Ersin KALKAN
Oluşturulma Tarihi: Mart 23, 2002 23:08
Okuyacağınız, İstanbul sokaklarında tanışan ve o dehşetli sokaklardan birbirine sığınarak kurtulan iki küçük kalbin müthiş dirençlerinin ve umutlarının hikayesi. Bu hikaye Türk filmlerine taş çıkartan mutlu sonla bitti.
1- ALLAHA ŞÜKÜR EVLERİNDE BİR EKSİKLERİ YOKTU, SEVGİDEN BAŞKABazı babalar vardır hani, çilingir sofralarının neşeli gülüdür de kendi yuvasının diktatörüdür. Esma işte böyle bir babanın kızı olarak İstanbul'da dünyaya geldi. Baba işten eve geldiğinde annesi parmak uçlarına basarak yürür, kardeşleri bir kenara büzülürdü. Kendisinden beş yaş büyük abisi, beş yaş küçük bir kardeşi vardı. Ailece oturdukları
yemek masası işkence tezgahı gibiydi. Masaya damlayan bir damla sudan ötürü tokatı yapıştırıverirdi. Sık sık ‘‘Ne eksiğiniz var ulan’’ diye kükrerdi baba. Tamam bir eksikleri yoktu. Bir şirkette pazarlama müdürü olan baba, gösterişli mobilyalar galerisine çevirmişti evi. En güzel yemekler, başkaları geldiğinde pişerdi. Ama misafirler gidip de kapı dış dünyaya kapandığı zaman sorgu sual ve dayak faslı yeniden başlardı. Evet Allaha şükür bir eksikleri yoktu. Sevgiden başka!
Ev tam bir cehennem gibiydi ve Esma belki bu yüzden sokağı, pencerenin dışında bir lunapark gibi dönen dünyayı çok severdi. Evde kuzu gibiydi ama sokağa çıktığında top koşturur, kavga eder ve afilli bakardı. Tabii bunları hep babasından gizli yapardı.
2- İPEK GİBİ SAÇLARI ÖNÜNE DÖKÜLDÜĞÜNDE ÇOKTAN KARARINI VERMİŞTİ, EVDEN KAÇACAKTIİlkokul 4. sınıftaydı. Bir gün babası Esma'yı sokakta yakaladı ve hemen cezasını kesti. Önce öldüresiye dövdü, sonra da karanlık banyoya kapadı. Esma'nın ‘‘aşkım’’ dediği kardeşi evdekilerden gizli gizli ablasına yiyecek taşıdı. Ceza bitince okula gitmek için annesinin nezaretinde evden çıktı. Sonra yine bir yolunu bulup sokakların tozunu yutmaya başladı. Yakalandı ve önce iki hafta banyoya kapatıldı sonra da okuldan temelli alındı. Bir gün dışarıda lapa lapa bir kar yağıyor, sokaktan kar topu oynayan çocukların cıvıltısı geliyordu. Beyaz kelebekler gibi havada uçuşan kar tanelerinin cazibesine dayanamadı. Kendini sokağa bıraktı. Babası onu akşamın ayazında, saçından sürükleyerek eve götürdü. ‘‘Demek sıcak evine rağmen sokağın buz gibi soğuğunu tercih ediyorsun’’ diyerek banyoya götürdü. Küveti suyla doldurdu, Buzdolabından çıkardığı buz kalıplarını küvete boca etti ve Esma'yı suya itti. Parmakları, dudakları ve gözleri morarana kadar başında bekledi. Aşkım dediği küçük kardeşi ‘‘ablam ölecek’’ dediğinde insafa geldi. Esma'yı sudan çıkardı ama eline geçirdiği bir makasla, ipek gibi beline kadar uzanan saçlarını rastgele doğradı. Çok sevdiği saçları önüne döküldüğünde Esma kararını verdi: Kaçacaktı.
