Güncelleme Tarihi:
Ali Baba'ya selam olsun, Karen ile Murat Denizel'in de bir çiftlikleri var. Çiftliklerinde reçelleri, domatesleri, tarhanaları, yoğurtları, yumurtaları, andız pekmezleri, çakşır kökü suları, çörtükleri, üç habbeli ekmekleri, Erzincan çalı fasulyeleri, pirinç sütleri var. Hatta Ali Baba'ya nisbet, ahşap hamam tasları, keçi kılı keseler,ahşap müsli değirmenleri, yağ kandilleri bile var. Ne yok ki İstanbul'un en gözde ‘‘sosyetik’’ semtlerinde açtıkları ilginç dekorlu Farm City'lerinde. Adında ‘‘SA’’ yok ama bu çiftliğin en büyük yatırım ortağı Şevket Sabancı ailesi.
Murat Denizel, soyadı gibi denizci bir aileden geliyor. Savaş yıllarında İstanbul'da Boğazlar Komutanı olan dedesi İbrahim Denizer'in resmi, Deniz Müzesi'nin duvarlarını süslüyor. TED Ankara Koleji'nden sonra Ege İşletme'ye uzun süre devam etmiş, ama mezun olamamış. İkinci eşi olan Karen'in dedeleri ise İspanya'dan gelen Musevilere uzanıyor. Robert Kolej'i bitirdikten sonra MSÜ Geleneksel Türk El Sanatları bölümüne 4 yıl devam etmiş, ama bitirmemiş.
Toprağa uzman firma sertifika veriyor
Murat Denizel'in sicilinde Vakko'da çalıştığı, Beymen'de iş yaptığı yazılı. Kadıköy'de açtıkları büyük dekorasyon, ev eşyaları mağazalarından sonra bir anda bugün yaptıkları ‘‘doğal ürün’’ pazarlamasına girmeye karar vermişler. Yedi yıl önce Karen'in annesinin kanser olduğunu öğrendikleri günün gecesi.
- Yener bey, o bela hastalığın adını duyduğumuz an ikimizin de nevri döndü. O dakika el ele tutuşup ertesi günden itibaren kendimize daha iyi davranmaya, bakmaya karar verdik. Çocukken bütün yazlarım Erenköy'deki evimizin üç dönümlük bahçesinde geçti. 14 kişilik ailemizin bütün sebzelerini, meyvelerini bu bahçeden temin ederdik. Pazardan sadece kavun karpuz alınırdı. Sapsarı yumurtalar, içinde parmak dönmeyen su katılmamış sütler. Gerçek organik beslenmeydi işte o.
Dedelerimizin yediklerine, içtiklerine bugün ya ‘‘organik’’, ya ‘‘doğal’’, ya da ‘‘ekolojik’’ diyorlar. Ama öyle her gördüğünüzü de organik sanmayın.
- Organik üretim yapılacak toprakları uzman firmalar, yeraltı sularından minerallerine kadar her şeyi sıkıca denetleyip bir sertifika veriyorlar. Her yıl ayrı hasat olduğu için sertifaka her yıl yenileniyor. Bu belgeler yeminli murakıp raporu gibi, dünyada hiçbir mahkeme bu belgeyi gördükten sonra başka bilirkişi raporu istemez. Organik üretim yapılan topraklarda hiçbir zararlı kimyasal gübre, ilaç kullanılmıyor. Eğer geçmişinde varsa o topraklar eski doğal haline getirildikten sonra üretime izin veriliyor. Valla billa demekle bir ürün doğal olmaz. Tüketici doğal olarak sunulan her üründe kesinlikle bu sertifakaları aramalı. Gerçek organik ürünlerin etiketlerinde bu firmaların adları, adresleri vardır. En küçük bir şüphede buralardan istenecek o ürün sahasıyla ilgili tüm laboratuvar bilgileri hemen tüketiciye ulaştırılır. Bu işin asla ve asla şakası yok.
Batıda bebek mamalarının organik olması zorunlu
Çok gelişmiş ülkeler ikiyüz yıl önce dünyamızda ne yenilip içiliyorsa bugün onları üretitiyor. Amerika'da 0-2 yaş bebek mamalarında, Almanya'da ise 2-6 yaş çocuk gıdalarınının tamamının organik üretilmesi yasa ile zorunlu kılındı. Şimdi Avrupa, bunu 15 yaşa kadar götürmeye hazırlanıyor. Birkaç yıl içinde Amerika ve Avrupa'nın tamamında, hastanelerden okullara, kışlalara kadar organik beslenme zorunlu hale gelecek. Amerika ve Avrupa yeni kuşaklar yaratıyor, daha sağlıklı, daha zeki, daha bilgili olsunlar diye. Genleriyle oynanmış tohumlar tehlikeli değilse, neden peşpeşe yasalar çıkarıyorlar? Mesela E adı verilen suni katkı maddeleri var. Bunlar mesela bisküvi yapımında kullanılıyor. Bayatlamayı geciktirsin, daha fazla lezzet versin diye. Vanilya özü pahalı olduğundan onun yerine vanilya aroması veren kimyasal bir madde karıştırılıyor. İşte bu E katkı maddeleri Amerika ve Avrupa'da yasaklandı. Bizim insanımız da o dünyaların insanı kadar değerli değil mi?
- Otistik çocuklar normal süt içemedikleri için onlara özel olarak pirinç ve soya sütü getirtiyoruz.
- Türkiye'de henüz organik et üretilmiyor, galiba gelecek yıl başlayacak. Doğal olması için kırmızı ette en az iki kuşak, tavukta üç kuşak geçmesi gerekiyor.
- Püren balı çok değerli, ama bu yıl hiç yok. Anzer ise yılda 150 kilo çıkıyor, ama üç ton satılıyor(!) Püren balı, makilik bölgedeki arının çiçeklerden topladığı bal. Bunların dışında kestane, gül, özellikle yabani gül balı çok gözde.