Oluşturulma Tarihi: Aralık 29, 1998 00:00
Ne duran bir şey var, ne de işi bitip hikâyesi noktalanmış bir oluş. Her an yeni bir söz söylenmede, her an yeni bir evren oluşmada... Her an yeni bir doğuşun sancısıyla kıvranıyoruz. Bir sürekli oluş, bir durmaz-dinmez yürüyüş içindeyiz. ‘‘Bir şey ne ise odur’’ diyemeyiz. A, A'dır diyemeyiz, çünkü bunu derken iki A arasına yeni bir oluş girmiş, onları farklı hale getirmiştir. Kısacası, ölümsüz Heraklit'in dediği gibi, ‘‘bir suda iki kez yıkanılmaz’’.Bu ikinci alanda da değişmeyen şey, gerçektir. Gerçeğin kendi (mânâ, hakikat) hep aynı kalır. Fakat gerçeğin formu (suret, şekil) sürekli değişir. Bu yüzdendir ki, Kuran, değişme fikrine inatla karşı çıkan ve ‘‘atalarımızı üzerinde bulduğumuz tavır ve tarzı izleyeceğiz’’ diyen Mekke oligarşisini yerer ve şunu sorar: ‘‘Ya ataları bir şey anlayamaz ve doğruyu yakalayamaz idiyseler?’’ (Bakara, 170).Değişmeyi, yani sürekli oluşu insan hayatına aktarmak, Kuran'a göre, Yaratıcı-ilahi faaliyetten nasiplenmenin hem gerekçesi hem de göstergesidir. İşte prensip: ‘‘Allah, bir toplumun sahip olduklarını, o toplum iç dünyasını değiştirmedikçe, değiştirmez.’’ (Ra'd, 11). Sonuç ister pozitif, ister negatif olsun, iki halde de değişme esastır.Kuran, bir hukuk kaynağı olarak geleneğe (örf) atıf yapar (Bk. A'raf, 199). Ancak bu, hukukta değişmezliği esas almanın değil, tam aksine, sürekli değişmeyi esas almanın ilanıdır. Kuran, değişmezliğin ölçütü olarak fıtratı (yaradılışın değişmezleri) esas alır. Adalet, meşveret-şûra (cumhuriyet, demokrasi, tartışma, görüşme) beyat (mukavele) fıtratın bazılarıdır. Kuran, bunların şekline yani, uygulamanın nasıl olacağına değinmez. Şekil sorunu, prensip olarak, örfi ve içtihadidir. Yani, yaşanan zaman ve mekâna göre, her toplum bunu, fıtrat idesinden sapmamak üzre, kendisi belirleyecektir.Fıkratı korumak, yani gerçeği, özü zedelememek için ‘‘Mevrid-i nasta içtihada mesağ yoktur’’ (Mecelle, genel kısım) ilkesi getirilmiştir. Buna göre, vahyin saptadığı yaradılış kanunlarını yoruma tabi tutamazsınız. Ancak, sürekli değişmeyi durdurmamak ve gerçeği geleneğe boğdurmamak için de, şu prensip konmuştur: ‘‘Ezmânın tagayyuru ile ahkâmın tagayyuru esastır’’ (Mecelle, genel kısım). Yani, zaman ve şartlar değiştikçe sosyal ve hukuksal kurallar da değişmelidir.Soru: İman esaslarına inanan ama kimlik kartı bakımından ‘‘Müslüman’’ kaydı taşımayan kişiler, ölüm sonrası kurtuluşu elde etmiş olabilirler mi?Cevap: Evet, olabilir. Bu da, Kuran-ı Kerim'in yaklaşımlarından biridir. Şu kadarını söyleyelim: Genel anlamda mümin kategorisine, bütün peygamberli din mensupları girmektedir. Kuran bunlara ‘‘Ehlikitap’’ demektedir. Ehlikitap, iman esaslarının temel aksiyonlarına inanan geniş bir kitle oluşturmaktadır. Bunun da ötesinde Kuran, Ehlikitap'ı, yani Yahudiler'i, Hıristiyanlar'ı, Müslümanlar'la Allah'ın birliği etrafında hareket beraberliğine çağırmaktadır. Esasen, imanın tek kelimeyle ifadesi, Allah'ın birliğine inanmak olarak verilebilir. Buna tevhit denir.Tevhidin formül cümlesi ise, ‘‘La ilahe illallah = Allah'tan başka ilah yoktur’’ sözüdür. Kuran'a göre, Ehlikitap ve Müslümanlar bu formül etrafında birleşmelidirler. Bu formülde birleşenler, bir iman birliği oluştururlar. Bu formüle inananların hepsi, bu anlamda mümindir. Ali İmran suresi, 64. ayet son derece açıktır. ‘‘Ey Peygamber! De ki: Ey Kitap Ehli! Bizimle sizin aranızda aynı olan bir formül etrafında birleşmeye gelin. Yani, Allah'tan başkasına tapmayalım. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp da birbirimizi rabbler edinmeyelim. Eğer Kitap Ehli bu çağrıdan yüz çevirirlerse, o zaman onlara şöyle şöyle: Şahit olun, biz gerçek Müslümanlarız.’’Kısacası, şirke düşmeyen kişi ve zümrelerin ebedi hayatları, kesin bir karanlığa mahkûm değildir.Allah dilerse onları affeder, dilerse cezalandırır. Kuran, bu noktada gayet açık konuşmaktadır. Nisa suresi 48. ve 116. ayetler aynen şöyle demektedir: ‘‘Hiç kuşkunuz olmasın ki, Allah kendine ortak koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalan günahları dilediği kimseden affeder.’’ Demek olur ki, ebedi kurtuluşu ortadan kaldıran, Allah'ın birliğini inkâr, yani şirktir (putperestlik). Ehlikitap ise müşrik değildir.İşte bizim, imanın geniş anlamıyla ifadeye koymaya çalıştığımız Kuran gerçeği budur.Dar anlamda imanın, yani Kurani ve Muhammedi standartlara uygun imanın elbette ki bir mükemmellik farkı vardır. Fakat unutmamak lazım ki, mükemmel olmamakla, yeterli olmamak ayrı ayrı şeylerdir.Burada, Kuran'ın Bakara suresi 62. ayetine dikkat çekmek gerekiyor. Bu ayet şöyledir: ‘‘Müslümanlar, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiilerden kim Allah'a ve ahiret gününe inanır ve iyi hareketlerde bulunursa onların Rableri katında elbette ödülleri olacaktır. Onlara korku da yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.’’Çağımızın en değerli İslam bilginlerinden biri olan Muhammed Hamidullah'a göre, ‘‘İslam'a göre din ve gerçek imanın esas yapısı bu ayette ortaya konmuştur’’. (Hamidullah, İslam Peygamberi, cilt 1, paragraf 353).Allah'tan af dileyin!‘‘Allah'tan af dileyin...’’ (Müzzemmil 20; Hûd 3, 61; Mümin 55; Fussılet 6; Bakara 199; Nisa 106; Muhammed 19; Nasr 3)Kuran'ın son vahyedilen suresinde de tekrarlanan bir emirdir. Bu demektir ki, bir tekamül yolcusu olan insan, yaratıcısı karşısında sürekli bir biçimde noksanlığını görmek ve ondan, yeterince yol alamadığı için af dilemek durumundadır. Başka bir deyimle Allah'tan af dilemenin gerekçesi her zaman günah işlemiş olmak değildir. Sürekli boyut değiştiren ve yükselen benlik, bir önceki halini eksiklik ve kayıp görür ve sebep olduğu düşünülen sürçmeler için Allah'tan af diler.Allah'tan her af dileyiş, tekamül yolunda atılmış yeni bir adımın göstergesidir.ŞEYH HAMDULLAH: Türk hattının en büyük ismi kabul edilen ve 1436'yla 1520 yılları arasında yaşayan Şeyh Hamdullah'ın bu levhası yazı meşklerinden oluşuyor. Hattatların yazı yazmaya başlamadan önce ellerini alıştırmak veya boş zamanlarında ellerinin hassasiyetini kaybetmemeleri için yaptıkları harf veya kelimelerden oluşan yazı denemelerine 'meşk' adı verilir. Kâğıtta hiç boş yer bırakmadan, ters veya düz, hattâ üstüste yazılan bu tip yazılara ilk bakışta karalanmış gibi görünmelerinden dolayı 'karalama' da denir. Özellikle Şeyh Hamdullah'a ait yazı meşklerinin ve kıt'alarının toplandığı murakkalar kendi öğrencilerinin yanısıra yüzyıllar boyunca yeni hattatlar için de örnek oluşturmuştur.Alo Fetva hattına ramazan nedeniyle soru yağdıDiyanet İşleri Başkanlığı'nın ‘‘Alo Fetva’’ hattı büyük ilgi görüyor. Hattı arayan vatandaşlar daha çok karşılaştıkları sağlık sorunları karşısında oruçlarının kazaya uğrayıp uğramadığı konusunda sorular yöneltiyor. Vatandaşların merak ettikleri sorular ve cevaplar şöyle:FİTİL KOYMAK ORUCU BOZAR MI?‘‘Oruçlu iken arkadan fitil kullanmak orucu bozar. Bundan dolayı sadece kaza gerekir. Kefaret gerekmez. Kadının tenasül organına ilaç veya benzeri herhangi bir şeyin akıtılması orucu bozar. Erkeğin tenasül organının içine akıtılan ilaç Hanefilere göre oruç bozmaz. Şafiilere göre ise bozar.’’MUAYENEDE MİDEYE SARKITILAN CİHAZ ORUÇ BOZAR MI?‘‘Bir çöp veya iplik ve sicim gibi herhangi bir şey yutulursa oruç bozulur. Ucu dışarıda olan bir sicim mideye indikten sonra ondan bir parça kopup midede kalmadan dışarı çekilirse oruç bozulmaz. Mideye sarkıtılan cihazın hükmü de aynıdır. Fakat midenin filmini çekmek için ağızdan alınan ilaç orucu bozar.’’SUSUZ İLAÇ YUTMAK ORUCU BOZAR MI?‘‘Oruçlu bir kimse gıda veya deva (ilaç) cinsinden bir şeyi, ister su ile, ister susuz olarak yer veya içerse orucu bozulur. Şafii mezhebine göre, kendisine yalnız kaza gerekir. Hanefi mezhebine göre ise hem kaza, hem de kefaret lazım gelir. Ancak oruç bozmayı mübah kılacak ölçüde bir rahatsızlık sebebiyle ilaç almış ise orucu bozulur ve kendisine yalnız kaza gerekir, kefaret gerekmez.’’CÜNÜP OLAN SAHUR YEMEĞİ YİYEBİLİR Mİ?‘‘Cünüp olan kimsenin elini, ağzını yıkamadan yiyip içmesi uygun görülmemiştir
button