Ali DAĞLAR
Oluşturulma Tarihi: Kasım 05, 2005 00:00
Bugün defineciler, tarihi ve doğal zenginliklerimize onarılması imkansız zararlar veriyor. Günümüzde bir sektöre dönüşen definecilik, 200 yıl önce de vardı. Yüzyıllar önce de insanlar rüyalarına giren ak sakallı dedenin peşine düşüp define arıyordu. Bunların bazıları tarihi kayıtlara da geçti.
ANADOLU’nun her köşesinde yüzyıllardır rivayet edilen, rüyalara giren ‘ak sakallı dede’ ve ‘küpler dolusu altınlar’; halk deyişiyle ‘gömü’ hikayelerinden birisinin resmi belgesine Osmanlı arşivinde rastlandı. Tam 223 yıl önce Sivas’ın Divriği ilçesi yakınlarında yaşanan, dönemin Osmanlı bürokratları arasında yazışmalara konu olan bu ilginç olayın belgesine, Osmanlı Arşivi’nde uzman-danışman Hüseyin Irmak ulaştı.
RÜYALARINA GİRDİ
Olay, 223 yıl önce Divriği’ye 6 saat uzaklıktaki Hondruh kazasında meydana gelir. Hikayeye göre burada yaşayan ‘Deli Hasan’ın rüyasına 3 gece peş peşe giren ihtiyar, hazinenin yerini işaret etmektedir. İlk gün
rüya deyip geçen Deli Hasan, iki gün daha aynı rüyayı görünce ihtiyarın işaret ettiği yeri kazar. Rüyasında söylendiği gibi de ağzı Horasan kireciyle sıvanmış, altın dolu 2 küp bulur. Altınları heybesine doldurur. Tam evine dönecekken bir çoban tarafından durdurulur.
Çoban, olan bitenden habersiz, Deli Hasan’a o gün ekmeğini kazanamadığını, varsa kendisine vermesini söyler. Deli Hasan’ın ‘Ekmek yok’ deyip başından savmak istemesi üzerine çoban, heybeye elini sokar ve altınları göstererek, ‘Ya bunlar ne?’ diye çıkışır. Bunun üzerine Deli Hasan, çobana, kimseye söylememesi halinde kendisine altınlardan birkaç tane verebileceğini söyler. İkili anlaşır, herkes yoluna gider.
ŞEHREMİNİ EL KOYDU
Olayı bir ihbar üzerine
haber alan Gümüşhane Emini Mustafa Paşa, Deli Hasan’ı huzuruna getirtir. Paşa, defineden devleti haberdar etmediği için zor duruma düşen Deli Hasan’a ‘Seni kurtarırım’ der. Sonra da altınlardan 55’ini Deli Hasan’a verir, kalanlarına el koyar. Aynı belgeye göre şehremini, alıkoyduğu altınların bir kısmını da İstanbul’a, ‘hediye’ adı altında Asitane’ye gönderir, ama önemli bölümünü kendisinde saklar. Belgede, köylü ile şehremini arasında yaşanan diyalog ve sonraki gelişmelerin de İbrahim adlı birisi tarafından Saray’a ihbar edildiği, olayın tüm açıklığıyla ortaya çıktığı anlatılıyor.
Evrak nasıl bulundu
Kağıthane Belediyesi’nde 13 yıldır danışman olarak görev yapan, geçen sürede ilçenin tarihi dokusunu canlandırma adına birçok proje ve uygulamaya imza atan Hüseyin Irmak, belgeye ulaşma süreci şöyle anlattı:
‘Kağıthane, tarihte görkemli bir yaşam sürmüş; ne yazık ki 20. yüzyılda, en fazla tahrip edilmiş ilçelerden biri olmuş. Belediye olarak bu tahribattan geriye ne kalmışsa onu kurtarmanın peşinde koşuyoruz. Osmanlı belgeleri de bu koşuda, bizi áfáki konuşmaktan ve ikinci-üçüncü el kaynaklara bağımlılıktan ve hata paylarından kurtaracak yegane bilgi yumağı. Bu çalışma sırasında hoş sürprizlerle karşılaştık. Divriği’deki gömü hikayesini anlatan evrak da bunlardan biriydi.’
DİVRİĞİ CANİBİNDEN İBRAHİM NAM KİMESNENİN TAKRİRİDİREski Türkçe evrakın bir bölümü şöyle:
Bu defa Divriği canibinden vürud eden İbrahim nam kimesnenin takriridir.
‘Bir sene mukaddem Divriği Kazası’na altı saat mesafesi olan Hondruh Kazası sükkanından Deli Hasan nam kimesneye rüyasında bir ihtiyar kimesne merkumun tarlası kenarında bir mahalde hazine olduğunu tebyin ve hafrini emr ve tefhim ve merkum Deli Hasan habdan bidar olup bir kimesne müşahade eylemedikde adem-itibar ve ağmaz-ı ayn edip üç gece ber-vech-i meşruh memur oldukda varıp mahall-i mezkuru hafr ve Horasan kireç ile masnu bir mahal derununda iki aded küp ve bir adedini şikest derunundan külliyetli altın zuhur eyledikde hemen hepsine vaz ve teşhin ve heybe-i mezkuru ber-duş edip hanesine teveccühünde ganem ra’yi ile meşgul bir nefer çoban reayası merkumun yanına gelip ‘Ben bugün hanımdan ekmek getirmedim....