Güncelleme Tarihi:
Dede Korkut (Korkut Ata), Oğuz Türklerinin eski destanlarında yüceltip kutsallaştırılmiş; bozkır hayatının geleneklerini ve törelerini çok iyi bilen, kabile teşkilatını koruyan yarı-efsanevi bir bilgedir ve Türkler'in en eski destanı olan Dede Korkut Kitabı'ndaki hikayelerin anlatıcısı ozandır. Halk Edebiyatı içerisinde yeri doldurulamaz bir unsur olan Dede Korkut Hikâyeleri’nde gelenekler, millî kültürle şekillenmiş ve yaşam tarzıyla örtüşmektedir. Birikimi ve değerleri sınırları aşan ‘Dede Korkut’ mirası bu yönüyle Türkçe konuşan ülkelerde de birleştirici bir unsur olarak son derece önemidir.
DEDE KORKUT HİKAYELERİ HAKKINDA
Hikayelerin çoğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun iki büyük nehri Amıt suyu (Dicle Nehri]) ve Aras nehrinin kollarından Kara Dere, Dereşam Suyu civarında geçer. "Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı Boyu” hikayesinde Trabzon çevresi net bir şekilde tasvir edilir
Hikayelerinin yazıya geçirildiği tarih olarak XV. yüzyılın ikinci yarısı kabul edilmektedir. Kars, Erzurum civarında hüküm süren Akkoyunluların bu destanları yazıya geçirttiği tahmin edilmektedir.
Eserde nazım ve nesir bir arada verilmiştir. Dili Âzerî lehçesinin özelliklerini göstermekle birlikte bugünkü Azerî lehçesiyle karşılaştırıldığında bütün dil özelliklerinin bu lehçeye ait olmadığı görülür. Gereksiz edebiyat süsleri bulunmayan, kısa, yalın ifadelerle örülmüş, yapmacıksız, özentisiz bir üslûp hâkimdir. Yer yer dünya mitoloji ve folklorik metinleri ile benzerlikler gösteren kısımlar mevcuttur.
SOMUT OLMAYAN KÜLTÜR MİRASI KABUL EDİLDİ
"Dede Korkut", 2018 kasım ayında UNESCO Dünya Somut Olmayan Kültür Mirası Temsili Listesi'ne kabul edilmişti. Kültür ve Turizm Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, Türk dünyasının yüzlerce yıllık kültürel kimliğinin taşıyıcısı ve ortak mirası olan "Dede Korkut" etrafında şekillenen destan, masal ve müzik geleneğinin, başta kuzeydoğu olmak üzere Türkiye genelinde yaşatıldığı anımsatıldı.
Dede Korkut kültürünü oluşturan destan, masal ve müzik içerisindeki dilden dile, kuşaktan kuşağa aktarılan değerlerin, Türkiye'nin kültürel belleğinde canlılığını koruduğu belirtilen açıklamada, bu değerlerin geçmişle bugün arasındaki kültürel bağın güçlenmesine, kültürel devamlılığın, aidiyet ve kimlik anlayışının geleceğe taşınmasına katkıda bulunduğu vurgulandı.