3- ÇOCUKLARDAN BİRİ BIÇAĞI BOĞAZINA DAYADI, BUNUNLA YATACAKSIN DEDİEsma, 'sıcacık evi'nde kat kat yorganın altında günlerce titreyerek yattı. İyileşince de kaçtı. Otogarda sabahladı kimi günler. Otobüs yazıhanelerini temizleyerek kazandığı üç beş kuruşla karnını doyurdu. Bazen fırınlara giderek, ‘‘burayı temizliyeyim, siz de bana sıcak ekmek verin’’ dedi. Tecavüze uğradı. Evlere kapatıldı. Kaçtı, kovalandı. Çukurcuma'da terkedilmiş bir evde, altı çocukla birlikte kalıyordu. Diğerlerinin dışarıda olduğu bir gün çocuklardan biri, sokakta anlaştığı bir adamı eve getirerek, elindeki bıçağı Esma'nın boğazına dayayıp ‘‘bununla yatacaksın’’ dedi. Esma ağlayarak yalvarmaya başladı. Dinlemediler. Adam üstüne çullandığında kolunu kaldıracak hali yoktu. Tam bu sırada, kapıdan evde kalan çocuklardan biri olan Sedat girdi. Esma ona, Sokakların Fıkracısı derdi. Esma, Sedat'ın belindeki bıçağı çekerek önce arkadaşını ittiğini gördü. Sedat ikinci hamlede, elindeki bıçağı Esma'nın üstüne çullanan adamın bacaklarına rastgele saplamaya başladı. Adam topallayarak evden kaçtı. Sedat, Esma'yı yanına alarak dışarı çıktı. Tarlabaşı'nda başka çocukların yanına geldiler. Esma'yı onlara emanet eden Sedat ortalardan kayboldu. Esma, yaşadığı şiddeti hafifletsin diye tinere, baliye, esrara, hapa sığındı. Birkaç kez bedenini de sattı. Aradan tam iki yıl geçti. Birgün polisler sabaha karşı, yarı baygın bir şekilde Beyoğlu'nun arka sokaklarında onu buldular. Alıp Ekipler Amirliği'ne götürdüler, bir saat sonra Sosyal Hizmetler İl Müdürü Kahraman Eroğlu geldi, onu alıp Beyoğlu Çocuk Evi'ne götürdü. Gecenin ikisiydi. Kendisi gibi sokaklardan gelen başka kızlar da vardı burada. Kapı istedikleri zaman açıktı. Belirli saatlerde çıkabilir, gezebilir sonra da bu sıcak yuvaya dönebilirlerdi. Sokakların sevdalısı Esma, hiç dışarı çıkmak istemedi.
4- SEVGİLİ KARDEŞİ, SEN OROSPU OLMUŞSUN ARTIK BENİM ABLAM DEĞİLSİN DİYE TERSLEDİAdını, soyadını gizledi. Henüz 17 yaşındaydı ama kendini 100 yaşında gibi hissediyordu. Birgün Çocuk Evi'nin yöneticisine çıkarak, ‘‘Aslında benim bir ailem var’’ dedi. Yıllar içinde babasının yumuşadığını düşünüyor, yeniden eve dönme hayalleri kuruyordu. Ve iki gün sonra babası Çocuk Evi'nin kapısında belirdi, kızının yüzüne hiç bakmadı. Yetkiliye, ‘‘Bu kız adam olmaz, beni bir daha aramayın’’ diyerek çekip gitti. Kurum yöneticisi bu sefer annesiyle irtibat kurarak, Esma'nın kardeşini çok özlediğini söyledi. Ertesi gün geldiler. Kardeşi 12 yaşında kocaman bir çocuk olmuştu. Onları pencereden görmüş, ‘‘Aşkım gelmiş, aşkım ’’ diye merdivenleri uçarak girişe ulaşmıştı. Gözyaşları içinde kollarını açıp kardeşine sarılmak için hamle yaptı, kardeşi eliyle onu iterek, ‘‘Sen orospu olmuşsun, artık benim ablam değilsin’’ dedi. Annesi oğlunun elini tutup Esma'ya dönerek, ‘‘Tamam işte çok özlediğin kardeşini gördün, hadi oğlum gidelim’’ diye mırıldandı. Çıktılar. Esma olduğu yere çöktü ve ‘‘artık bu dünyada hiç kimsem kalmadı...’’ dedi. Çökmüştü Esma. Çocuk Evi'nin psikoloğu olan abla, ‘‘Esma, eğer onaylarsan seni tedavi için UMATEM'e göndermek istiyorum’’ deyince hemen kabul etti.
