Güncelleme Tarihi:
32 yıl önce bir bavul dolusu umutla memleketlerine veda etmişti Mehmet ve Gülizar Öztürk çifti. Hayatlarının en zor kararıydı Almanya gurbeti. Ama çocuklarının geleceği için hasret çekmeye razı olmuşlardı. Ağır işlerde çalışıyor, kazandıklarının bir kısmını biriktirip kısa yaz tatillerinde geldikleri Türkiye’de gayrimenkule yatırım yapıyorlardı. Seneler süren memleket hasreti onlara hatırı sayılır bir servet kazandırmıştı. Ömürlerinin büyük bir bölümünü Almanya’da geçiren Öztürk çifti, çocuklarına iyi bir gelecek bırakmış, artık geri dönme vaktinin geldiğini düşünüyordu. Ama önce yaşamayı planladıkları Ankara’da bir ev almaları gerekirdi. Öyle de yaptılar. Mehmet Öztürk, yeğeni Taştan Öztürk’e verdiği vekaletle hayatlarının geri kalanını geçirecekleri bir bağ evi satın aldı. En büyük hayalleri bu evin bahçesinde meyve ağaçları büyütüp, toprağın tüm nimetlerinden yararlanmaktı. 2004 yılında, 32 yıl süren hasret bitmişti. Mehmet ve Gülizar Öztürk, çocuklarını Almanya’da bırakarak bu kez bir bavul hasretle Türkiye’ye geri döndü. Yaşanacak acılardan, vefasızlıktan habersiz. Önceleri her şey istedikleri gibiydi, aldıkları emekli maaşı bile onların çok iyi bir hayat sürmesini sağlıyordu.
EŞİNİ KAYBETTİ
Ancak 2007 yılında Mehmet Öztürk’ün bedeni hayatın yorgunluğuna daha fazla dayanamadı. 59 yaşında hep istediği gibi vatan toprağında öldü. Gülizar Öztürk 40 yıllık yol arkadaşını kaybetmiş, canından büyük bir parça kopmuştu. Çalışmakla geçen bir ömrün ağır bedelini eşi çok erken ödemiş, O’nu yalnız bırakmıştı. Yaşadığı acıya rağmen Gülizar hayata sımsıkı sarılmak zorundaydı. Milyonlarca liralık nakit para ve gayrimenkulü yönetmek için eşinin yeğeni Taştan Öztürk’ten yardım istedi. Aylık bin 500 TL maaşla kendisinden 12 yaş büyük yengesinin yanında çalışmaya başlayan evli ve iki çocuk babası Taştan, ailenin tüm servetini yönetmeye başladı. Gülizar yengesine zaman zaman şoförlük yapan Taştan, bir yandan da kira gelirlerini toplayıp bankalardaki paraları yatırıma dönüştürüyordu. Yaptığı her işten sonra ise Gülizar yengesine bilgi veriyordu.
YEĞENLE İMAM NİKAHI
Gülizar’ın çevresindekiler, eşi henüz bir yıl önce hayatını kaybeden kadının, aynı erkekle sürekli görüşmesinin yanlış anlaşılabileceği konusunda uyarıda bulunuyor, Taştan’la imam nikahı yapmaları halinde dedikoduların biteceğini söylüyorlardı. Ancak Gülizar 40 yıl aynı yastığa baş koyduğu eşinin yeğeniyle nasıl imam nikahı kıyabilirdi ki? Uzun uzun düşünüp konuyu Taştan’a açmaya karar verdi. Dedikoduları imam nikahı kıyarak ve insanlara evli olduklarını söyleyerek bitireceklerini anlattı. Taştan bu fikre önce karşı çıktı. Çünkü yengesi ondan 12 yaş büyüktü. Ancak bir süre sonra teklifi kabul etti. Yenge ve yeğen imam nikahıyla evlendi. Taştan artık Gülizar yengesine karşı kendisini daha güçlü hissediyor, servette söz sahibi olduğunu düşünüyordu. İş kurma hayalleriyle yengesinden zaman zaman nakit para istiyor, ancak Gülizar, “O para çocuklarımın ve torunlarımın geleceği” diyerek, imam nikahlı eşinin talebini geri çeviriyordu. Sık sık aynı şekilde talebi çevrilen Taştan, artık gözünü iyice karartmış ve serveti üzerine geçirmek için planlar yapmaya başlamıştı. Önce vekaletle yengesinden aldığı gayrimenkulleri, diğer akrabaları ve arkadaşlarının üzerine yapacak daha sonra yaklaşık 5 milyon TL’lik nakit parayı üzerine geçirip kaçacaktı. Ancak yenge bu parayı Taştan’a devretmeyi kabul etmedi.
