıca: http://www.twitter.com/ekizilkaya