5- SOKAKLARDAN AKLINDA EĞLENCELİ BİRŞEY KALMADI MI ESMA, DİYEN O SES TAM ENSESİNDEPsikiyatrist, aynı tür tedaviyi gören çocuklarla ortak terapi yapıyordu. Esma, terapi boyunca başını hiç kaldırmadan, sessizce oturdu. Çocuklardan biri, ‘‘Esma, sokaklardan aklında eğlenceli birşeyler kalmadı mı?’’ dediğinde sesi tanıdı. Sokakların Fıkracısı, kurtarıcısı Sedat'tı. Ona sarılmamak için kendini zor tuttu. Sedat'ın eli avuçlarında öylece bir iki dakika kaldı. Sedat, UMATEM'e haftada bir gün toplu terapi için geliyordu. Kayıplara karıştıktan sonra bir iki kavga sonrası tutuklanmış ve altı ayını Çocuk Islah Evi'nde geçirmişti. Orta halli bir İstanbullu ailenin tek çocuğuydu. Babası, Kadıköy'de büyük bir marketin sahibiydi. Esma'nın babasının tersine oğluna bir fiske dahi vurmamıştı. Sedat, lise 2. sınıftayken uçucu maddelere alışmış, sokağın cazibesine kapılmıştı. Ailesi onu her bulduğunda bağırlarına basmışlardı. Islahevi'nde annesi hergün onu ziyarete gelmişti. UMATEM'de altı ay süren tedavisi sırasında da ailesi yanındaydı. Sedat ertesi gün tekrar geldi. ‘‘Dün, senin gülüşünü kaybettiğini farkettim. Şimdi susup beni dinleyeceksin. Sana bir dolu fıkrayla geldim’’ dedi. İki saat boyunca fıkra anlattı. Esma, Sedat'ın tek kişilik şovunu yerinde zıplayıp kahkahalarla izledi. Hastanede tedavi görenler, doktorlar bu enerji dolu şovu izlemek için büyük bir çember oluşturdu. Sedat, kılıktan kılığa giriyor, çimenlerde yuvarlanıyor, gözlerini şeşi beş yapıyor, ihtiyat bir Yahudi, uçuk bir dj, göbekli bir politikacı oluyordu. Neredeyse her akşam hastaneye geldi. Haftada bir toplu terapilere katıldı, Bir hafta sonu da annesi ve babasıyla gelip Esma'yı tanıştırdı.
6- SEDAT ONU ÇAMLICA'YA GÖTÜRDÜ DUDAKLARINA ÖPÜCÜK KONDURDUDört ay sonra doktorlar, Esma'ya ‘‘Artık iyileştin. Çocuk Evi'ne geri dönebilirsin’’ dedi. Vali Yardımcısı Mehmet Seyman bir kurs ayarladı. İlkokul bitirme sınavlarına hazırlandı. İyi dereceyle diplomasını aldı. Bilgisayarı da layıkıyla öğrendi. Sedat, düzenli olarak onu ziyaret etmeyi sürdürdü. Güzel bir yaz günü Sedat, Esma'yı Beyoğlu'ndan alarak Çamlıca Tepesi'ne götürdü. Elinden tutup İstanbul'u tümüyle gören noktada ‘‘Bak bu koca şehir bizi yıkamadı’’ dedi. Ve dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu. Esma'nın içinden yanardağlar fışkırmaya başladı. Yüzü pembeleşti. Sonra elele kahvaltı masasına doğru yürüdüler. Masa çiçeklerle donatılmıştı. Servis yapmak için gelen garsona Sedat, ‘‘İki demli çay bir de gitar’’ siparişi verdi. Esma Sedat'ın bir müziplik peşinde olduğu anlamıştı. Bir garson çayları getirdi, diğeri de gitarı Sedat'a uzattı. Sedat, çayından bir yudum aldıktan sonra gitarı kucaklayıp çalmaya, başladı. Felaketti. Esma iki eliyle kulaklarını kapatırken bir yandan da kahkahalarla gülüyordu. Sedat ansızın durup, hafif bir reverans yaparak Esma'nın önünde diz çöktü ve ‘‘Benimle evlenmeyi kabul etmezsen, akşama kadar sana gitar çalmayı sürdürürüm’’ dedi. Esma derin bir soluk aldıktan sonra, ‘‘Tamam tamam kabul ediyorum’’ dedi. Şimdi evliler. Birlikte çalışıyor, Acıbadem'de küçük bir dairede oturuyorlar. Henüz eşyalarını tamamlamamışlar, eksikleri çok ama olsun...