DAYAK ATTI İŞKENCE ETTİ
16 Mayıs 2009’da, Gülizar yengesinin yaşadığı bağ evine giden Taştan, konuşmak istediğini söyledi. İmam nikahlı eşinin kendisinden para istemesi üzerine Gülizar, “Olmaz” karşılığını verdi. Taştan bir yandan yengesini ikna etmeye çalışıyor, diğer taraftan kafasında kurduğu şeytani plan için hazırlık yapıyordu. Yaklaşık bir saat süren ikna çabaları, Gülizar’ın fikrini değiştirmemişti. Daha çok sinirlenen Taştan, Gülizar yengesini dövmeye başlıyordu. Para hırsıyla adeta gözü dönen adam yengesine, “Ben senin imam nikahlı eşinim, paran da benim, evlerin de, arsaların da” diyerek acımasızca vuruyordu. Yüzü kanlar içinde kalan kadın, çığlık atarak yere yığıldığında sesini kimseye duyuramıyordu. Taşkın artık yengesini öldürmeyi kafasına koymuştu. Gülizar’ı öldürdükten sonra cesedi toprağa gömecek, daha sonra yengesini kaybolduğunu söyleyecekti.
Servete böylece sahip olabilecekti. Gülizar acılar içinde yerde kıvranırken, taştan ona vurmaya devam ediyordu. Yaşlı kadın, “Yapma, ne olur yapma” diye yalvarırken, yeğeni ardı ardına vurduğu tekmelerle O’nu bayıltmayı başarıyordu. Talihsiz kadına bir süre işkence yapan Taştan, daha sonra boğazına sarılarak öldürüyordu.
CESEDİ PARÇALARA BÖLÜP GÖMDÜ
Cesetten bir an önce kurtulması ve kan izlerini temizlemesi gerektiğinin farkındaydı Taştan. Ancak Gülizar’ın cesedi çok ağırdı ve taşıyamayacağını düşünüyordu. Mutfaktan büyük bir et bıçağı alan katil, yengesinin önce kafasını vücudundan ayırdı ardından geri kalan vücudu 12 parçaya bölerek torbalara yerleştirdi. Taştan’ın bedenini esir alan şeytan adeta istediği her şeyi yaptırıyordu. Acımasızca parçalanan cesedi gömmek için evin bahçesi en uygun yerdi. Taştan kazma ve kürekle gece boyu bahçede mezar kazdı. Ardından yengesinin cesedine ait parçaları bu mezara koyarak üzerini toprakla kapattı.
Cinayetin ertesi günü Gülizar Öztürk’ün çocukları, annelerini defalarca aradı ancak telefona kimse cevap vermedi. Annelerinin vahşi bir cinayete kurban gittiğinden habersiz, tüm aile bireylerini arıyorlardı. Gün boyu süren telefon trafiği sonunda Taştan Öztürk’e kadar ulaşmıştı. Çocukları, Taştan’a annelerinin nerede olduğunu sorduğunda, cani adam soğukkanlılığını koruyor ve bilmediğini söyledi.
Günler geçmiş ama Gülizar’ın izine rastlanmamıştı. Polisler bu ilginç kaybolma hikayesini aramaya başladığında ellerinde en küçük bir delil dahi yoktu. Aylarca süren araştırmalar sonuçsuz kamış, talihsiz kadının bedeni toprak altına çürümüştü.
YOL KENARINDAKİ POŞET CİNAYETİ ÇÖZDÜ
Çocukları, annelerini bulabilmek için çareyi, bir televizyon programına katılmakta bulmuştu. Seslerini kayıp annelerine duyurmak istiyorlardı. Programa katılan Gülizar Öztürk’ün kardeşi Sabri Keleş, ablasının kaybolmasından Taştan Öztürk’ü sorumlu tutarak, emniyetin bu kişi üzerinde yoğunlaşmasını istiyordu. Ancak, Taştan Öztürk’ü suçlayacak en ufak delil ortada yoktu. Bu iddiaların ardından canlı yayına bağlanan Taştan ise, yengesinin kaybolmasıyla ilgisinin bulunmadığını, ailenin iftira attığını söyleyerek, herkesi kandırıyordu.
Katilin sonunun başlangıcı, 14 Kasım 2009’da, devriye gezen polis otosunun yol kenarında gördüğü şüpheli poşetin bulunmasıyla başlıyordu. Gülizar Öztürk’e ait evin yaklaşık 10 kilometre uzağında bulunan poşette, talihsiz kadının parçalanmış vesikalık fotoğrafları, SIM kartı çıkarılmış cep telefonu, başörtüsü ve torunlarına ait fotoğraflar bulunmuştu. Torbada inceleme yapan polisler, üzerindeki parmak izlerinin, Taştan Öztürk’ün parmak izleriyle uyuştuğunu belirleyerek, caniyi gözaltına almıştı.
Taştan, artık köşeye sıkışmış ve cinayeti itiraf etmekten başka çaresi kalmamıştı. Paraya karşı zafiyeti nedeniyle yengesini öldürdüğünü kabul eden Taştan, ifadesinde şunları söyledi:
“Yengemden birkaç kez bankadaki nakit paradan borç vermesini istedim. Kabul etmedi. Kendime bir iş kurmayı düşünüyordum. Teklifimi reddettiğinde öfkem daha da arttı. Olay günü yine para istemiştim. Bu kez beni tersleyince öfkelenip önce dövdüm ve boğazını sıkarak öldürdüm. Çok pişmanım.”
Taştan Öztürk, müebbet hapis cezasıyla yargılanıyor.